ESKİ KİLİS
Bir düş aydınlanıp şafakla erken
Rüzgâr gibi geçti eski günlerden
Türküler, oyunlar, renkler kol kola
Çoğaldı bir dinmeyen uğultuda
Dokundu kumaşlar, sürüldü toprak
Uzunok’ta bire yüz veren başak
Gökdeniz’de su gibi binlerce dal
Her şey yarı gerçek ve yarı masal…
Abdullahlar ve Rıf’atlar konuştu
Parsa’dan top top güvercinler uçtu.
Nice aşıklar geçti elinde saz
Masmavi gök altında ıIık bir yaz
Bağlarda çadırlar, o şenlik günü
Akşamdan kestik hommusu üzümü.
Kına yaktık al yeşilli kızlara
Aşka kandık, sürme olduk gözlere.
Kalaylı taslara çaldık yoğurdu
Güzel çocuk seni kimler doğurdu?
Daracık sokaklar, küçük bir meydan,
Süt içtim dilim yandı amanın aman!
Mantığa esenlik, bilgiye sevgi,
Köşker çarşısından Merküpçü Rahmi,
Aşktan başı dönmüş Zihni Baba’nın,
Her zamankinden çok Allah’a yakın.
Halk konuşur kendi gönül dilince
Anne sütü gibi tertemiz Türkçe…
Bayramlar, düğünler, inanmış yüzler,
Sabrın en güzel meyvesi çeyizler.
Medreseler suyu dinmeyen sebil,
Tekke’ de hoşgörü, bağnazIık değil.
Bade sunar saki “vakt-i seherdir”
Elde altın kadeh ve dilde şiir…
Duyabilen için bir başka dünya.
Kaç bin yıl uyudun ey Hitti Ürya
Bu ufkun ucunda sessiz ve geniş?
Çağdan çağa milyonlarca sesleniş
At koşturur ta Mısır’dan Bizans’a.
Şu al toprak bir silkinip uyansa
Neler söyler kimbilir yerin dili?
Bir tepede Şeyh Muhammed Rittali,
Bir tepede Şürahbil bayrak tutar,
Üstlerinde tekbir tekbir bulutlar.
Doğan güneş ve dağılan karanlık,
Yalın kılıç asılan Merc-i Dâbık…
Her yolun sonunda bir bekleyen var,
Yoksula çömertçe açık sofralar.
Pınarlarda susuzluğun ötesi
Zaman terkisinde bir ceylan gibi
mavide yeşildir, yeşilde beyaz
Birşey ki hem duyulur, hem duyulmaz…
Çağlar geçer, acısız yakan çile,
Geçer haksızlıklar, ölümler bile.
Zulümlerle Sarı Paşa, Daldaban,
Bir altın ödenen kırmızı soğan…
Dışarda eşkiya, içerde rüşvet,
Yoksulun sırtından biriken servet…
Çal çalgıcı en yanık türküyü çal,
Arkadan vuranlar ve haksız işgal,
savaşlar, ölümler, yenilgi hüznü,
Ve Kuvayyi Milliye, namus günü
Bir ok gibi aşıyor hafızayı.
Nerde nerde o adsızlar alayı?
Niçin bağlar solgun, çeşmeler kuru?
Cami avlularında öten kumru
Son hatıra acı tatlı günlerden
Türküleri bir özleyişle geçen…
Fecir vakti ufukta altın bir kor,
Dinle gönlüm bir salâ veriliyor…
Seyfettin BAŞCILLAR