Dolar 35,9677
Euro 37,1790
Altın 3.307,49
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 11°C
Az Bulutlu
Kilis
11°C
Az Bulutlu
Paz 7°C
Pts 6°C
Sal 7°C
Çar 7°C

Hz. Muhammed’in Kutlu Doğum Haftası Tevhid ve Vahdet

Hz. Muhammed’in Kutlu Doğum Haftası Tevhid ve Vahdet
A+
A-
02.05.2016
977
ABONE OL

 

Mehmet YALVAÇ 

Peygamberimizin Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından alınan karar gereği belli bir tarihten beri her yıl kutlanılmaktadır. 2015 Yılındaki program “Hz. Peygamberimizin Kutlu Doğum Haftası ve Birlikte Yaşama Ahlakı” idi. 2016 yılında, yani bu yıl ise “Hz. Peygamber Tevhid ve Vahdet” başlığını taşımaktadır.

Batılı ülkelerin belirledikleri ve kutladıkları birtakım günler ülkemizde de benimsenip kutlanmaktadır. Anneler, babalar, sevgililer vb. gibi günler toplumumuzun hemen hemen her kesimi tarafından kutlanmaktadır. Biz bu günlerin kutlanmasına karşı değiliz. İnsanların anne-babalarını yalnız bir gün değil yaşam boyu unutmamaları gerekir. Bu aynı zamanda dinimizin de gereğidir.

Allah’ın resulü Hz. Peygamberimiz için yapılan ve yapılacak olan her türlü kutlamaları başta çocuklar ve gençler olmak üzere ülke geneline yaygınlaştırmak gerekir. Dini ve kültürel etkinliklerin toplumumuzun her kesimine Kur’an’ın ve Peygamberimizin ahlak, adalet anlayışı, dürüstlüğü, hoşgörüsü vb. gibi konular anlatılmalıdır. İslam dini demek yalnız camide namaz kılmak oruç tutmak demek değildir. Bu konularda esas olan çocuk ve gençlerimizi bilgilendirmektir.

Her yıl yapılan etkinlikler bir önceki yıla nazaran daha geniş ve kapsamlı bir şekilde devam ettirilmektedir. Ankara’da oturmamız nedeniyle bu etkinliklerin bir kısmını izleme imkânı bulmaktayız.

Ankara Çankaya Müftülüğünün 2016 yılı Kutlu Doğum Haftası etkinliklerini incelediğimizde; 10 Nisan 2016 tarihinden 21 Nisan 2016 tarihleri arasında başta Çankaya Müftüsü Hamdi Gevher olmak üzere diğer yetkililer; çeşitli konferanslar, dini yayın dağıtımı (Kızılay, AVM, Çay Yolu), gül ve lokma tatlısı ikramı, Aile ve Dini Rehberlik Bürosunun açılışı, çeşitli hastanelerde hasta ziyaretleri ve gül dağıtımı, dini musiki konserleri, Kur’an ziyafeti, Çankaya Müftülüğü Çocuk Korosu konseri, Çankaya Ortaokullararası Resimlerle Kırk Hadis Yarışması ödül töreni, kilise ve cemevleri, STK ziyaret ve birlikte yemek programı, Çankaya Müftülüğü Bayan Musiki Korosu Konseri, mülteci ailelerine ziyaret ve yardım, 4-6 Yaş Çocukları Kutlu Doğum Programı, Çankaya ilçesi liselerinde Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri… Ne kadar güzel, Çankaya Müftümüzü içtenlikle kutluyoruz.

Teknolojik imkânlar olsaydı Allah’ın Resulü Hz. Peygamberimizin yaşamından örnekler görebilseydik. O günün şartlarında bu imkânlar olmadığına göre Hz. Peygamberimizle ilgili bilgileri O’nun hakkında yazılan eserleri okuyarak da öğrenmek güzel bir davranıştır. Her Müslümanım diyen bir insanın bu konularla ilgili gerekli bilgileri edinmesi gerekir. Allah da Kur’an da “oku” diyor. Okumaktan ve doğruyu bulmak ve öğrenmekten kimseye zarar gelmez.

Biz de bu yıl, yani 2016 yılında bu kadar zengin programlarla kutlanan “Kutlu Doğum Haftası”na yine bir yazımızla katılmak istedik. Bu yapılan etkinliklerin toplumumuza ve İslam alemine bir mesajı vardır. Bunlar barış, güven ve birlik mesajıdır.

İslam ülkelerindeki karışıklık ve iç savaşlar Hz. Peygamberirnizin bu güzel düşüncelerine uygun hareketler değildir. Her Müslümanın bu güzel etkinliklerden kendine bir hisse çıkarması gerekir. Bu vesileyle Hz. Peygamberimizi saygı ve rahmetle anarken O’nun mesajlarının tüm Müslümanlara özellikle Müslüman ülkelerin yöneticilerine bir rehber olmasını temenni ediyoruz.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Müslüman ülkeler dış güçlerin etkisinde kalarak Osmanlıya çok zararları olmuştur. Allah’ın kendilerine verdikleri nimetleri (yeraltı ve yerüstü) halklarının yararına kullanma yerine emperyalist güçlerin oyununa gelerek geçmişte olduğu gibi bugünde birbirleriyle savaşmışlar ve savaşmaya devam etmektedirler. Örneğin İran-Irak savaşının hangi ülkeye faydası olmuştur? Birbirlerine zarar vermişlerdir. Zenginliklerini dış güçlere silah temini için harcamışlardır. O yıllarda İstanbul Üniversitesi’nde çalışıyordum. Bir gün İranlı öğrencilerimiz bize çay ikram ettiler. Yanlarındaki bir Iraklı öğrenci ile tanıştırdılar. “Bizler burada arkadaşız. Memleketimize gittiğimizde bizleri cepheye savaşa gönderecekler. Birbirimize ateş edeceğiz. Ne için savaştığımız belli değildir” demişlerdi. Ya Türkiye’den evleniyorlar ya da bir dersten başarısız kalarak memleketlerine dönmüyorlardı. Sonuçta kaybeden Iran-Irak, kazanan bu ülkelere silah satan emperyalist güçlerdi.

Günümüzde yine o güçler “Arap Baharı” adı altında başta Tunus olmak üzere halkı kendi yönetimlerine karşı silahlandırarak kışkırttılar. Sonunda o dikta yönetimler yıkıldı. Devlet başkanları kaçarak başka ülkelere sığındı veya öldürüldü. O ülkelerde kaos ortamı hâlâ devam etmektedir. Müslüman ülkeler arasındaki sorunları bu ülkelerden seçilecek bir komisyonun çözmesi gerekirken niçin batılı Hıristiyan ülkeler temsilcileri çözmek için görevlendiriliyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın belirttiği gibi İslam ülkeleri kendi sorunlarını içlerinde çözemiyorlarsa yazıklar olsun diyor. Biz de bu düşünceye içtenlikle katılıyoruz. Nerede İslam’ın barış, güven ve birlikteliği niçin bu ilkelere uymuyorlar? Bu tür davranışlar gerçekten İslam’a büyük zarar vermektedir. Mezhep farklılıkları önemli değildir. Hepsi Müslüman’dır. Hepsinin amacı farklı yollardan Allah’a varan yönleri belirler. Fakat mezhepleri hiçbir zaman dinin üstüne çıkmamalıdır. Esas olan Müslümanlıktır. Böyle bir düşünce dine zarar verdiği gibi o insanları kamplaştırır. Bu tür davranışlar doğru değildir. Böyle olmadığı takdirde mezhebi farklılıklar, İslam kültür ve medeniyetinin birer zenginliğidir. Nitekim Hac ve umreye gidenler bu mezhep farklılıklarını çok iyi görmüşlerdir. Hiçbir hacı veya umreye gelen bu farklılıklar için herhangi bir soru yöneltmemiştir. Ancak kendi aralarında bizim mezhebimiz iyidir diye mutluluğunu dile getirir.
Günümüz Müslüman toplumların tümünün cehalete, taassuba (bağnazlığa), ırkçılığa, fitne ve ikilik çıkaranlara karşı yapılacak tek şey cihat olmalıdır.

Hz. Peygamber Efendimiz veda hutbesinde, “…Arap’ın başka ırka, başka ırkın Arap’a, beyaz ırkın siyah ırka, siyah ırkın beyaz ırka -takva dışında- bir üstünlüğü yoktur” demiştir.

Batılı bilim adamlarından Tarihçi-Felsefeci okul temsilcilerinden Arthur de Gobineau (1816-1882), “İnsan Irklarının Eşitsizliği Üzerine Deneme” adlı eserinde toplumların gelişme ve yıkılmasında en önemli faktör ırktır. Kendisine göre bir kavmin çözülmesi veya soysuzlaşması kavmin artık eski değerini yitirmesi demektir.

Houston Stewart Chamberlain (1885-1926). “19. Yüzyılın Doğuşu” adlı 1889’da Almanca olarak yayınlanan eseriyle ün salmıştır. Gobineau gibi ırkları üstün ve aşağı ırklar diye sınıflar. Üstün ırk beyaz ırktır. Beyaz ırkın en üstün kolu da Aryalardır.

Anthropometrique okul temsilcilerinden Fransız antropolojisti ve biyolojisti Vacher de Lapouge ile Alman antropolojisti Otto Ammon’dur. Bunların ırkçılıkları yepyeni bir temele yani antropoloji ve biyolojinin verilerine dayanmaktadır. Eserlerinde üstün ve aşağı ırk görüşü biraz daha aydınlatılmıştır.

 

Avrupa halkı üç ırka ayrılır: Burada ırk jeolojik anlamdadır.
1- Homo Europaeus veya Arya ırkı,
2- Homo Aipinus,
3- Homo Contractus veya Mditranen’dir.

Otto Ammon okulun ikinci kurucusudur. Ammon bilim incelemelerine 1886 da (Bade) büyük dukalığına bağlı acemi erlerin kafataslarını ölçmekle başlamıştır. Köylü ve kentli erlerin kafataslarını ölçerek belli sonuçlara ulaşmıştır.

Biometrique okul temsilcilerinden Francis Galton (1822-1911) ve Karl Pearson’dur (1857-?). Bireysel farklılıkların, soyaçekim üzerine toplamışlardır.

Yukarıdaki açıklamalarda Hz. Peygamberimizin Tevhid ve Vahdet anlayışı yoktur. Her zaman kendilerini ayrı ve üstün görmüşler, günümüzde de görmeye devam etmektedirler.

Bütün dünya kölelik dönemini yaşarken Allah’ın resulü Hz. Peygamberimiz köleliğin kaldırılmasında en büyük önderliği yapmıştır. Bu davranış yalnız Müslümanlara değil tüm dünyada yaşayan insanlara örnek olmuştur.

İslam dininde ırkçılık yoktur. Hz. Peygamberimizin veda hutbesinde ırklar arasında bir üstünlüğün olmadığını açık olarak belirmiştir.

Peygamberimize göre üstünlük takvadadır demiştir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in kalplere yerleştirdiği iman ışığı sayesinde kalplerden yanlış inançlar silindi, cehaletin yerine ilim, zulmün yerine hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerine insan sevgisi, acımasızlığın yerine şefkat merhamet geldi. Gerçek anlamda İslam kardeşliği kurularak toplum barış ve huzura kavuştu.

İnsanlara dünya ve ahirette mutlu olmanın aydınlık yolunu gösteren Peygamberimiz, öğrettiği ahlak ilkelerini önce kendisi uygulayarak en güzel örnek oldu.

Yüce Allan Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz hakkında “Ve sen elbette yüksek bir ahlaka sahipsin” (Kelam Suresi, Ayet 4) buyurarak onun çok yüksek ahlak sahibi bir şahsiyet olduğunu bildirmiştir. O, ahlakını Kur’an’dan almış, bütün iyilikleri kendisinde toplamıştır.

Tevhit: 1- Birkaç şeyi bir araya getirme, birleştirme 2- Birliğe inanma, bir sayma, bir olarak bakma, 3- Tek tanrıcılık, 4- Allah’ı övmek için yazılan manzume. “Lailahe illallah” sözcüğünün söylenmesi ve tekrarı.

Vahdet: 1- Birlik, bir ve tek olma, 2- Yalnızlık bir köşeye çekilme, 3- Allah’a yaklaşma, kavuşma, anlamlarına gelmektedir.

Tevhit, İslam’ın en temel ilkesi, Kur’an ve Sünnetin ruhu, bütün peygamberlerin gönderiliş gayesidir. İslam’ın tevhit dini oluşu, onu diğer din ve inançlardan ayıran en açık niteliğidir. Tevhit ilkesinden üç temel esas ortaya çıkar: Selam, eman ve vahdet yani barış, güven ve birlik. Tevhit, sadece bir inanç ve düşünce sistemi degil, aynı zamanda bir hayat tarzı ve yaşama biçimidir. Tevhit inancının toplumsal hayattaki karşılığı vahdettir. Vahdet şuurunu toplumsal hayatta gerçekleştirmenin yolu da sosyal adalet ve ahlak bilincinin fertlere yerleşmesiyle gerçekleşir.

Vahdet; kardeşlik, dostluk, sevgi, yardımlaşma, paylaşma, ortak değerlere sahip olma ve ortak ideallere yönelmedir.

Şu hususu açık olarak belirtmek gerekir ki; dünyadaki bütün muhtaçlara, mazlumlara ve insanlığa huzur ve mutluluk getirecek tek düzen İslam’dadır, imandadır, İslam’ın tevhit ve vahdet anlayışındadır. Bugünkü Müslümanların bu birlik ve beraberliğe şiddetle ihtiyaçları vardır. Bu olmadığı takdirde İslam âlemindeki tasvip etmediğimiz olaylar devam edecektir. Her iki Müslüman birbirlerinin kafalarını keserken Allah’u ekber diyor. Müslümanlıkta böyle bir şey yoktur. Tüm Müslüman ülke yönetici ve halklarının gerçek İslam’a dönmelerini ve bu tür yanlışlıklardan dönmelerini içtenlikle Yüce Allah’tan dileriz.

Umreye gitmemiz nedeniyle bu yazımız geç kaldı.

KAYNAKÇA:
– Adem Önkal, Adem Apak, Bünyamin Erul. Hz. Peygamberin İzinde. DİB Yayınları, Ankara-2015.

– Diyanet İşleri Başkanlığı. Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı. Ankara-2015

– Karagöz İsmail. Birlikte Yaşama Ahlaki ve Hukuku. Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara-2015.

– Kösemihal Nurettin Şazi. Sosyoloji Tarihi. Remzi Kitabevi, İstanbul-1968.

– Kösemihal Nurettin Şazi. Tecrübi Sosyoloji, İstanbul-1950.

– HZ. Peygamber Tevhid ve Vahdet. DİB Yayınları, Ankara-2016.

– Kur’an-ı Kerim Meali. DİB. Ankara-2006.

– Lütfi Şentürk, Seyfettin Yazıcı. İslam İlmihali. DİB. Ankara-2010.

– İbrahim Sarıçam. Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, DİB. Ankara-2011.

– Yalvaç Mehmet. Aile Sosyolojisi. Malatya-2000.

– Yalvaç Mehmet. Hukuka Giriş. Malatya-1999.

– M. Asım Köksal. Hz. Muhammed ve İslamiyet. Kampanya Kitapları. İst.-2015.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.