Hava Albay Merhum Nevzat Taşkın
Nejat TAŞKIN
Yıllar evvel yazılmış bu mektupları zaman zaman sizlerle paylaşmak istiyorum, çünkü yıllar evvel yazılmış olsa da bu mektuplar, tarihe ışık tutan mektuplardır. Onun için aşağıdaki teğmenin mektuplarını okuyun ve sonra kararı siz verin…
01-09-1969 yılında sevgili ağabey, sevgili çocuklar mektubunuzu aldım.
Küçükyalı İstasyonunda sallanan elleriniz gözlerimin önünde henüz.
Ama zaman o kadar geçmiş gibi ki; sanki ben değildim sizle balkonlarda saatin onikssine kadar oturan sanki ben değildim elinde içki kadehim ortalarda dolaşan… Sanki ben değildim toplara hırsla vuran… Kim bilir, belki ben değildim… Belki de bendim de ayrıldık diyememenin burukluğu ile kabul etmiyorum bunu.
Döndüğümde çok özlemişlerdi Özlem’le Elif boş yere yanaklarımda deniz suyunun tuzluluğunu aradı, Özlem “Hiç yanmamışsın baba” dedi.
Ben midemi yaktığımı söyledim, sadece güldü geçti, güneş mideye girer mi diye iyi ki sormadı. Sorsaydı hapı yutmuştum ne cevap verirdim ona. Ben de geldikten on gün sonra başladım göreve on gün sizleri anlattık durduk. Neden gelmeyişimizin bize, bilimsel izahlarını bir politikacı inceliği ile anlatmaya çalıştık. Samimi ve gerçek duygularımı yine içimde gömülü dönüp geldiğim için üzüntülüydüm. Bu benim biraz da karakterimdi. Buruk ve bunalımlı gördüğüm her insan üzer beni. Hele bunlar en yakınlar olursa bu üzüntü daha da artar bende. İçime döner, nedenleri araştırır, basit duruşlarımla bir çıkış noktası aralarım kendimce. Çoğu zaman bu çıkış noktasını bulamam. Bir bunalım uçurumuna düşerim. Çok zordur insanın çıkış noktalarına bir çözüm yolu bulamaması. Bu zorluğu çoğu zaman peş peşe sıraladığım kadehlerle yenmeye çalışırım, yolu yine bulamam. Sadece beynimdeki kaos diner.
Bir izin dönüşü insanlar, aslında tatlı anılarıyla yaşamalı dönüşlerini… Ben öyle miyim? Anılar bir tarafa neden böyleyiz düşüncesi beynimde cirit atıyor.
(Devamı var)