Gündem O Kadar Çok Karışık ki…
Nejat TAŞKIN
Bazen ne yazsam diye derin derin düşünüyorum. Bu ülke gündeminde bugün geldiğimiz nokta hakikaten çok elim ve hüzün verici bir nokta. Hangi noktayı ele alırsanız alınız mutlaka bir pürüzlü tabloyla karşılaşıyorsunuz. Ve derin derin düşünüyorsunuz bu durum zaten ülkemiz için değil, bütün dünya ülkeleri için de aynı doğrultudadır.
Fransa ve daha uzak ülkelerde Pakistan ve daha elem verici olayların cereyan ettiği Suriye’de, hangi birini ele alırsanız alınız diğerinden hiç farkı yok.
Sultanahmet’te bombalı saldırı ve Dolmabahçe’de saldırıya ramak kalan görüntü ve daha bunun ötesinde bütün bu görüntüleri ele alacak olursak, etrafımızda karışık bir dünya tablosu çizeriz. Onun için Mustafa Kemal Atatürk’ün çağrısına uymak mecburiyetindeyiz: Yurtta sulh, cihanda sulh…
Çünkü din ayırma mezhep ayırma ve bu konuda verilen yanlış tablo meydana getirir. Onun için, mutlaka hiçbir ayrım gözetmeden laik düşüncenin güzelliğini her kesime taşıyarak her kesimin dinine ve mezhebine uygun hareket etmek, “Yurtta sulh, dünyada sulh” cümlesini bütün dünyaya haykıran Mustafa Kemal Atatürk’ün inandığı bir davaya hep birlikte ışık tutmuş oluruz.
Senin dinin, benim dinim diyerek vuruşmaya, vurmaya kalkmak yanlış yansıtılan görüntüler, Fransa’da yaşanan olayla bir anda 17 kişinin ölümüne sebep olur. O halde en önemli faktör olan din faktörünü hiçbir zaman ortaya dökmeden, hele siyasete karıştırmadan her kesin dinin kutsal olduğuna inanarak ve saygı duymak gerekir.
Durum tablosu bu şekilde yansıması gerekirken, karikatürlerle veya daha başka kelimelerle din üzerinden siyaset yapmak toplumları alevlendirir ve görüntü çok net olmadığı, gibi hazin düşmanlık tablosu oluşur.
Ama bütün bunlara rağmen Müslüman Müslüman’a darbeler vurdu ve hatta “Allahu ekber” diyerek kafa kestiğini düşünmek bile istemeyiz.
Dünyamız yeteri kadar büyük, hepimize yeter. Din ve diğer mezhep düşmanlıkları bırakarak el ele, kol kola bu dünyada yaşamak ve korumak istiyorsak bütün kitlelerle yürümek ve yol almak mecburiyetindeyiz. En önemlisi, aş ve iş vermeyi görev halinde hep birlikte yansıtmak mecburiyetindeyiz. Dün televizyon ekranında bir tablo ile karşılaştım. Geçmiş yılların Genelkurmay Başkanı haksız olarak tutuklanıp Balyoz davasından hapse girmeden önce bir saldırıda 9 kişinin şehit olduğu bir bölgeye gider, orada tek canlı kalan bir neferi karşısına alır ve nefere geçmiş olsun diyerek, sarılır ve öper. Mehmetçik Sayın İlker Başbuğ’a hazır ol vaziyetinde cevap verir, “Sayın komutanım gerekirse ben de vatanım için bire bir savaşır ve şehit olmak için hazırım komutanım.”
Gözleri yaşarır ve sakat kalan bu engelli vatandaşı yıllar sonra Gaziantep’te ziyaret eder. Er elindeki o gün çekilen fotoğrafı Sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğa armağan ederek o günleri hatırlatır Sayın Başbuğ yine gaziye bakarak güler yüzle yıllar önce yaralandığı yerde ve şehit düşen arkadaşları arasında kendisinin de bulunduğu fotoğrafı görünce bu engelli gazi arkadaşa sarılarak öptü ve gazinin gözlerinin içine bakarak, “Ne iş yapıyorsun ve nelerle meşgulsün?” dedi. Gazi üzgün bir şekilde: “Maalesef dedi hiçbir iş yapmıyorum, bir iş bulamadım.” Orgeneral İlker Başbuğ hüzünle, “İşte devlet burada aş ve iş problemini çözecek duruma gelmeli.”
“Yurtta sulh, dünyada sulh” parolasını bütün dünyaya seslenmelidir. Bu vatanın ve cumhuriyetin bölünmemesi için canlarını seve seve feda eden vatandaşlarımızın haklarını vermekte tereddüt etmemelidir. Eğer “Vatan sağ olsun” diyorsak laik Türkiye cumhuriyetinin bölünmemesi için gayret göstermek mecburiyetindeyiz.