Dolar 34,2714
Euro 37,4959
Altın 2.928,60
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 28°C
Az Bulutlu
Kilis
28°C
Az Bulutlu
Cts 29°C
Paz 28°C
Pts 28°C
Sal 27°C

Badeli Nahsen-2

Badeli Nahsen-2
A+
A-
23.09.2014
995
ABONE OL

“VERİN HANIMIMI”

Nahsen birkaç defa haberler yolladı, birkaç kişiyi daha minnetçi gönderdi. Ama hep ayni sonucu aldı, ayni haberler    geliyordu. Kayınpederi “Ben kızımı artık o eve yollamam”dan başka bir şey söylemiyordu.

Nahsen iyiden iyiye kızmıştı. Şeytan kafasına girmiş, kulağına deli deli bir şeyler fısıldıyordu.

Bir gün dağ işinden eve dönüp de çocuklarını üstü-başı kirli, yüzü gözü sümüklü görünce, yüreğine “tak” etti artık. Dayanamadı, kararını verdi ve mavzerini eline alarak, kayınpederinin evinin yolunu tuttu. Gözü hiçbir şeyi görmüyor, Kilis’in dar sokaklarından geçerken dilinden hep şu kelimeler dökülüyordu:

“İyilikle olmadı, kötülükle olsun; ya çocuklarımın anasını alır gelirim, ya hepsinin canını cehenneme yollarım!…”

Evden nasıl çıktığını, sokakları nasıl geçtiğini ve kayınpederinin evine nasıl gittiğini bilmedi. Kapıyı çalmadan, menteşeyi çevirdi, itti ve içeri girdi. Merdivenleri ikişer üçer atlayarak yukarı çıktı. Kayınpederi oturmuş sigara sarıyor; hanımı ile kaynanası da yemek hazırlığına bakıyorlardı. Vakit akşam ü-zeriydi. Nahsen’in elinde mavzerle görünce hepsi de şaşırdı. Hepsinin de kanları dondu… Nahsen lafı kısadan kesti:

– Veriyor musunuz, vermiyor musunuz çocuklarımın anasını?

Kayınpederi, yarı çekingen cevap verdi:

– Bizi mavzerle mi korkutuyorsun yani, vermezsek ne olacak?

Adamın son sözleri boğazında düğümlendi. Nahsen, dolu mavzeri çevirir çevirmez, tetiğe dokundu. Artık iş çığırından çıkmış, ipin ucu kopmuştu. Kayınpederinin cansız kaldığını gören Nahsen, bu defa mavzeri kaynanasına çevirdi ve onu da aynı akıbete uğrattı. Günahı var mıydı, yok muydu bilinmez ama bir üçüncü olarak hanımını da delik deşik etti.

NAHSEN DAĞA ÇIKIYOR

Evin içi bir anda savaş alanına, mezbahaya dönmüştü. Her taraf kan revan içinde, üç ceset birden yatıyordu.

Nahsen’in yapacak bir şeyi kalmamış evi, dünyası başına yıkılmıştı. Ya teslim olacak, hapis yatacaktı yahut da kaçıp dağa çıkacaktı. İkinci şıkkı tercih etti. Zira Tanrı katında kendini haklı buluyordu. Ona göre, cinayetleri kendi işlememiş, işletmişlerdi. Nahsen el içine çıkamayacak, göğsünü gere gere gezemeyecekti. Elin ağzı torba değildi, büzmek mümkün olmuyordu. er kafadan bir ses geliyor, her biri bir şey söylüyordu. İşin iç yüzünü bilenler ise yalnız Nahsen’e hak veriyorlardı.

Kim ne derse desin olanlar olmuştu. Artık Nahsen, dağlarda gezen bir kanun kaçağı, Badeli Nahsen adıyla anılan bir Şaki, birçok caniye emreden ve benzerlerinin yaptığı gib “zenginlerden alıp, fakirlere dağıtan” bir eşkıya reisi idi. Artık geri dönemezdi. Dağdan dağa geçiyor, yardım ettiği fakir köylüler tarafından saklanıp korunuyor, bazen da Suriye ile Türkiye arasında mekik dokuyordu. Bütün çabası, kendisini devamlı takip eden jandarmaların eline düşmemek ve mahkûm    olarak, hapse girmemek içindi.

YAĞMURDAN KAÇARKEN…

Bir gün Kilis’te şöyle bir haber duyuldu: Badeli Nahsen Suriye’de bir adam öldürmüş ve on beş yıla mahkûm edilerek, Bap hapishanesine atılmış…

Nahsen’in hapse atıldığı doğru idi ama, adam öldürdüğü doğru değildi. Kendisine benzer birinin işlediği cinayetten ötürü yakalanmış ve şahit bulamadığı, suçsuzluğunu ispat edemediği için mahkûm olmuştu. Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmış, aman yamanlarını, o garip ellerde kimseye dinletememiş, duyuramamıştı…

Hani “İyilik et suya at, balık bilmezse Halik bilir” demişler. İşte Nahsen’inki de öyle oldu. Zamanında ettiği iyilikler Bap hapishanesinde onun imdadına yetişti. Zenginlerden alıp, fakirlere dağıttığı zamanlarında kendisinden yardım görmüş olan köylüler, bir gün gelerek Nahsen’i Bap hapishanesinden kaçırdılar. Onun suçsuzluğuna herkes inanıyordu.

Hapisten kaçınca ilk işi Türkiye’ye dönmek oldu. Artık Suriye’ye geçemezdi. Dağlardaki eski hayatına geri başladı. Yine zenginlerden alıp, fakirlere dağıtıyor, yine fakir köylüler tarafından korunuyordu. Jandarma kuvvetleri, bütün aramalarına, bütün takiplerine rağmen onu ele geçiremiyorlardı. Her gün köylülerle, karşılaşan, zenginlerin yolunu kesen Nahsen Jandarmalar için sır oluyordu.

HİNDO İLE ARKADAŞLIK

Günler, aylar böyle geçip gidiyordu. Badeli Nahsen bu arada Hindo adında bir cinayet sanığını da yanına almış, eşkıyasına katmıştı. Zaten nerede bir cinayet işlense, nerede bir soygun olsa “Bunu Nahsen yapmıştır” deniyor ve her kanunsuz olayın suçu Nahsen’e yükleniyordu. Nahsen için ne değişirdi, onun hayatı kaymış, şirazesi bozulmuştu bir kere. Ha bir suç, ha bin suç, ne fark ederdi?

O zamanlar Kilis’te Ahmet Bey adında bir jandarma kumandanı vardı. Ahmet Bey Badeli Nahsen’i normal yollardan ele geçiremeyeceğini anlayınca, onu bir desise ile yakalamayı kararlaştırdı ve Nahsen’in en yakın adamı Hido’ya şu haberi yolladı. “Nahsen’i öldür veya bize yakalattır, seni affettireyim. Kilis halkı bilir ki, ben sözümde duran bir adamım. Dediğimi yaparsan, sana bu iyiliği çok görmem ve hiç olmazsa dağlarda gezmekten kurtulursun…”

Ahmet Bey’in mert bir asker olduğunu bilen Hindo, bu vaade inandı ve hele affedileceği ihtimali onu büsbütün kandırdı. Hindo haberi getiren adamla. Ahmet Beye şu haberi yolladı. “Falanca gece, Kilis’in İçeribahçe’de tedbirini al, ben gece yarısı oraya geleceğim ve Nahsen’i de oraya çağırtacağım. Onu size bırakmadan ben öldüreceğim. Allah vere de sözünden dönmeyesiniz.

HİNDO NAHSEN’İ VURUYOR

Hindo, Ahmet Bey’e bu haberi yolladıktan sonra. Nahsen’in gizlendiği yere gitti ve ona şöyle dedi:

– Yahu Nahsen Ağa, benim buralarda canım sıkılmaya başladı. İzin verirsen iki-üç gün Kilis’e ineyim ve eğer gelirsen falanca gün seninle İçeribahçe’de buluşalım. Birlikte döneriz buralara…”

Arkadaşının hiçbir kötülük ummayan Nahsen cevap verdi:

– Olur Hindo, nasıl istersen. Sen git, ben de o gece sabaha karşı gelirim. Yalnız dikkatli ol, jandarmalar görmesin seni.

Hindo, sanki meydanda bir şey yokmuş gibi “Merak etme Nahsen Ağa canım sağken yakalanmam. Hadi Allah’a ısmarladık dedi ve ayrıldı.

Günler çabuk geçti ve nihayet o mahut gece gelip çattı. Ahmet Bey, gün batar batmaz, kimseye sezdirmeden İçeribahçe’de tedbirini aldı. Jandarmalar ve başta kendisi pusuya yatıp beklemeğe başladılar. Hindo sözünde durdu ve gece yarısı geldi. Biraz sonra, sabaha karşı da Badeli Nahsen gözüktü. İki şaki arkadaş sözleştikleri yerde buluştular ve konuşmaya başladılar. Bir iki sigara içip, biraz sohbet ettikten sonra Nahsen, “Hindo sen birkaç gündür epey dinlendin. Ben çok yorgunum, şuracıkta biraz kestireyim, beni bekle ne olur ne olmaz” dedi. Hindo hiç istifini bozmadan “Tabi Nahsen Ağa, istediğin kadar uyu, ben beklerim” diye cevap verdi.

Oysa Nahsen’in uyumak istemesi, Hindo için bulunmaz bir fırsattı. Uyanıkken onu vurmaya cesaret edemezdi. Gerçi çevrede jandarmalar pusu kurmuşlardı ama yine de işi sağlam tutmak lazımdı.

Tanyeri ağarmış, hava yavaş yavaş ışımaya başlamıştı. Yorgun düşen Badeli Nahsen kısa zamanda uyumuş kalmıştı. Öte yandan, jandarma kumandanı Ahmet Bey’in sabrı taşmış, çemberi yavaş yavaş daraltıyor, elinde silah, çevresinde jandarmalar yavaş yavaş yaklaşıyorlardı.

(Devam edecek)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.