Dolar 36,2225
Euro 38,0047
Altın 3.352,91
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 12°C
Az Bulutlu
Kilis
12°C
Az Bulutlu
Paz 14°C
Pts 13°C
Sal 12°C
Çar 7°C

Anıların İçinden- 22

Anıların İçinden- 22
A+
A-
04.06.2021
515
ABONE OL

Tülay SARICABAĞLI ŞİMŞEK

Evet, 14 yaşındaydım. Lise birinci sınıfa başlayacaktım artık. Bir şeyleri yoluna koymuştum. Mutluydum. Abim 17 yaşında idi ve babam anneme,  “Bu oğlanı baş göz edelim” demeye başladı. Akrabadan kız almaya yanaşmayan annem komşumuz olan Nigâr (uzun) ablanın kızı Gülay’a göz koymuştu. Varsa yoksa o diyordu. Gülay, yeşil gözlü güzel biriydi. Benden bir iki yaş büyüktü. Kız kardeşi Aynur ile daha çok oyunlar oynardık. Birlikte çocukken Kurdağa Kasteli’nden sular taşırdık. Selver, Aynur, Nuray ben dereden balık yakalardık. Balık dediğimiz de kurbağa yavruları…

Biz onları hep balık sanırdık. Yakalar geri dereye bırakırdık. O bizim oyunumuzdu. Ayaklarımızda naylon ayakkabılarımız tarlaların içinde koşturur uç uç böceği dediğimiz ateş böceklerini toplar uçururduk. Bunlar bize uğur getirecek derdik. Ağaçlardan akasya çiçeklerini toplar yerdik. Gülay’ı da çok severdim. Kibirli biri değildi. Çocukla çocuk büyükle büyük olurdu. Tertemiz bir kalbi vardı. Ara ara evlerine gider cep fotoromanlarını okur, kartpostal koleksiyonuna bakardım. İlkokuldan sonra okula gitmemişti. Asil bir aileydi onlar. Babam rıza gösterdi. Annem haber verdi. “Buyursunlar” diye haber gelince babamlar o gece gidip, kız isteme faslından sonra söz kestiler. Altın avadanlığı, alacak verecek ne lazımsa hepsi konuşuldu ve o yaz tatilinde düğün yapıldı. Elimizde avucumuzda olan son para da abimin düğünü için harcanmıştı. Ümit abim saf temiz bir genç idi. Terzilik mesleğini bırakmış babamın yanında bakkal dükkanımızı işletmeye başlamışlardı. Evin üst tabakasına çeyiz serilmişti. Kırmızı koltuk takımımız ve vitrin takımımız düğün hediyesi olarak onlara bırakılmıştı. Diğer tüm eşyalarımızı alt kata taşımıştık.

Artık evimizde bir gelinimiz olacaktı ama benim bir arkadaşım olarak kalacaktı. Bir gece önce abim için oturtma yapıldı. Kız kınası yapılsın istemedi Nigâr ablam. Şinasi abinin vefatından bu yana kapısının önünde düğün yaptırmamıştı. Haklıydı. Anne yüreği dayanmazdı buna.

Bizim kapı önünde eğlence oldu. Ertesi gün kuaförden randevu alındı. Kilis’te o zaman sadece iki kuaför vardı. Biz on kişilik bir randevu aldık. Ve sabah erkenden hepimiz kuaföre gittik. Ben ilk kez saçlarımı yaptıracaktım. Çocuktuk aslında ama abimin düğün olunca heveslendik. Kuaförümüz erkekti. Bir sürü bay bayan elemanları vardı. Saçlarımızı kokulu bir şey ile ıslatıp sardılar. Ne kadar ağır kokuyordu. Bira imiş galiba bu… Biz bilmiyoruz ki. Sessiz sessiz ne yaparlarsa bekledik. Sonra başımızı kazan gibi bir şeyin içine soktular. Sıcaklık verdiler. Kafam yanıyordu ama ses çıkaramıyorduk. Söylediğimizde bizi biraz çıkarıyor sonra yeniden o kazanın içine sokuyorlardı. İsyan ediyordum, ” Aman böyle güzel olunacaksa kalsın” diyordum. Neyse biz on kişiyi akşama zar zor yetiştirdiler. Ama hepimiz çok güzel olmuştuk.

Eve vardığımızda davullar çalıyor yemekler yeniyordu. Birazdan kız evinden gelin çıkarmaya gidilecekti. Anneme, “Ben namazlarımı kılamadım kazasını kılıp ineyim!” dedim ve tabakaya çıktım. Ne kadar kaldım orada bilmiyorum. Namaz kılarken kendimi kaptırmışım. Aslında Bir taraftan şükür ediyor bir taraftan “Sen bizleri koru Rabbim!” diye dualar ediyordum. Ben namazda Rabbimle söyleşiyordum sanki. Bir an annemin bağıran sesini duydum: “Haydi Tülay, gelin çıkarmaya gidiyoruz. Şimdi sırası mı bu kadar namaz kılmanın! ” diyordu. Neyin sırası mı? Ben ne yapmıştım? Suçum neydi. Afalladım. Bir an dünya başıma yıkıldı sanki. Yıkkın bir şekilde kalktım gözlerime yaş dolmuştu. O günün tadı kalmamış, yaşadığım o büyü bir anda, (ben namazda iken duyduğum o sesle) bozulmuştu sanki. Kalabalığa karıştım. Gelini çıkardılar. Dışarıda halaya durdular ama ben anlamsız anlamsız bakıyordum her şeye. Annem babam mutluydu. Oğullarını evlendirmenin eve bir gelin getirmenin mutluluğu yaşanıyordu evimizde.

Bu arada annemin 3 aylık hamile olduğunu öğrendik. Evde herkes şaşkındı.

Annem: “Olmaz ben bunu aldırırım. Ayıp olur eve bir de gelin geldi” deyip duruyordu. Babam ise: “Ne var bunda ayıp olacak. Ne demek aldırmak ” deyip karşı çıktı. Annem aslında ancak 33 yaşında idi.

Hayatımızda peş peşe değişiklikler oluyordu. Annem doğum yapıncaya kadar kimse bilmedi hamile olduğunu. Çok belli olmuyordu zaten.

Ve okullar açıldı nihayet. Ben liseli olmuştum. Ama kendimi çok büyümüş hissetmiyordum. Hormonel değişiklikler yaşamaya başlamıştım. Her ay o kadar çok sancı oluyordu ki. Ben büyümek istemiyordum. Hep çocuk kalmak istiyordum. Büyümekten nefret ediyordum. Ağrılarım, sancılarım yüzünden kıvranıyordum ama “ayıp” diye anneme bile bir şey söyleyemiyordum. Betim benzim atıyor kusacak gibi oluyordum. Midemi bulantı kaplıyordu. Herkesin böyle olur sanıyordum. Sessiz sessiz katlanıyordum buna. Bir de asla bu nedenle doktora gitmek istemiyordum. Asla!! Ölürdüm daha iyiydi. Sadece annem bir kez sancılandığımın farkına vardığında: “Evlenince geçer, ya da çocuğun olunca geçer” demişti. Aman Allah’ım! Ben ne büyümek ne de evlenmek hiçbir şey istemiyordum. Ben çok farklı biriydim ama ne olduğumu ben bile bilmiyordum ki.

Okula ilk gün babamla gittik. Çünkü bölüm seçimi için velimizin de orada olması gerekiyordu.

Babam yolda bana: “Sadece giyim bölümü olacak çünkü hem beceri edinirsin hem de evde sandıkta birçok kumaş var değerlendirirsin” dedi. Anlamıştım babam bu kadarına izin verecekti. Hiç itiraz etmedim. Gittik ve kaydım yapıldı.

Bizim bölüm on iki kişi idi. Epey kalabalık idik. Bedriye, Nermin, Sevgi Kandemir, Fatma, Yıldız, Nuray, Sema ve Nilgün bunlar ortaokuldan beri sevdiğim birlikte olduğum arkadaşlarım idi. Nermin çok becerikli idi. Bir öğretmenin becerisine sahipti. Onun yanından hiç ayrılmıyordum. Zaten Bedriye, Nermin, Fatma ve ben ayrılmaz bir bütün olmuştuk.

Atölye derslerimize Nuran Canbolat geliyordu. Ata öğretmenimizle yeni nişanlanmışlar düğünleri olacaktı. Aynı zamanda okulda idareci idi. Bizi yönlendirir idari işlerine koştururdu. Uzun boylu zarif şık kibar bir öğretmenimizdi. Çok yoğundu. Ama bizleri de ihmal etmiyordu. Atölyemizde dikiş makinelerinde işlerimizi bitiremez eve götürürdük ama ben evde hiçbir şey yapamazdım. Ders çalışmak için elime kitap alamazdım. Annem çok kızardı: “Yeter okulda ne öğrendiysen, evde genç gelin var, onu özendirmeyin. Haydi ev işlerine. Boş durmak yok” derdi.

Çok kızardım ama asla belli etmezdim. Ben bu yükü böyle taşıyacaktım. Adım atmıştım ya okula hiç önemli değildi.

Okulda Nermin bana yardımcı oluyor işlerimi yetiştirmemi sağlıyordu. Yine de bunalımlarımı belli ediyordum sanırım. Bir gün Şükran Eyikoçak öğretmenim ve Nursen Teskerecioglu öğretmenim ile konuşmak zorunda kaldım. Sancılarımdan bahsettim. Dünyam alt üst oluyor dedim. Beni öyle güzel anladılar ki: “Her şeyin bir çözümü var Tülay. Birlikte Antep ‘e gideriz. Okula geliyor gibi gelirsin. Seni doktora götürüp getiririz!” dediler. Böyle bir şey olabilir miydi? Ben hiç doktor yüzü görmemiştim bu güne kadar. Hamide deyza mahallemizin doktoru gibiydi. Ürtiker olursak bizi dağlardı. Ya da kolumuz çıkınca evirir çevirir yerine takardı. Öğretmenlerime nasıl minnetle baktım. Güveniyordum onlara. Antep yakındı zaten 40 dakikalık yol gider gelirdik. Ve gittik. Sabah gittik. Doktor beni muayene etti. Gerekli şeyleri konuştu. Demek ki her şeyin bir çözümü mutlaka varmış. Geçmese de huzur veriyormuş. O gün bir de orada yemek yedik. Unutamayacağım bir gün olmuştu. Dönüp geldik okul dağılmadan yetiştik.

Ve ben o günü zihnime öyle bir kazıdım ki…

Ben de ilerde öğretmen olursam mutlaka öğrencilerimi tanıyacak her açıdan onlara yardımcı olmak için çırpınacaktım. Tabi ki bunu başarabilirsem…

Hayallerim büyüktü ama ben o kadar küçüktüm ki…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.