Gaziantep’i Yazmak…
Hasan ŞAHMARANOĞLU
Gaziantep’i yazmak hem çok zor hem çok kolay…
Gaziantep Kilis’e 60 km’dir. Her an Kilislilerle Antepliler beraberdir. Osmanlı çağında Kilis Halep’in sancağı idi. Hac yolu Maraş üzerinden kuzeyden Kilis’e gelir. Kilis’in Tahtalı köyü üzerinden Halep’e giderlerdi. Ne zaman ki savaş bitip Suriye sınırı çizilince Diyarbakır yolu Adana, Gaziantep, Urfa yolu olunca Gaziantep kalkındı. Kilis de Gaziantep’in ilçesi oldu.
Gaziantep şu anda bir sanayi şehridir. Çevre illerden gelen zengin iş adamları fabrikalar kurdular, fabrikalar satın aldılar. Bu iş adamları fabrikalarında iş yerlerinde çalışarak işçileri geldikleri şehirlerden çalışacak işçileri geldikleri şehirlerden getirdiler. Gaziantep çevresi gettarla doludur.
Şimdi biraz duralım; Gaziantep’in şimdiki halkı kimlerdir? Bir şehirde kale varsa kaleyi yapan milletin insanlarıdır. O insanlar hâlâ mevcuttur. Kalenin altında oturmaktalar. Bu kadim Gaziantepliler kendilerini mağlup eden milletlerin dilini konuşmaya, onlara kölelik ediyorlar. Antep’e sonradan gelenler, aşiretler bu kadim Anteplilerin dillerini taklit etmekte, bu yeni gelenleri köle gibi kullanmaktalar. Çünkü yüzyıllarca bu toprağa sahip olmuşlardır. Bu yeni gelen insanlar kimlerdir? Oğuz’un 24 boyunun insanlarıdır. Şimdi Antep’te bu boylardan Avşarlar, Kızıklar, Baraklar oturmaktadır. Bunlar sonradan geldikleri için kadim Anteplilerin dillerini taklit etmekteler. Kadim Antep ağzında 8 açık hece 5 kapalı hece vardır. Bunlarda ancak traskiripsiyonla yazılır, konuşulur.Peki bu gelen aşiretlerin ağızları yok mu? Var, ancak bu insanlar ağalarına öykünmekteler. Öyle durumlarda ki Türk dünyasında bunların konuştuğu Türkçeye rastlanmaktadır. Kelimeleri ya kısaltır ya uzatırlar. Mesela elbehan Elbeyli Hanı demektir.
Antep ve Kilis uzun yıllar Zülkadiroğullarının ülkesi olmuştur. Bu Zülkadiroğullarından Alaittin Ali Bey bir cami yaptırmış, Anteplinin bu ada dili dönmemiş “Alala” Camisi demişler. Yine Anadolu Türkçesinde yiyecekler geldikleri yer adı ile söylenir. Antepliler Şimdi Suriye’de kalan “Hommusu” üzümünü “Hönnüsü” olarak söylerler. Bu benim en çok güldüğüm bir kelimedir.
İbrahim Ali Sinanoğlu bize Gaziantep’te söylenen bazı fıkraları güzel bir Türkçe ile anlatmaktadır. Ama yazıktır ki Elbehan’ı iki sayıda anlatamamıştır.
Gaziantep civar köyleri ve şehirleri ile büyük bir ticaret merkezi idi. Köylerden ve civar şehirlerden gelen köylüler hanlarda kalırlardı. Bu hanlara geldikleri köyün veya şehrin adı verilirdi. “ELBEHAN” da Elbeyli aşiretinin konduğu handır. Halep’te ve İstanbul’da Kilis hanları olduğunu biliyoruz.
Burada benim bildiğim Antep’te 24 Oğuz boyundan “Avşar”lar ve “Barak”lar oturmaktalar. Benim Kilis’te üniversiteni kuruluşunda tanıdığım arkadaşlarım vardı. Baraklardan Ahmet Bey Kızıklardan Mustafa Bey hiç Antep ağız kullanmazlardı.
Sayın İbrahim Ali Sinanoğlu fıkralarında bazı kelimeleri bize aktarmaktadır ki çok tuhaf “Deel” mi değil mi? “Eşşek hanee”, “şeert”.
Benim bildiğim Antepli Türkmen aşiretleri bu kelimeleri kullanmıyor. “Şeert” Arapça şakirtlenden gelmiştir. “Deel” mi Türkçe “değil mi” kelimesinin bozulmuşu. “Eşşek hane” bu kelimedeki eşşek Türkçesidir. Hanek Arapçadan gelmiştir.
Sayın İbrahim Ali Sinanoğlu’na iyi günler diler, yazılarını zevkle okuduğumu bildiririm.
Son olarak aklıma şimdi geldi; Antep’te bir çarşı var, nasıl yazılacağını bilmiyorum. İsfahan mı ne? Ben bunun Farsça güzel demek olan “Hoş” yine Farsça olan “Buy” kelimelerinden türediğini “Hoş Buy” han olduğunu tahmin ediyorum. Sayın İbrahim Ali Sinanoğlu hoşça kal.