Gaziantep-Kilis Müşterekliği

Selahattin ÇOLAKOĞLU
Günümüzde tarih boyunca aynı kaderi paylaşan Gaziantep-Kilis, ikilisinde
Gaziantep, ekonomik ve toplum yapısında dünyaya açılma şansını yakaladığı halde, Kilis küçülmüş ve güçsüz kalmış bir yurt köşesi olma konumuna gelmiştir.
Geçmişe dönüp baktığınızda, ülkemizin Birinci Cihan Savaşı sonu uğradığı yenilgi nedeniyle sınırları zaferi yakalayan ülkelerce küçültülmüş ve Türk olan Kilis-Gaziantep halkı, yaban ellerin keyfiliğine terk olunuyordu. Mustafa Kemal Paşa, Suriye-Halep dönüşünde… Bu yenilginin kesinleşme aşamasında, Kilis’in 33 kilometre güneyini Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgenin başlangıcı olarak tespit etmiştir. Daha sonraları gelişen siyasal-toplumsal-politik nedenler sonucu, Kilis’i stratejik Türk yerleşim birimi olarak geçerliğini önemli oranda yitirmiş ve Kilis, bu günkü yerleşim ve yapıya mahkûm olmuştur.
Günümüzde, Türkiye Bir Avrupa Ülkesi olarak tanınmanın geçiş noktasında, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAI’)’ın oluşma aşamasındayken. Doğum yerim Kilis, “kalkınmada Öncelikli” il kapsamında olduğu halde, günün gelişememiş yurt köşelerinden biridir.
Gaziantep meslek ve politik yaşamımda bana güç ve onur veren sevdiğim mekândır. Benim için çok önemli olan bu iki mekânı irdelemek ve geleceğe yönelik bazı önerilerimi sunmak amacıyla bu mekânları anlatıma aldım. Sunduğum bilgi ve verilerin bu açıdan değerlendirilmesi gereklidir.
Okuyanların, düşün ve öneri üretmeleri, ülkemiz ve yöremiz için kazanç olacaktır.
KİLİS
Kilis Belediye Başkanlığı’nın 53. Kurtuluş yıldönümünde Kilis 1974
başlıklı 1 numaralı yayınında Kilis’i tarihi geçmişi bakımından şöyle anlatılır:
Kilis Akdeniz bölgesinden Güneydoğu Anadolu bölgesine geçiş alanında ve Suriye ile komşu bir sınır kentidir. Kazanın 1970 sayımına göre şehir içi nüfusu 43.600, köylerle beraber toplam nüfusu ise 84.000’dir. Yüzölçümü 1243 Km2’dir. Kilis 3705’ enlem, 3721’ boylamı üzerindedir.
Kilis yöresi, Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisidir. Taş,
Kalkeolutik, Bakır, Hitit, Mitani, Asur, Roma, Bizans dönemlerini gösterir
kalıntılara rastlanır.
M.Ö. 1700 yıllarında Kilis (yöresi), Hitit Devleti’nin önemli kentlerinden
biridir. Kilis’in kuzey batısında Yesemek, Hititlerin heykel atölyesinin bulunduğu önemli bir merkezdir ki, dünyada bu türden tek örnektir.
Kilis yöresi, M.Ö. 700 ile 550 yılları arasında Asur, Med, Pers İmparatorlukları yönetiminde kalmıştır. Büyük İskender’in Pers Devleti’ni sona erdirmesinden sonra, Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Bu imparatorluğun bölünmesinden, M.S. 636 yılına kadar Bizans İmparatorluğu’nun bir kenti olmuştur. Kilis yöresinde bu dönemlere ilişkin kalıntılara sık rastlanır. Özellikle Hitit, Asur ve klasik dönem boyunca Kilis, Anadolu ve Batı ile Doğu kültürlerini uyuşturan, bağlayan ana yol üzerinde bulunması nedeni ile önem kazanmıştır.
Kilis yöresi, Hz. Ömer zamanında İslam topluluğuna katılmıştır. 639 Yılında önemli bir Roma (Bizans) kalesi olan Ravanda Kalesi ile birlikte Müslümanlarca savaşsız alınmıştır. Cüneyne ve Hindioğlu Camileri bu dönemin yapıtları olduğu sanılmaktadır.
Kilis yöresi, Abbasiler zamanında askeri bir stratejik bölge olarak
kullanılmıştır. Bizanslılarla İslam toplumu arasındaki savaş uzun zaman alır. Bu süre içinde Kilis yöresi birkaç kere el değiştirmiştir.
Bölgede yaşamlarını sürdüren Türkler, Oğuz Türkleridir. Yöresel olarak
‘Türkmen’ bilinir. Kilis yöresi yaşayanları, Türkmen kökenlidir.
1071 Malazgirt savaşından sonra Selçuklu İmparatorluğu, bölge yönetimine egemen olmuştur. Bu yöreye, Türk beylik ve oymakları yerleşmiş ve yaşamlarını sürdürmüştür.
Melikşah zamanında bölge, Selçuklulara bağlıdır. Süleymanşah’ın
ölümünden sonra Halep bölgesine Türklerin yerleşmesi önlendiği için, Türkmenler Kilis’e yerleşmiş, Güneydoğu bekçiliğini de üstlenmişlerdir.
Kilis’in ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. 15. yüzyılda kurulduğu tahmin ve iddia edilmekte ise de, kanımızca bu tarih, şehir yönetiminin, İlezi ve Hanönü denilen yörelerden bugünkü şehir yerine taşınmasıdır. Bu kanımızı 400-500 yıllık tarihi olan Tekye Camii, Paşa Hamamı, şimdiki Sabahpazarı’nın yeri olan Kapalı Çarşı (Bedesten)in yapısı bu kanımızı güçlendirmektedir.
Kilis, bazı tarihi belgelerde Büyük şehir olarak nitelendirilir. Defter-i
Humayun’a göre Kilis, emval ve nüfus bakımından Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli kentlerinden biridir. Ünlü Türk gezgincisi Evliya Çelebi’ye göre Kilis; 15-16. yüzyılda 4.000 haneli sur şeklinde sıralanmış yapılarla çevrili bir kenttir.
Kilis 16. yüzyılda Yavuz Sultan Selim Han tarafından Osmanlı sınırları içine alınmış, 1918 yılına kadar da Osmanlı sınırları içinde kalmıştır. Osmanlı’nın yükselme dönemi Kilis için de yükselme dönemi olmuştur. Bu devirde yapılmış cami, mescit, medrese, han, hamam, sayısı pek çoktur. Kent yalnız imar bakımından değil. Üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiş ve Avrupa’ya pamuk ve özellikle ipek dokuma satar duruma gelmiştir.
Kilis’in ticarette dışa açılımı, Halep pazarı ve tüccarları aracılığı ile olduğu
için, ticaret merkezi olarak Halep öne çıkmıştır.
Kilis 1818 yılında büyük bir kuraklık 1820’lerde büyük bir deprem, 1826’larda veba salgını geçirmiş, 1831’de Mısırlı İbrahim Paşa’nın saldırısına uğramış, bunlardan da büyük ölçüde zarar görmüştür. 1893 de Ermenilerle yerli halk arasında etkili bir savaş olmuş, bu arada kıtlık, bulaşıcı hastalıklar, çekirge salgını gibi afetler kenti son derece etkilemiştir.
1918 yılında Osmanlı Devleti’nin yenik düşmesi üzerine, önce İngilizlerin,
sonra Fransız’ların istilasına uğramıştır.
Birinci dünya savaşı sırasında merkez nüfusun % 60’ı Türk, % 40’ı Ermeni iken, savaş sırasında Ermeni’ler Suriye’ ye geçmiş, yenilgi yıllarında kente yeniden gelmişlerdir. Ermenilerin Kilis’e dönmeleriyle tüm yabancı nüfus, Türk nüfusuna geçmiştir.
7 Aralık 1921 yılında Kuvayi Milliyeciler tarafından Kilis istiladan kurtarılmıştır. Ankara Antlaşması ile de Kilis kesin Türk yönetimine kavuşmuştur.
Çevredeki kazı, araştırmalar ve kanıtlara göre kentin bugünkü şekli şu aşamalardan geçerek şekillenmiştir.
1- İlk kuruluş, İlezi ve civarında M. Ö. 4000 yıllarında olduğu sanılmaktadır.
2- Hititler zamanı, MÖ. 1700 Eti Devleti’nin bir kenti olmuştu.
3- Romalılar zamanı. Bu dönem, yaygın bir yerleşme sürecidir.
4- 1300 yıllarında kent yerleşiminin Odun Pazarı civarında olduğu görülür. Eski hama ve cami gibi yapıtlar bu kanıyı vermektedir.
5- 1500-1600 yılları arasında sırasıyla kent yerleşimi. Eşref Kasteli, Ulu Cami, Süt Kasteli civarına yayılmıştır. Daha sonra Kadı Cami, İnnaplıkütah, Tekye Camii civarında toplanmıştır. Batı, kuzey, kuzeydoğu’yu çevreleyen tepeler tarımsal alan dışı bırakılmış ormanlık bölgelerdi. G eniş tarım alanı güneye, Halep’e doğru uzanan Kilis ovasıdır.
6- 1800 yıllarına kadar kent içindeki boş alanlar yapı alanı olmuştu. Şehir genişleyip yayılıyor. Kent o zaman Gaziantep’ten giriş kısmı olan ve elektrik santrali civarındaki (Karanlıkkapı) tabir edilen yer ile kuzeyde Çalık Cami civarındaki mezarlık arasında gelişmiş, 19. yüzyıl içinde Akcurun, Şıpşıpı Kasteli civarı yerleşim alanı olmuştur.
7- 1938 yılına kadar aynı nitelik süregelmiştir. Yalnız Çalık cami o civardaki mezarlıklar ile Karanlıkkapı civarı ve bugünkü Koca Hamamı civarındaki park alanları mezarlıklar, Damlacık (Musalla) mezarlığına taşınmıştır. 1960’dan sonra Damlacık Mezarlığı bugünkü mezarlığa taşınmakla yeri yeşil alana dönüşmüştür.
8- 1950’den sonra nüfus hızla artmaya başlamış. Kent özellikle Karataş ve İslahiye yolu üzerine ve Kalleş civarına dağılmıştır.
9- Bugüne kadar kentin yakın çevresinde korunabilen tarım alanları parsellenip yerleşime açılma zorunluluğu ile karşı karşıyadır.
Kilis, kuruluşundan bu yana, çeşitli kültürlerin etkisi altında kalmasına karşın, temel niteliğini değiştirmemiş. Türk kültür ve davranışını sürdürmüştür. Hititler ve Asurlardan başlayıp, 20. yüzyıl ortalarına kadar kentsel dokuda az değişiklikler olmuştur.
Kapalı üniteler içinde gelişen mahallelerin kullanış özelliğine göre merkezleri oluşur. Gelişen mahalleler, toplumsal birliktelikten çok, etniksel ve dinsel farklılığa göre bölümlere ayrılmış, toplumsal, doğal alan niteliğindedir. Araplar Mahallesi, Yahudi Mahallesi, Çerkezler Mahallesi, Demirciler Mahallesi. Okçular Mahallesi, Tırıklı Mahallesi. Fellah Kasteli, Eşref Kasteli, Deveciler Mahallesi gibi. Mahalleler içindeki kent dokusu, çoğunlukla organik bir biçimde gelişen yönetsel bağlantılar gösteren, sokaklar ve çıkmazlar çevresinde (Mezopotamya geleneğine uygun) sokaklardan tamamen kapalı, bir avlu çevresinde ki evlerden oluşmuştur. Bu, gerek fiziksel çevre, gerekse sosyal, ekonomik ve kültürel koşullara uygun olarak gelişmiş kendine öz ve has bir olgudur.
Kent, Cumhuriyetten ve özellikle 1950-1960’dan sonra, bu yapılanma özelliğini hızla yitirmiştir. Yalnız, avlu içi ev tipi yapılanmalar yeni oluşan ve dış semtlerdeki gecekondu (ruhsatsız-kaçak) yapılarda sürdürülmüştür. Orta ve varlıklı yüksek gelirli guruplar konutlarını, bahçeli ev ya da apartman tipi, kapalı ve çok katlı ev yapımı şekline döndürmüşlerdir.
(Selahattin Çolakoğlu’nun “GAP’ın İki İli Kilis-Gaziantep” kitabından)