Dolar
Euro
Altın
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis °C
Kilis
°C
°C
°C
°C
°C

Atatürk Kilis Sırtlarında

Atatürk Kilis Sırtlarında
A+
A-
28.10.2014
1.074
ABONE OL

Ahmet BARUTÇU

Kilis, Milli Mücadelenin en çetin olaylarına, en zorlu çatışmalarına tanık olan kentlerin başında geliyordu. İngiliz ve Fransız işgaline karşı, en kanlı, en uzun direnişler burada oldu. Direnişi, tüm halkın katılımıyla ve çoğu kez sokak savaşlarıyla yürüten Kilis, Milli Mücadele’nin örnek kentlerinden biri oldu.

Biz pek farkında değilizdir. O günkü savaşa katılmış bir Fransız yüzbaşısı var. Andre Lefevre Taielen… Daha sonra İkinci Dünya Savaşı’nda Fransız Ordusu’nda generalliğe kadar yükselmiş. 1931 yılında yayınladığı “Guerelle au sein de Cilicie” adlı kitabında bakınız neler anlatıyor:

“Ben Kilis İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevliydim. Bize verilen talimat, çocuklara ve kadınlara iyi davranmaktı. Sabah erken kalkar. Sokakta oynayan çocuklara bisküvi, çikolata dağıtmak istediğimizde, almazlar ve “Topraklarımızdan gidin” diye yüzümüze haykırırlardı. Kilis’te görevli olarak kaldığım 9 ay içinde tek bir gece bile rahat uyuyamadım. Kilis’teki Türkler imanlı, mert, cesur ve kahraman insanlardı. Hemen hemen her gün bize saldırıyor ve ağır kayıplar veriyorlardı. Daha sonra Kilis’ten Gaziantep’e erzak nakledecek İkinci Süvari Bölüğü’nde koruma subayı olarak görevlendirildim. Kilis’ten ne zaman erzak nakliye kolu yola çıksa yolda Kilisli Kuvayi Milliyecilerin direnişi ile karşılanır ve geri dönmek zorunda kalırdı. Bu yüzden nakliye kolumuz 3 ay Gaziantep’e geçemedi. Top, tank ve uçak desteği olmadan bunun sağlanamayacağını üst komutanlığa bildirdik. Bu sağlandıktan sonra kısa direnişlerle karşılaşarak yolumuza devam etmeye çalışıyorduk. Köprüyü geçmiş olarak Antep’e girecektik. Ama olmuyordu. Bir avuç Türk müfrezesi inanılmaz şekilde direniyordu. Kalbimizde hırs değil, takdir hissi vardı. Bir ara gerilerden bağırdılar: “Tamam Türklerin mermileri bitti.” Bitmişti herhalde ki, ateş kesmişlerdi. Emniyet tertibatı almak gerekiyordu. Tam bu sırada köprü üzerine beş-altı Türk fırladı. Başlarında genç bir adam vardı. Subayları olmalıydı. Tanrı bilir ya, ateş etmek istemedik. Yürüdük. Süngüleri davrandılar. Ne yazık ki savaşta kahramanları da öldürmek gerekiyor hedefe varmak için… On dakika sonra baştaki genç subay ve arkadaşları, diğerleri gibi süngü çatışmasında hayatlarını kaybetmişlerdi. Kilis’ten Antep’e erzak yetiştirdik, ama o genç subayın hayali bütün Kilikya maceramızda,  bizi bir gölge gibi kovaladı…”

1. DÜNYA SAVAŞI’NDA KİLİS

Olaylar, daha doğrusu gelişmeler 1914 yılının sıcak bir temmuz gecesi başlar. Kilisliler sahura kalkma hazırlığı içindedir. Birkaç gün sonra Ramazan Bayramı başlayacaktır. Çoluk-çocuk herkes Ramazan Bayramı’nın yaklaşması nedeniyle sevinçlidir. Ancak bu arada kesik kesik çalınan davul sesi ilginç gelir kulaklara. Yatak giysileriyle dışarı fırlayanlar Kilis’te seferberlik ilan edildiğini öğrenmekte gecikmezler. Bayrama birkaç gün kala bu haberin çevrede duyulması üzerine sabah kentteki tüm işyerleri kapanır. Kilisli gençler, vatandaşları için ne gerekiyorsa yapacaklardır. Askerlik Şubesi’nin önünde uzun kuyruklar oluşur. Sevk evraklarını alanlar yaya olarak birliklerine doğru akmaktadırlar.

Herkes ileride tarihe 1. Dünya Harbi olarak geçecek olaylardan da habersizdir. Bilinen tek şey varsa o da, vatanın tehlike içinde olduğudur. Aradan uzun zaman geçmeden Askerlik Şubesi’ne şehitlerimizin isimleri tek tek gelmeye başlamıştır. Bu arada 4. Ordumuz Sina Çölü’nde düşmana karşı çetin savaşlar vermektedir. 75 bin kişilik koca ordu, Sina Çölü’nde kahramanca savaşmakta, düşmanı geriye püskürtmek için büyük çaba harcamaktadır. Bu sırada Mustafa Kemal, 7. Ordu’nun başında bulunmaktadır. Rayak ve Baalabik hatlarında göğüs göğse çetin savaşlar olmaktadır.

TÜRKLER ALEYHİNE MİTİNG

Askerlerin iyice kırıldığını gören Atatürk, 23 Ekim 1918 tarihinde Vali Abdülkhalik Bey’i de yanına alarak Halep’ten ayrılır. Ancak, koşullar Atatürk’ün Orduyu yeniden toparlamak üzere Halep’e dönmeye zorlar. Ordu Karargahı, Halep’ten Baron Oteli’ne taşınmıştır. Atatürk, aylardır cephede ve yorgun olduğundan hasta düşmüştür. Salih Fono adlı bir Türk’ün evinde tedavi görmektedir. Atatürk’ün rahatsızlığını hisseden Araplar, Türk Ordusunun aleyhine bir miting düzenlerler. Uğurlarına yüzbinlerce şehit verdiğimiz Arapların maskesi düşmüştür artık. Araplar düzenledikleri gösterilerle Türk Ordusunun Halep’ten çekilmesini istemektedir.

İŞGAL ve İLK TEPKİLER

1. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanır, Mondros Mütarekesi imzalanınca itilaf devletleri, daha önce paylaştıkları alanlara doğru hızla harekete geçtiler. Ancak, büyük devletler arasındaki anlaşmazlık burada da ortaya çıktı. Musul’un Fransız (nezaretine) bırakılmasını gönülsüzce kabul etmiş olan İngiltere, mütarekenin imzalanmasından bir gün sonra (1 Kasım 1918) Irak’taki güçlerini harekete geçirerek, Musul’a girdi.

GÖZLER ANADOLU’DA

Atatürk kararını vermiştir. Halep’teki Hükümet Konağı’nda toplanan memurlara bu kararını şöyle açıklar:

“Efendiler; bu iş bitmiştir. Yalnız tek bir umudum kaldı. Bu da Anadolu’da vücuda getirmek istediğim kuvvettir. Ancak bu ulusal kuvvet Türk milletinin dinî, ahlakî bütün varlığını koruyabilir. Bu teşkilatı gerçekleştirirken de sizler de bana yardımcı olunuz. İstediğim şimdilik budur. Eşyalarınızı derhal toplayınız. Size yardım edilecektir.”

TÜRK ULUSU ÇÖKEN BİNANIN ENKAZI ALTINDA BIRAKILAMAZ

Ertesi gün askerlerimiz Katma’ya çekilir. Düşman ileri yönelmeye şimdilik cesaret edememektedir. Atatürk, Katma’da toplanan Ordu’ya şöyle seslenmektedir:

“Askerler… Yer yer ve grup grup çete muharebelerine hazırlanınız. İndiham muhakkaktır. Bu indihamı Türk ulusunun durdurması lazımdır. Aksi halde bu bina çökecektir. Türk ulusu da bu binanın enkazı altında kalacaktır. Ama Türk askerinin gücü ve ulusuma olan güvencem sonsuzdur..”

ATATÜRK KİLİS’E GELİYOR

Mustafa Kemal, Güney bölgelerini savunmak amacıyla Katma-Race hattından başka Toroslardan güney batıya doğru ikinci bir savunma hattı hazırlamayı ve bu yöne yönelmiş birliklerle dağınık kuvvetleri toplamayı ve güney bölge halkını düşmana karşı silahlandırmayı düşünmektedir. Bunun için de Kilis’i ve Adana’yı dolaşmak, incelmemek kararındadır. Atatürk, 28 Ekim 1918 tarihinde Kilis’e geleceğini dönemin Kaymakamı İbrahim Bey’e bir telgrafla bildirir. Atatürk’ün imzasını taşıyan bu telgraf aynen şöyledir:

“Kilis Kaymakamlığı’na,

Kilis’e geleceğim. 28 Ekim 1918 tarihinde Kilis’in ileri gelenlerini ve eşrafını Kaymakamlıkla toplayınız. NOT: Telgrafın saniyyen tehiri idamı muciptir.”

7. Ordu Grup Komutanı

Mustafa Kemal.

Ancak bu telgraf Kilis Kaymakamlığı’na henüz ulaşmamıştır. Vatanlarını, bayraklarını, namuslarını, kentlerini düşman saldırısından kurtarmak için Kilisli gençler, Yahudi Mezarlığı tabir edilen yerde bağırlarını soğuk esen rüzgara vermiş beklemektedirler. Bu sırada bir otomobil sesi duyulur. Otomobilin süzülen ışıkları çetelere doğru iyice yaklaşmaktadır. Bir ses duyulur:

– Dur, teslim olun, inin aşağıya bakalım.

Otomobilde, Kurtuluş Savaşımızın büyük dehası, meydan muharebelerinin büyük ustası, tarihi yapan ve yazan, muzaffer Başkomutan, eşsiz devlet adamı ve diplomaside büyük ustalığı bulunan Mustafa Kemal’in bulunduğundan Kilisli çeteler habersizdir.

Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Bey, derhal silahını çekerek, namluyu önlerini kesen gruba doğru çevirir. Ancak, O bir kez daha yanılmamıştır. Cevat Abbas Bey’e silahını yerine koymasını söyleyerek arabadan aşağıya iner. Atatürk’le karşısındaki gencin gözleri birbirini süzmektedir. Ama dünya bilir ki, engin denizler misali mavi gözler nemlenmiş ise kopacak fırtına da o denli büyüktür. Kartal bakışlar süngülenmiş ise silahın kabzasını bir başka türlü kavramak gerek. Herkes bilir ki, O dâhinin kaşları çatılmışsa gözleri bir başka bakar zırhları delercesine…

Evet, Atatürk’ün karşısındaki genç, O’nun Çanakkale Cephesi’nden tanıdığı, yakın silah arkadaşı Saraç Mehmet Çavuş’tur. Kader, iki silah arkadaşını bu defa başka bir cephede yan yana getirmiştir. Saraç Mehmet, paşasını görünce heyecanlanır, hazır ola geçerek tekmilini verir:

– Burhanoğlu Saraç Mehmet Çavuş. 1311, Kilis, buyurun kumandanım…

Mustafa Kemal, Mehmet Çavuş’u selamlayarak tekmilini alır, çeteleri başına toplar. Burada ne yaptıklarını sorar. Çetelerden aldığı cevaplar, O’nun için pek şaşırtıcı değildir. Anadolu’da düşlediği heyecan gerçekleşmeye başlamıştır. Bir ulus kadınıyla, çoluğuyla-çocuğuyla uyanmaktadır. Ve… “Ya istiklal, ya ölüm” parolası ateşlenmiştir.

Mustafa Kemal, doğruca o zaman Tekye Camii’nin bitişiğinde bulunan Kilis postanesine gelir. Kaymakam İbrahim Bey’e gönderdiği telgrafın kendisine ulaştırılıp ulaştırılmadığını sorar. Kilis Postanesi’nde görevli telgraf memuru Hamdi Bey, Atatürk’e şu yanıtı verir:

“Paşam, telgrafınızı henüz aldım. Kilis-Halep hattı düşman tarafından bombalandığından telgrafınız Osmaniye üzeri henüz elimize ulaşmıştır. Hemen Kaymakam İbrahim Bey’e iletilecektir.”

Kilis Kaymakamlığı’nda o gece yapılan toplantıda, bizzat Mustafa Kemal’in verdiği emirle Kilis Garnizonu’nda bulunan 100 kadar silahla cephaneler yüzbaşı Ziya Bey tarafından sivil halka dağıtılır. Kilisliler daha sonra tarihe Kuvayi Milliye olarak geçecek bu örgütün kurulmasını sağlayan ilk kent olarak ne kadar gururlansa yeridir. Toplantıda ayrıca, kurulacak direniş örgütünün çalışma stratejisi de belirlenir. Geceyi Kilis’te geçiren Mustafa Kemal, sabaha karşı Adana’ya gitmek üzere kentten ayrılır.

7. Ordu Karargahı’ndan 39 telgraf sayı ile 28 Ekim 1918 günü Atatürk’ün Kilis’e gelişi akşam raporu olarak verilmiştir. Çekiliş saati 7.40 sonra diye yazılır. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi’nin 1. Dünya Savaş Harp Arşivi Dol. 183, KL: 3722. Dos. 56, F: 34.34-1’de kayıtlıdır. Telgraf metni aynen şöyledir:

“1) Düşman ve Ordu vaziyetinde mühim bir tebeddül yoktur.

2) Bugün öğleden sonra düşmanın altı zırhlı otomobili Dercemal civarına kadar tekarrüp ederek dümdar müfrezemizle tüfek ateşi teati etmiştir. Bir şehidimiz vardır. Bu otomobiller saat 1.15 sonradan avdet etmişlerdir. Saat 2 Nehir köyü civarında iki düşman süvari takımı gelmiştir.

3) Dünkü raporda Müslümüye’nin 8. kilometre şarkında şimali şarkiye doğru gittikleri arz olunan urbanın nereye gittikleri anlaşılamamıştır.

4) Orduda ittihaz olunan yeni tedabir hakkındaki emrin bir sureti barayi malumat derdesti taktimdir.

5) Ordu Kumandanı Paşa Hazretleri bazı tedabir ittihazıyla yine bu gece avdet etmek üzere şimdi Kilis’e hareket buyurdular..

6) Öğleden sonra biraz yağmur yağmıştır. Şimdi hava kapalıdır.”

7) 28.10.34 tarih ve hareket Şubesi’nin 179 numaralı bu raporu Yıldırım Orduları Erkânı Harbiye riyasetine telgrafla arz olunmuştur.

28 Teşrinevvel.

7. Ordu Erkânı Harbiye Kaymakamı

Mehmet HAYRİ

***

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Ulusal Kurtuluş Mücadelesi” ile ilgili anılarını naklederken Kilis’le ilgili olarak şu bölümlere yer verir:

“Suriye cephesinde bir isim, bir unvandan ibaret kalan 7. Ordu kırık-dökük bölükler halinde darmadağın bulunuyordu. Bende şu teyakkuz hâsıl oldu: Bütün cephelerde bütün kuvvetler üzerinde emir ve kumanda kalmamıştır. Adeta delice bir emir verdim. Şam’da bulunan bütün kuvvetler, benim orada bıraktığım İsmet Bey’in emri altında kalacak, Rayak havalisindekiler Ali Fuat Paşa’nın kumandasında kuzeye hareket edeceklerdi. Bu şüphesiz geri çekilme emriydi. Suriye orduları kumandanı olan Levman Fen Sanders, “Verilecek tek karar bu olabilir” diyerek vermiş olduğu emri onaylamıştır.

Böylelikle dağınık kuvvetleri toplayarak, onları düzene koyup, Halep’i savunacaktım. Halep’i, sokak sokak, ev ev savunmak için tertipler düşünürken, bir grubun bizim karargâha saldırmayı plânladığını öğrendim. Çok yakın bir tehlikeyi işaret eden bu haberi tahkik için, bizzat o istikamete gitmeyi tercih ettim. Otomobilimde Tahsin Bey, yaverim Cevat Abbas Bey’den başkası yoktu. Şehrin şark methalinde kalabalığın içine girdik. Bunlar askerî kıyafet taşıyan Urban ve Bedevilerdi. Esir olmuştuk. Yanımda kuvvet alarak tek bir nefer yoktu.

Muhacim Bedaviler, otomobilim etrafını sardı. Ve otomobilin her tarafına yüklendiler. Teheccümü görünce şoföre, “Dur” emrini verdim. Elimde yalnızca Tahsin Bey’in verdiği kırbaçla ayağa kalkarak, onlara anlayabilecekleri bir lisanla sordum:

– Reisiniz nerededir?

– Hepimiz reisiz, diye bağırdılar. Derhal karar vermek lazımdı. Kırbaçla vurmaya başlayarak, “Çekilin!” diye bağırdım. Gayri ihtiyarı çekildiler. Emrettim: “Derhal reisiniz karşıma gelsin.” Reisleri karşıma geldi. O’na dedim ki: “Ben sizin yardım ettiğiniz vaziyete galebe çaldım. Herkes mağluptur. Fakat sizin iştirakinizi mazur görüyorum. Bu akşam yanıma geliniz. Sizinle görüşeceklerim var. O gece karargaha geldi. Esas niyetini öğrenerek kendisine 2 bin altın verdim. Ertesi gün ise beni öldüreceklerini öğrendim. Bunun üzerine Halep kumandanına emirlerimi ve talimatımı verdim. Verdiğim talimatta esas olan şu nokta vardı:

“Bu akşam Halep’in ilerisindeki kuvvetleri geriye çekeceğim. Yarın Halep’in garbı şimalinde İngiliz ve Araplarla mücadele edeceğim. Buna göre hareketlerinizi tanzim ediniz. Ertesi gün kuvvetlerimizin ricat ettiğini zanneden Arap ve İngilizler, mesarretle taarruza başladılar. Ancak tarafımızdan alınan tertibatla mağlup ve münhezim oldular.
Ertesi gün Kilis Kaymakamı İbrahim Bey’e bir telgraf göndererek oraya geleceğimi bildirdim. Ayağımızı sağlam bir Türk toprağına basmadıkça düşmana karış mukavemet hattı oluşturamayacağımızı düşünüyordum. Kilis’e hareket etmeden önce birliğimizde görevli Kilisli Kenanoğlu Kara Mehmet’ten gerekli malumatı almıştım. Otomobilime Tahsin Bey’le Yaverim Cevat Abbas’ı alarak yola çıktık. Kilis’in girişinde Çanakkale Cephesindeki çavuşum Saraç Mehmet ve arkadaşlarının aldığı tertibatı görünce Kaymakam İbrahim Bey’in yerinde olmadığını öğrendik. Postaneye giderek çektiğim telgrafın Kaymakam İbrahim Bey’e verilip verilmediğini sordum. Telgraf memuru Hamdi Bey, Halep-Kilis arasındaki hattın savaş nedeniyle tahrip olması yüzünden telgrafı ben Kilis’e ulaştığım sıralarda Osmaniye üzeri aldığını ve hemen Kaymakam İbrahim Bey’e iletilmek üzere olduğunu bildirdi. Kaymakam İbrahim Bey’in Hükümet Konağına gelmesi ve Kilislilerle toplanmamız uzun sürmedi. Kilisli gençler benden, “Ordu ne durumda?” diye soruyorlardı. Ben onlara bu durumu şöyle açıkladım:

– Ordu şu anda düşmanla sıcak savaş halindedir. Fakat ayağımızı basacak sağlam bir toprak parçası bulamıyoruz. Fikrimiz Kilis dağlarında düşmanı yenmektir.

Şafakla beraber Kilis’ten ayrıldım. Katma’ya dönerek şifre telgrafla Yıldırım Orduları Karargahını Adana’ya kaldırttım. Kilis’te zaferle neticelenecek bir hat tespit ve tahdit etmiştim. Ve kuvvetlerime emir verdim ki, düşman bu hattın ilerisine geçemeyecektir. Nitekim geçememiştir. Gerek Erzurum kongresinde, gerekse Sivas kongresinde Türkiye’nin ulusal sınırını tespit için bir ıstılahı medeniye istinat etmek lazım geldiği vakit ben Türk süngülerinin müdafaa ve tespit ettiği hudutları müdafaa etmişimdir.

6 Kasım 1918’de Başkumandanlık Erkânı Harbiye Riyaset Celilesine gönderdiğim telgrafla da Kilis’ten aldığım özel bir istihbaratı bildirdim. İngilizler, Kilis’e iş için değil, işgal için geleceklerdi. Yine 8 Kasımı 1918’de Sadrazam İzzet Paşa’ya gönderdiğim raporda Payas-Kilis hattına kadar olan araziyi isteyen İngilizlerin yarın Toros’a kadar olan Kilikya mıntıkasının ve daha sonra da Konya-İzmir hattının lüzumu işgali teklifinin muhakkak olacağını işaret ettim.”

Atatürk, daha sonra Kilis anılarını tarihe şöyle aktaracaktır:

“Mondros Mütarekesi yüzünden orduda terhisler başlayacaktı. Memleketin istikbalini düşünmek gerekiyordu. Ordu mıntıkalarına şifreli olarak şu emri duyurdum:

– Vilayeti şarkiye efradını silahlarıyla ve götürebilecekleri cephene ile terhis ediniz:”

Bir gün Katma’da Antep Millî Kuvvetleri Kumandan vekili Kilisli Yusu1 Ziya Bey’le karşılaştık. Yusuf Ziya Bey’den memleketin durumunun nasıl olduğunu sordum. Pek iyimser görünmüyordu. O’nun okşayarak Kilis’teki vaziyeti bizzat gördüğümü, düşmanlarımızı er-geç kovacağımızı söyledim. Yusuf Ziya Bey’in Gaziantep ve Kilis savunmasındaki gayreti bende şecaatı medeniye sahibi biri olduğu konusunda yeterli kanaat uyandırmıştır.”

İngilizlerin, “Mağlup ve münhezim” oldukları o gece, Atatürk Kilis’e niçin gelmişti? Hangi konular üzerinde durdu? Neler gözlemledi? İzlenimleri neler oldu?

Kilis’in yakın geçmişi açısından bunlar, ciddi araştırma konularıdır. Bugüne kadar üzerinde durulmamış olması önemle eksiklik olarak değerlendiriyorum. Benim araştırmalarıma göre, 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Atatürk, o gece Kilis’te özellikle şu 3 konu üzerinde durmuştur:

1)    Kilis’in etnik yapısı, 2) Erzak durumu, uzun sürebilecek bir savunmada yeterli olup olmayacağı, 3) Halkın bir gerilla savaşına hazır olup olmadığı.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu 3 konu üzerindeki gözlem ve izlenimlerinin olumlu olduğunu gösteren belgeler v ar. Bunlar, şöyle özetlenebilir:

“İlk ayak bastığım Türk toprağındaki bu uyanıklığa cidden hayran kaldım. Ve bir daha iman ettim ki bu millet asla ölmeyecektir. Var olun aziz Kilisliler…” demiştir.

3 Kasım 1918 gün Yıldırım Orduları Grup Kumandanı sıfatıyla Adana’dan 2.v e 7. ordulara gönderdiği grup emrinin 2. maddesinde;

“Kilis havalisinin, Türklerle meskûn olduğu, her vesileyle hatırda tutulmalı ve her davada bu esas ittihaz edilmelidir..” deniliyor.

Kilis’te geçirdiği 28 Ekim’i 29 Ekim’e bağlayan geceyi anılarında şöyle nakletmiştir:

“O gece Halep’in kuzeyinde bir hat tesis ve tespit ettim. Bu hattı düşman, silahla savaşarak geçemedi. Ben her zaman ne zaman Türkiye-Suriye sınırı söz konusu olmuşsa, gerek Erzurum ve gerekse Sivas kongrelerinde, o akşam Türk süngülerinin işaret ettiği bu hattı savunmuşumdur. Bu hat Misak-ı Millî sınırlarının ta kendisidir…”

Kurtuluş Savaşı gazilerimizden rahmetli İslam Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın Kilis İlçe Jandarma Kumandanı Yusuf Ziya Bey’e o gece deposunda ne kadar silah ve cephane varsa halka dağıtması için emir vermiş olduğunu anılarında anlatmaktadır.

Atatürk, Kilis’ten Katma karargâhına döndüğünün ertesi günü, trenden Osmanlı Meclis-i Mebusan üyelerinden Ali Cenani Bey’in indiği haber verildiğinde, Ali Cenani Bey’le şu görüşmeyi yapmıştı:

“Ali Bey Antep’e gidiyorum, diyorsunuz. Bu hengâmede, Antep’te ne yapacaksınız?”

“Paşam, Antep’te dul kız kardeşim var. Çocukları ile kendisini düşman ayağı altından alıp Maraş’a nakledeceğim.”

“Bu yeter mi? Neden savunma hazırlığı içinde gördüğüm halkı teşkilatlandırmayı düşünmüyorsunuz?”

Mustafa Kemal Paşa’nın, Ali Cenani Bey’e yaptığı bu tarihi tavsiyenin dayanağı ne olabilir? Kilis, Katma karargâhının gerisinde, en büyük yerleşim merkezidir. Görüşmeni yapıldığı günün bir önceki gecesini Kilis’te geçirmiştir. 28 Ekim 1918 gecesi Kilis’e girerken, şimdiki Üretme İstasyonu yakınlarında, yurt savunması için örgütlenmiş silahlı Kilis gençleri ile karşılaşmıştır. Karanlıkta tanınmamış, kimlik sorulmuştur. Kimliği öğrenildiğinde, büyük bir saygı içinde otomobilinin çamurluğuna aldığı gençler tarafından Hükümet Konağı’na getirilmiştir.

Halkın, şaşkınlık ve korku içinde kendisine:

“Paşam, Ordumuz ne halde? Halimiz ne olacak?” sorusana, “Ordumuz şu anda düşmanla temas halindedir. (Eliyle Kilis’in kuzeyindeki dağları göstererek) sırtımızı verip savunmaya devam edeceğiz. Kilis’te savunma hazırlığı içinde inançlı gençler gördüm…” diye cevap vermiştir.

Bu yanıt, sonradan gerçekleştirilen ve destanlaştırılan Antep savunmasının, Maraş direnmesinin ve Kilislilerin başlattığı onurlu büyük savaşın da habercisidir.

Atatürk’ün Kilis izlenimleri onur vericidir. Bununla övünmek ve gururlanmak hakkımızdır…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.