Çocukluğumun Sinemaları
Melek MERAL
Ablam Aydın’ın Sınır Teke köyünde öğretmendi. Hafta sonlarında cumadan üstü açık bir araba, üstünde hoparlör çınlatırdı yolları. “Dikkat dikkat, bu gece son günlerin en güzel aşk filmi sinemamızda… Başrollerde Muhterem Nur ve Saltuk Kaplan”. Ardından hemen bir Zeki Müren şarkısı “Oy farfara farfara, asmalarda, ama nini ama nini dallara vay…” Sürüp giderdi bu böyle akşama değin. Tüm köy çocukları da ellerde kağıt külahta dondurma; toz bulutu içinde koştururdu.
Ben minicik ayaklarla koşardım eve soluksuzca. Ablam sorardı:
– Hangi film, kimler var, diye.
Ben:
– Hani bir kız vardı ölmüştü de sonra ruhu bedeninden çıkıp yürümüştü ya; işte o kız var. Bir de kepçe kulaklı abi! 🙂
Dilim döndüğünce anlatmaya çalışırdım.
Asıl ilginç olanı gece gidişti. Herkes sandalyesini sırtına alır, filmin oynatılacağı bahçede toplanırdı. Bir kısmı da öne yere otururdu. Derken bir süre sonra başlardı film. Ara gelirdi sonrasında, işte o an havada patlatılırdı gazoz kapakları ve sahibine ulaştırılırdı. Kova içinde buz kalıpları arasında dans ederdi şişeler adeta… Beraberinde haşlanmış darılar (mısır) da sahnedeki yerini alırdı.
Birinci perdeden ikinci perdeye geçişte tüm nefesler tutulur ve işte tam o anda bir bağırış, feryat, figan ortalık bir anda karışırdı. Sandalyeler havada uçuşur, yumruk sesleri, çığlıklar havaya karışırdı. Çığlık çığlığa koşuşurduk çıkışa… En komiği de bayanlar her defasında bahçe sol köşesindeki WC’ye girer, duvara tırmanırdı… Ablamın öğrencileri yardıma koşar, çıkarırdı bizi. Ben her seferinde sandalyeyi fırlatır kaçardım. Küçüktüm o zamanlar… Kavga saçmalığını anlayamamıştım bir türlü. Aydın’ın en zengin, kültürlü merkez köyü idi. Tüm evler gül ve sümbüller içinde, her türlü tesisi olan bir köy. Yazın hepsi köy yakınındaki incir, üzüm bahçelerine göçerdi. Yoksul, hemen hemen yok gibiydi. Cennetten bir parçaydı adeta yeşillikler içinde; her türlü meyveyi barındırırdı bünyesinde.
Öğretmenlere her gün elde gül demetleri, ceplerde erikler… Köy kadınları bahçe dönüşünde sepet sepet incir, üzüm bırakırdı öğretmenlere…
Yıllar sonra, çocukluk arkadaşımın köydeki evine gidince; hep merak ettiğim kavgaların öğrendim nedenini. Çok fazla içki tükettiklerinden, sarhoş gelirlermiş geceye. Çoğunlukla da kız yüzünden atışırlarmış. Kızlar bu nedenle düğüne gelir gibi süslenip geliyorlardı demek ki.
Yıllar sonra, çocukluğumun sinemalarında parçalar yerine oturmuştu. Şimdi ise ne köy, ne sinema kaldı. Adı mahalle oldu; o güzelim cennet bahçelere rezidanslar doldu…
Taştan birer mezar oldu çocukluğum ve sinemalarım.