Hayaller ve Hayatlar-14
Göher GÜLER
– Ben konuşmak istemiyorum, gidiyorum. Vaktinizi aldım kurusa bakmayın, diyerek ayağa kalktı. Aysel;
– Konuşmazsan içindeki dert seni yer bitirir. Başına her ne geldiyse, senin suçun değil. Susarsan suçlu, hiçbir şey olmamış gibi, elini kolunu sallaya sallaya gezer. Hadi seni dinliyorum. Tane tane anlat bana.
– O adam; ne zamandır, sevme bahanesiyle, orama burama elliyordu.
– O adam kim Tülin?
– Annemin yeni kocası, üvey babam Süleyman!
– Süleyman mı?
– Evet, adı yere batsın! Beni yiyecekmiş gibi gözlerini dikiyordu hep. Bir kaç defa anneme söyledim. Anne bu adam bana bir tuhaf bakıyor, ben korkuyorum dedim. Annem beni azarladı. “Adamcağıza iftira etme, onun sabi-sübyanla ne işi olur, sana öyle gelmiştir, öz kızı gibi seviyor seni bilmiyor musun? Akıllı ol, mutlu yuvamı mı bozacaksın” dedi. Ben o adamla evde yalnız kalmaya korkuyordum. Annem inadına yapar gibi, bizi yalnız bırakıyordu. “Siz baba-kız oturun” diyordu.
– Yine bir gün bizi evde bıraktı annem. O adam yanıma oturdu. Nefesi bir tuhaftı, göğüs kafesi inip kalkıyordu, göğüslerimi tuttu. Gömleğini pantolonunu çıkardı. Vücudu, dişleri aynı sırtlana benziyordu. Bir eliyle ağzımı kapattı. Çığlık atıyordum ama sesim duyulmuyordu. Ben kaçmaya çalıştım, teyzemlere gidecektim. Aniden odanın kapısını kilitledi, anahtarı cebine attı. Bir panter gibi, atladı üstüme. Ağzı leş gibi kokuyordu. Ben kusmaya başladım. Altında kıpırdayamıyordum. Kollarıma çökmüştü. Ter içindeydi, pis teri her yerime bulaşıyordu. Nefesi beni tiksindiriyordu. Öğürmekten içim dışıma çıkmıştı. Sonra dayanılmaz bir acı hissettim. Şey… kanadı, çok acıdı. Şey ettikten sonra, “annene bir şey söylersen seni de, anneni de öldürürüm” diyerek kapıyı açtı, hızlıca çıktı evden. Ben oracıkta kalakaldım. Arkasından annem geldi. Ona olayı anlatmaya çalıştım, susturu beni. “Terbiyesizleşme, tokadı yersin, ne istiyorsun bu adamdan, seni koruyup kolluyor utanmaz nankör” dedi! Teyzemlerde kalayım bundan sonra dedim. Kabul etmedi annem. O adam, defalarca tekrarladı. Birisine söylersem öldüreceğini, cesedimi bir dereye atacağını söylüyordu. Ya gerçekten öldürüp beni dereye atarsa diyerek hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Öyle çaresizim ki, abla!Kimseye anlatamıyorum, utanıyorum. Daha önce size gelen bir arkadaşım tavsiye etti sizi. Bana yardım edeceğinizi söyledi.
– Senin başına gelen bu çirkin olayı, çoğu genç kız yaşıyor. Susuyorlar, saklıyorlar. O yüzden bu sapıkların ardı arkası kesilmiyor. O adam bu yaptığının cezasını çekmeli. Yanına bırakmayalım, sen de bana yardım et Tülin. Nereli bu Süleyman denen soysuz?
– Aşağı köydenmiş. Daha önce Sema diye, biriyle evliymiş. Sonra annemle Almanya’da tanışmışlar.
– Almanya mı, Sema mı?
– Yoksa!.. Tülin beni annenle tanıştırır mısın?
– Hani aramızda kalacaktı.
– Bu aramızda kalacak bir mesele değil Tülin. Şimdi susarsak, başka birilerinin de canını yakar. Başka birinin canı yansın ister misin?
– Tabii ki istemem dedi ağlayarak. Nasıl tanıştıracağım?
– Okuldan bir arkadaşımın annesi dersin. Yarın anneni, şu az ilerideki kafeye getir…
Aysel kafede oturmuş onların gelmesini bekliyordu. “Birileri bir başkasının hayatını karartıyor. İnsanların yaşama hevesini elinden alıyor. Tülin şikâyetini annesine dile getirmiş ama annesi duyarsız kalmış. İnanmamış kızına. Sadece kendi mutluluğunu düşünüyor. Körü körüne bir sapığa inanmış. Benim babam da sadece Leyla’ya inanmıştı, benim söylediklerimi dikkate bile almamıştı”diye düşünürken. Tülin’le annesi geldi. Havadan sudan bahsederken Aysel;
– Hanımefendi eşinizle nasıl tanıştınız” diye sordu?
– Almanya’da çalıyordum. Süleyman’la eşi Sema Hanım da, benim iş yerimde çalışıyordu. Nedenini bilmiyorum. Sema Hanım’la ayrılmışlar. Sonra biz evlendik. Süleyman’ın babası hastalanınca Türkiye’ye geldik. Çok yaşamadı babası. Geçmişte bir olay yaşanmış köyde. Onun vicdan azabı hasta etmiş adamcağızı.
– Ne olayı?
– Güya, eşim Süleyman sarhoşken, bir delikanlıya çarpmış ama delikanlıya bir şey olmamış. Sakat kalmış, kayınpederimin söylediğine göre. Oğlunu kurtarmak için, suç delili arabayı parçalar halinde satmış. Sonrasında vicdan azabı çekmiş hastalanmış. Süleyman, “yok öyle bir şey. Babam ne dediğini bilmiyor, bunadı” dedi bana. Son zamanlarda, abuk subuk konuşuyordu, kayınpeder…
Tülin’in annesi anlattıkça, Aysel küplere biniyordu ama sakin olmalıydı.
– Ya doğruysa, kayınpederinizin dedikleri?
– Yok yok Süleyman öyle bir şey yapmaz.
– O kadar iyi tanıyorsunuz demek eşinizi.
– Evet çok iyi tanıyorum, kuzu gibi adam, benim kocam. “Kaşının üstünde kara var” demedi bu güne kadar. Ne dediysem, ikiletmedi. Çalıştığını getirip elime sayıyor. Tülin’i de öz kızı gibi seviyor. Çok mutluyuz!
– Kızınız biraz mutsuz gibi geldi bana.
– O nedense Süleyman’ı sevmedi. Süleyman ne dese batıyor Tülin’e. Ters ters cevap veriyor adamcağızıma. O gene de yumuşak davranıyor Tülin’e.
– Belki de sevmemesinin bir nedeni vardır?
– Ne nedeni olacak ki? Yediği önünde, yemediği arkasında Tülin’in…
(Devam edecek)