Dünden Bugüne Kilis
Ahmet AYAZ
Bugün çocukluk yıllarımdan kalma küçük anılarımla Kilis’ten söz edeceğim. Ülke genelinde Kilis’in, kültür sanat ve edebiyatta bir adım önde olduğu gibi, Kilis’in esnafı ve sanatkârının da bir adım önde olduğuna inanıyorum.
1953-54-55 yılları idi. Oğuzeli’nin Yakacık (Zıranba) Köyünde ilkokulda okuduğum yıllardı. O zamanlar eşek üzerinde 2 sandık. Sandıkların içinde sabun, cep aynası, tarak, krem, dikiş iğnesi, dikiş yüzüğü, dikiş ipliği gibi malzemeleri satan attar dediğimiz insanlar, köyleri dolaşırlardı. Bir Kilisli sabuncunun, sabun sandığında asılı ipte kâhkeler olurdu. O zamanlar tanesi bir yumurtaya satılırdı. Anneannem yumurtaları bir kulpsuz tahta külekte biriktirirdi. O tahta külekte her hafta 30.35.40 kadar yumurta birikir, Kilisli sabuncu gelince bize 3-5 tane kâhke alırdı. Fakat bu kâhkeler kaç gün kalırsa kalsın, özelliğini bozmazdı. Kurumazdı, tatları değişmezdi.
Bir gün rahmetli babam Halaf Ayaz beni Gaziantep’e getirdi ve sordu “Oğlum ne yersin? Sana ne alayım?” Ben hemen kâhke dedim. Babam bana kahke alıyor ama benim istediğim kahkelerden değil. Babama izah etmeye çalıştımsa, babam bana şöyle bir cevap verdi. Oğlum o kahkeleri satan sabuncu Kilisli. O kahkeleri Kilis’ten getiriyor. Kahkeler Gaziantep’te yapılmıyor dedi. Ben Gaziantep’te kahkelerin tadını alamadım, Kilisli sabuncuyu beklemeye durdum.
Bir de karasaban yapan yine Kilisli bir marangoz gelirdi. Buna “Kilisli Nacar” derlerdi. Güz gelip, çiftçiler ekime başlamadan önce, o usta köyümüze gelir yetişirdi. Malzemeciyi köye kendisi getirirdi. Fakat alış verişe karışmazdı. Kendisi yapacağı karasabanın malzemesini seçip alır, fiyatına karışmazdı. Kara sabanı yaptıracak olan adam kim ise, ödemeyi de o yapardı. Bir gün köyde saygın bir kişi saban yaptırmak için malzeme getirdi. Kilisli Nacar, bu malzeme olmaz, bunu yapamam dedi. Adam, yahu uydur diye ısrar edince, Kilisli Nacar öfkelenip malzemeleri elinden beş metre öteye fırlattı. Yahu dediler sen adamın elinden malzemeyi alıp attın ama o adamın kim olduğunu bilmeden attın. O falanca kiya dediler. Kendisi “Ben kiya veya aza diye bir kimseyi tanımorum. Ben malzemenin iyisini getireni tanorum. Bana uydur diyorsunuz. Adamın getirdiği malzemeler yaş idi. Ben onu uydururum, ben gittikten sonra sabanın boğazı açılır. Adam o sabanla çift süremez. Daha sonra da, aha Kilisli Nacar’ın yaptığı saban diyeceksiniz değil mi? Ben de bunu demenize müsaade edemem, beğenmediğim malzemeyi de kullanmam dedi.
Ayakkabı alırlardı. Örneğin kırmızı yemeni… Babam ayakkabıya baktığı zaman, yemeninin iyisi Kilis’te dikilir. Ama bir ayakkabı almaya da Kilis’e gidilmez ki derdi. Buradan da anlaşılıyor ki, usta yemenicilerin Kilis’te yetiştiği.
Tabii ki, kültür sanat ve edebiyatımıza dönersek, ben, Muallim Naci, Rifat Bilge, Alâeddin Yavaşça, Nejat Uygur Türk Halk Müziği sanatçısı Aynur Gürkan’ın sesine hayrandım. Sanatının en parlak döneminde trafik kazasında yaşamını yitirdi. Bunun gibi kültür sanat edebiyat adamlarının adlarını çok geç öğrendim. Fakat günümüzün Ahmet Barutçu’su, Muhlis Salihoğlu, başta olmak üzere, Ahmet Elmalı, Fikret Oğuztürk gibi isimler Kilis’te birer değerdirler. Hele Mehmet Karakaş, kendi halinde yazıyor, çiziyor. Ama bir Kilis sevdalısıdır. Prof. Dr. Hikmet Celkan, değer biçilmez bir zat’ı muhteremdir. Dr. Mehmet Hanifi Aliosmanoğlu ciddi anlamda bir şairdir. Bende bütün kitapları var ama “Sonbahar Yalnızlığı” adlı 338 sayfalık kitabının kaçıncı kitabı olduğunu bilemiyorum. Kitabının arka kapağındaki bir dörtlüğü sizinle paylaşmak istedim. “Bulup mutluluğu, sevgiyi canda, Şiirle, şarkıyla geçmiş bir ömür. Dünya denilen şu muhteşem handa, Aşkı yudum yudum içmiş bir ömür” demiş. Gerekse Kilis Kent Gazetesinde, gerekse Zeytin Dalı Dergisinde, Dr. Mehmet Hanifi Aliosmanoğlu’nun ismine rastlamadım. Bana göre bu bir eksikliktir. İnşallah bu eksik de tamamlanır diye düşünüyorum. Benim bildiğim kadar Kilis, Kilislilerin kıymetini bilir ama bahse konu zat’ı muhterem nasıl olmuşsa Kilisin gözünden kaçmıştır. Yoksa Aliosmanoğlu Kilis’i mi unuttu desem, mümkün değil. Benim Kilis’in kültür sanat ve edebiyatını, sanatını ve sanat adamlarını, birkaç dakikada kaleme alıp da anlatmaya gücüm yetmez. Fakat Kilis’i de bir türlü beynimden silip atamıyorum. Sağ olsun Muhlis Salihoğlu dostum. Bana Zeytindalı Dergisinin her gelişinde, sözünü ettiğim dergiye yazmayı, kendime bir borç olarak biliyorum. Ben buradan Kilis’e Selam, Kilisli dostlarıma selam, Muhlis Salihoğlu dostuma selam derken, Mustafa Sağ kardeşime de teşekkür ediyorum. Çünkü Kilis Kent Gazetesinde çıkan yazılarımı facebook’ta benimle paylaşarak, beni haberdar ediyor. Ben, bu günlük de bu kadar diyorum.
Saygıdeğer okurlarım; Beni unutmayın, sohbet köşemde yine buluşayım. En güzel ve mutluluk dolu günler hep ve hepimizin olsun diyorum. Hoşça ve dostça kalınız.