Dolar 33,9990
Euro 37,5232
Altın 2.752,30
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 31°C
Az Bulutlu
Kilis
31°C
Az Bulutlu
Çar 31°C
Per 33°C
Cum 33°C
Cts 31°C

11 Aralık!… Bir Varmış Bir Yokmuş

11 Aralık!… Bir Varmış Bir Yokmuş
A+
A-
12.12.2019
491
ABONE OL

Mahmut İhsan KANMAZ

“Hayat, öyle bir şeydir ki, doğarken neden ağladığını, aynı hayat sana onu yaşarken, sık sık fark ettirir.” (Charles BUKOWSKI)

Selam, sevgi ve saygılarımla birlikte, bir yazıma daha başlamış olmanın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum değerli arkadaşlarım.

Başlığa bakıp da 11 Aralık nedir, niye “Bir varmış bir yokmuş”la birlikte yanyana bulunmaktalar diye düşünebilirsiniz. Haklısınız ama müsaade ederseniz, onun da yanıtını, yazımın ilerleyen bölümlerine bırakayım, olur mu?.

Büyük İslam âlimi ve mütefekkir, yani düşünür Mevlana Hazretleri buyurur ki: “Yaşam, bir yandan yokoluştur ama diğer yandan da doğumla da varoluş. Ölüm batma gibi görünse de, aslında yeniden doğmalara hazırlıktır.”

Bütün canlıların yaşamında iki ana oluşum ve iki tartışmasız gerçek vardır. Bunlardan ilki doğum, diğeri de ölümdür.
Ne doğmaya bir dahlimiz ve ne de ölmeye kararımız, yani etkimiz bulunur.
Bir Yugoslav atasözünde olduğu gibidir durum. Yani, “Bir şekilde doğar, fakat binbir şekilde ölürüz.”
Evet, bu böyledir. Kimin nerede, ne şekilde ve nasıl bir ailede doğacağı belli değildir. Kimimiz zenci, kimimiz beyaz, kimimiz kız, kimimiz de erkek olarak geliriz dünya denilen imtihan arenasına…

Hatta kimimiz zengin, kimimiz daha yoksul bir ailede, kimimiz Afrika’da, kimimiz de Amerika’da açarız gözlerimizi…
Cenab-ı Allah, kimseye vermemiştir bu yetkiyi… Bir tek onun uhdesindedir.
Aynı şekilde ölmek de öyledir. Kimin nerede, nasıl ve ne zaman yaşama veda edeceği de, bizlerce malum değildir.
5 yaşında ölende var, 90 yaşında da… Henüz yaşamın baharında terki diyar edenler olduğu gibi, 110 yaşında bile, halâ ana dişlerine sahip olduğunu söyleyenler vardır, inanın…
Bu tamamen takdir-i ilahi denilen bir haldir değerli dostlarım.

Aslolan çok uzun yaşamak değil, bizlere bahşedilen bu yaşamı nasıl geçirdiğimizdir. Bebek ve çocuk kayıpları hariç, tabiki… Zira onlar sabidir. Hiçbir şeyin farkında değillerdir. Akıl ve muhakeme gücünün dışındadırlar. Sözüm, belli bir bir yaşı yaşayıp da er ya da geç, bu dünyaya veda edenler içindir.

Hani daha önceleri, zaman zaman bahsetmiştim, belki hatırlayabileceksiniz, iki tür iradenin varlığından sözetmiştim.
Birincisi bize bırakılan küçük bir alan olan, “Cüz-i irade”, diğeri ise yaratıcının, yani Rabbimizin uhdesinde olan, “Külli irade”…
İşte bu, doğum olsun veya ölüm olsun, bunların takdiri ve akıbeti, Yüce Yaratıcıya aittir.
Kim bilebilir, kimin nerede doğup, ve ne zaman öleceğini… Kimse bilemez.

“Her doğum müjdesi, aslında yakınlardaki bir ölüm haberinin de öncüsüdür” der, bir bilgemiz. Doğrudur, birileri hayata merhaba derken, birileri de veda ediyor. Bu bir kader meselesi…
Yaşam kadar yok oluş, ölüm kadar da, doğum mukadder bir olaydır.
Dediğim gibi bu iki olgu, kimseye bildirilmemiştir. Doğum olacağını tabi ki biliriz, hatta son zamanlarda tıp, bunun zamanını da tahmin edebiliyor.. Ama kimin doğacağını, o doğacak kişinin nasıl biri olacağını, ne kadar yaşayacağını ve nerede öleceğini bilemiyor. Daha açığı, bilemez de… Zira bu mümkün değildir.
İnsanoğlu var olduğundan beri bir yandan doğar, bir yandan tükenir. Bilim diliyle konuşursak eğer, bu bir “Doğal seleksiyon”dur. Sürenin, çok ya da az olması dışında, daha önce de ifade ettiğim gibi, niteliği ve yaşarken nasıl bir iz bırakıldığı daha önemlidir geride.

“Doğarken sen ağladın, çevrendekiler ise güldü. Öyle bir hayat yaşa ki, öldükten sonra bu kez çevrendekiler ağlasın, ama sen gül” demiş, W. Barley.
Tam da benim demek istediğimi buyurmuş kendileri…Teşekkürler…

 

“Yükselmek için düşmek gerekir
Arınmak için de kirlenmek
Çıkmak için batmak lazımdır
Yeniden doğmak için de
Ölmelidir insan” diye buyurur, Nazan Bekiroğlu… Ağzına sağlık…

Büyük ve ölümsüz şairlerimizden Özdemir Asaf da şöyle bir kelam eder, doğumla ölüm üzerine: “Yaşamak, ilkin sevgi ile ve sevmek ile başlar.Doğumla ve doğmakla değil.Yaşamda sevgisizlikle biter. Ölümle ve ölmekle değil.” Bu kadar net işte…

Dedik ki, doğum kadar, mutlak son da mukadder, yani olağan olmalıdır bizim için. Üzülürüz belki giden sevdiklerimizin ardından, ağlar gözyaşlarına da boğuluruz ama bu bir yazgıdır aslında… Şimdiye kadar ne gidenler geri döndü. Ne gelenler çivi çaktı bu dünyaya… Zamanı ve sırası gelenler, bir bir terk ediyor ve edecektir de.
Boynumuz kıldan ince… O yüzden deriz ve dua ederiz ya hep, Allah’ım sen benim ve sevdiklerim için, hakkımızda en hayırlısı ne ise, bize onu nasip eyle diye…

Montaigne buyurur ki: “Her insan, doğmakla ölmek arasındadır.” Bir başka güzel sözünde de şöyle der, aynı büyük edebiyat insanı: “Aslında, daha doğar doğmaz ölmeye başlarız. O nedenledir ki son günümüz, ilk günümüzün neticesidir.”
Çok çok doğru bir çıkarım…

Tabiattaki doğal döngü, yaşamın da bir göstergesi kıvamındadır anlayana…
Her günün doğumu ve her akşamın gün batımı, doğumla ölümün her haliyle, aynıdır sevgili arkadaşlarım…
“Güneşi örnek al kendine… Korkma batmaktan ve yılma doğmaktan”diyen kardeşimiz gibi, yine büyük şairlerimizden Can Yücel’de şöyle bakar olaya: “Vakti gelince gitmenin adıdır gün batımı….Ömürden, gönülden ve günden.”

İşte gönülden derken de, sıra geldi yazımızın başlığındaki, 11 Aralık tarihinin esbab-ı mucibesine…
O, öylesine yazılmış bir tarih değil değerli dostlarım. Belki takvimsel boyutu bugünü simgeliyor olabilir.Ama benim için daha farklı ve daha da önemli bir karşılığı vardır, 11 Aralık’ın…

Eğer apansız olarak, beni ve sevdiklerini bırakıp da uçarcasına gitmeseydi birileri, bugün onun doğum gününü kutluyor olacaktık belki de…
Kimden bahsediyor olabilirim sizce? Tabiki, sevgili ve rahmetli eşim, hayat yoldaşım Gönül’den…
O çok çok önem verdiği, böylesi mütevazı kutlamalardan birini daha yapmak üzere, belki de kendi elleriyle yaptığı pastanın üzerindeki mumları söndürmekle meşgul olacaktı şu anlarda ve de bu saatlerde kimbilir.

Ama dediğim gibi, mukadderat böyleymiş, yapacak bir şey yok. Elimizden gelen tek şey, ona bol bol dua etmek ve anmak… Evet, sadece bu kadar…
Allah’ım onu rahmetiyle kuşatsın. Cennetiyle ödüllendirip, nurlara farketsin demek, belki de en doğru şey olacak.

Eşim olduğu için söylemiyorum, gerçektende onu yakından tanıyanlar iyi bilirler, ne kadar arkadaş ve dost canlısı olduğunu… Ailesine, eşine ve çocuklarına olan düşkünlüğünü… Çalışkanlığını, azmini, temizlik ve titizliğini…Vicdan ve merhamet zenginliğini, alçak gönüllüğünü, sevgisinin genişliğini, güleryüzlülüğünü, inancının sağlamlığını… Daha daha nelerini…

 

Her türlü estetik ve sanatsal faaliyetlere açıktı. Yetenekliydi. Yaptığı yağlı boya tablolar, birer sanat şaheseri gibiydi.Müzik onun için vazgeçilmezdi. Koray Avcı’yı dinlemeyi çok severdi. Son hastane serüvenimizde, bir gün tabletten ona dinletmiştim moral olsun diye… Her daim neşeyle ve tebessümle dinlediği aynı şarkıyı bu defa, yüzünde gizli bir hüzünle ve o yeşil gözleri boşluğa dalarcasına, boş boş dinliyordu sanki…Farketmiştim.

 

“Gün gelirde beni unutursun demiştin
Kalbimdeki bu derdi uyutursun demiştin
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi uyutabildim…
Unutamam canım, unutamam seni
Unutamam gülüm, unutamam” diyordu şarkının sözleri.Ama kimbilir o anda, o neler düşünüyordu da mahzunlaşmış ve gözleri dalmıştı.

Çok üzülmüştüm, hani derler ya, bir şeyin olacağını önceden sezme manasında, “Ayan oldu” diye. İşte aynen öyle gibi hissettim bende ondaki bu halin karşılığını… Sanki bir şeyleri hissediyordu ve ona, ayan olmuştu bazı şeyler…
Zaten aradan 15 gün geçti geçmedi.
Kanatsız kuş misali, uçup gitti ellerimizin arasından… Tıpkı bir melek gibi yani…

Ona sebepti belki de başucundaki şu ifadeler: (Isparta Senirkent’te bir mermerciye gittiğimde, mezar yapımcısı sormuştu bana, “Abi, taşa bir şeyler yazılsın mı?” diye… Ben de hemen oradan koparılan bir kâğıt parçasına, spontane olarak, yani o anda, aklıma ilk geliveren bu şiirimsi sözlerin yazılmasını istemiş ve onu yazdırmıştım.)

 

“Nurlar içinde yat yeşil gözlüm
Melekler yoldaşın olsun
Sen zaten buradayken melek gibiydin
Şimdi gerçek bir melek oldun…”

 

Evet, bu dünyadan öyle ya da böyle, bir Gönül geldi ve de geçti işte.Doğdu, büyüdü, beni gördü, evlendi, çocukları oldu, güldü, güldürdü, sevdi, sevildi, hasta oldu, acı çekti ve en sonunda da rahmanın huzuruna vardı… Umarım orada çok iyi ve rahattır. Son olarak da diyorum ki:

 

“Doğum günün kutlu olsun birtanem…
Demek sensiz de kutlanacakmış böylesigünler. Ama şunu iyi bil ki, sen her daimbenim kalbimde yaşayacaksın.Tabi var olduğum sürece. Bence sen hiçbir yere gitmedin ki, her daim yanımdasın.
Zaten o nedenledir, bu sözüm ona, gıyabi doğum günü kutlamaları. Bilmez misin? Yani sen varmış gibi her şey…”

Sözün özü nedir bilir misiniz?
Aslında hepimizin yaşam serüveni, masalların girizgâhı gibidir. Farkında olalım, ya da olmayalım. Bilelim ya da bilmeyelim, bunun pek de bir ederi yoktur yeryüzünde… O ki geride iyi bir isim bırakmak değilmidir bütün gayeler? Hayırlarla ve güzelliklerle anılmak değil midir tüm muratlar?
O zaman yazımızın başlığı, tam da bu söylediklerimizin bir açılımı sayılmalı…
Yani, “Bir varmış bir yokmuş gibi” olmalı bütün yaşanmışlıklar…
Kanıt mı?Allah dostu Yunus Emre’nin şu güzel kelamı sanırım yeterlidir:

 

“Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk te yalan
Var biraz da sen oyalan…”

(Kilis Asri Mezarlığının giriş kapısından.)

 

Yine sizleri üzdüm ve hüzünlendirdim sevgili arkadaşlarım biliyorum bunu…
Ama sizin hoşgörünüze sığınaraktı bu cesaretim. Lütfen hakkınızı helal edin.
Sağlık, mutluluk, güzellik, sevgi, neşe ve umut, hep sizinle olsun dilerim..
Hoşça kalın ve hep sevdiklerinizle birlikte olun inşallah…

gönül

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.