İstanbul’da Trafik

“TRAFİK KURALLARINI ÖNCE BABİLLİLER, SONRA ROMALILAR TİCARİ YOLLARA DEĞİŞİK KAİDELER KOYMUŞ. DAHA SONRA ÜÇ KITAYA HÂKİM OLAN MÜSLÜMANLAR, EMNİYET YÖNÜNDEN KERVAN YOLLARINI İŞLETMİŞLER. SELÇUKLU VE OSMANLILAR İSE YOLCULUĞUN EMNİYETLİ YAPILMASI İÇİN YOL GÜZERGÂHI ÜZERİNE HAN VE KERVANSARAYLAR İNŞA ETMİŞLER.”
Trafik: Yayaların, hayvanların ve taşıtların karayolu, trenlerin demiryolu, gemilerin denizyolu, uçakların havayolu üzerindeki gidiş gelişidir. Başka bir tanımdan ise, daha çok kara taşıtlarının karayolu üzerindeki hareketi anlaşılır.
Otomobil sanayinin gelişmesiyle kara taşıtlarının sayısal olarak hızla artmasından kent içinde ve kent dışındaki yollarda kargaşayı önlemek, kazaları engellemek, ulaşımı çabuk sağlamak için uluslararası yasal düzenlemelere gidilmiş ve kurallar konmuştur.
Trafik sıkışıklığına gelince, yol ağının artması sonucu, daha yavaş hızlarla ilerlemek, daha uzun süre kullanılmaktadır. Bu durumda trafik yoğunluğu araçların hareketlerini kısıtlayıp araçları yavaşlatıyorsa, o mıntıkada trafik sıkışıklığı meydana gelmekte olup, okullara, iş yerlerine, hastane veya acil yerlere gidiş ve gelişlerde büyük sıkıntılar ortaya çıkmaktadır.
İşte, bu yoğunluk içinde İstanbul’un trafiğine bir göz attığımız zaman, tatil sezonunun kapanması ve okulların açılmasıyla, kaldığı yerden bir misliyle devam eden trafik çilesini açık ve seçik olarak görmekteyiz. Toplu taşıma araçlarında ise dip dibe sıkışık bir vaziyette, hem de istif edilmiş bir şekilde çile çekilmektedir. Her geçen nüfusumuz sayesinde, toplu taşıma istasyonlarındaki araç trafiğini aratmayacak yoğunlukta bir de yaya trafiğine takılmaktayız.
Böyle çile yaratan görüntüler, geç kalmış olan metronun, sonra ilk seferlere başladığında kurtarıcı olarak görülen metrobüsün ve son olarak dört gözle beklediğimiz Marmaray’ın, ilk etapta trafiği geçici olarak rahatlattılarsa da uzun vadede yetersiz kalmışlardır. Tabi ki bu durmaksızın artan nüfusa ne yapılmış olsa yine de yeterli sayılmamaktadır.
Ayrıca İstanbul’un bu trafik akışı içinde ayrı bir çile yaratan yönü de araca binmesi, sonra da inmesi ve daha sonrada duraktan çıkması var. Her geçen gün nüfusun artması sanki inadına gibi nüfusun büyük çoğunluğunun eviyle iş arasında git gel bir mesafe olduğunu da unutmayalım. Örneğin gidiş geliş güzergâhımız metrobüs olsun. Toplu taşımada zaten istiflenmiş gibiyiz. Diğer taraftan metrobüsten inince yine kalabalık bitmiyor. Bu kez durakta, kaldırımda, üst geçitte, alt geçitte bile insan gibi yürüyemiyoruz.
Gün gün nüfusun arttığı ve trafik sorunlarının büyüdüğü İstanbul’da, gerek araç kullananlar, gerek yayalar, belirtilen kurallara riayet etmeleri halinde bir nebze olsun nefes aldıracağına inanıyor ve de “UYULAN HER KURAL BİZLERİ HAYATA BAĞLAR” diyorum.
Hoşça kalın.