Gıdıkla da Güleyim!…

Sabahattin YARAR
Kent’te Ahmet Barutçu “79’ncu Boyut”u yazmaya başladığından beri, zaman zaman kendisinin yazdıklarından esinlenirim. İlginç görüşlerinin bende uyandırdığı tepkileri dile getirmeye çalışırım. Ustaca iki üç kelimeye sığdırdığı anlatımları açar, içimdekileri yazıya dökerim.
“- Kahkaha 13 hastalığa iyi geliyormuş.
– Keşke güldürseler de gülsek…”
Görüyorsunuz değil mi. Ahmet kahkaha atmaktan değil, sadece gülmekten söz ediyor. Esasında; gülmek gülümsemenin, kahkaha gülmenin birkaç frekans üzerine çıkan bir boşalma ve rahatlama eylemidir. En tatlısı da, tasasız, kaygısız, dertsiz, içinden geldiğince kahkaha atmaktır. Sonra da, “Şen kahkahalar yükseliyorken evinizden/Bendim geçen ey sevgili sandalla denizden…” şarkısının nağmelerine dalıp, gamı, kederi unutmaktır en güzeli…
13 hastalığa iyi gelen gülmenin, etkili bir ilaç gibi kullanılmasının ortamının sağlanması, insanlarımızın dert, tasa, gam, gelecek kaygısı, vatan ve millet kaygısı gibi olumsuzluklardan uzak kalması ile olasıdır. “Keşke güldürseler de gülsek…” cümlesinin anlatmak istediği ana fikir de budur.
Son günlerde çıkarılmak istenen bazı yasalarla, gülmenin bile suç sayılması olanaklar içinde bulunmaktadır. Kazara bir görevliye bakarak gülümsemek, istemeden de olsa ağızdan çıkacak bir söz söylemek, olası suç sayılabilecek. Yargı ve tüm silahlı güçler, valilikler ve müdürlüklerce yönlendirilebilecek, fikir özgürlükleri, gösteri ve yürüyüşler raflara kaldırılacaktır. Bu son kaygımızdır sadece…
Ne olduğu bir türlü ortaya çıkmayan çözüm süreci, doğu bölgelerimizdeki devlet otoritesi boşluğu, sınırlarımızdaki tehlikeli gelişmeler, bozulan komşu ilişkileri, kritikleşen ekonomik göstergeler, artan işsizlik, örtbas edilen yolsuzluklar, laik Cumhuriyete yönelik saldırılar, yargı ve hukuk sisteminin sorunları, eğitim sistemimizin zavallılığı, maden kazaları, Suriyeli mülteci sorunları, Paralel savaşları, atamalar, tutuklamalar, sınırsız ve hesapsız yapılan harcama ve israflar ise süregelen sorunlarımız… (Unuttuklarımız dışında)
Şimdi duyarlı bir vatandaş olarak, bu tedirginlik ve umutsuzluk hastalığına da iyi geleceğine inandığım “Gülme” işlevini nasıl yerine getirebiliriz? Gülmek için iştah gerekli, olumlu ve sevindirici ortamlar gerekli. Güvenli ve sağlıklı bir toplumun, geleceği konusunda hiçbir endişe duymadan yaşamasının çağdaş koşullarının gerçekleştirilmiş olması gerekli.
Bu koşullar altında, gülme tedavisinden yaralanmak için hadi gel de gül bakalım!…
En iyisi, tedavi etmese de güldürmesi açısından insanın gıdıklanması tek çıkar yol sanırım.
Bu GIDIKLAMA işlemi de bazen eziyet aracı olabilir ama ben yine de; GIDIKLA DA GÜLEYİM BARİ diyorum. Başka seçenek kalmadı ki!…
Yeniden buluşalım…