İşte, Atatürk Farkı Bu!
M. Yahya EFE
Sevgili okurlarım, kadın haklarının kısıtlı olduğu Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki toplum düzeninden, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği, modern Türkiye Cumhuriyetine geçiş, birçok devrimler ile mümkün olmuştur.
Bu devrimler içerisinde kadınların erkekler ile eşit toplumsal varlık olarak toplum içinde yerlerini almaları bir uygarlık aşamasıdır.
Bu aşama, Atatürk devrimlerinin en önde gelenlerinden biridir.
Atatürk sayesinde kadın güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamış ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere hazır olmuştur.
Türk kadınlarının, bugün hala mücadelelerini sürmek zorunda olduğunu hatırlamak için, Çetinkaya Apatay’ın “Atatürk Türkiye’sinin Türk Kadınına Kazancı” kitabından alıntılar yaparak, Atatürk’ün Türk kadını için söylediklerine bir göz atalım:
“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez.
Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur.
Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.”
“Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştemal veya buna benzer bir şeyler sararak yüzünü, gözünü gizler ve yanında geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur.
Bu tavrın manası neye delalet eder?
Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır.”
“Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur…”
Dünden bugüne Türk kadınındaki olumu gelişmelere bir göz atacak olursak; Türk kadını, ilk kez 1843’de Tıbbiye mektebi bünyesinde aldığı ebelik eğitimiyle sosyal yaşamda yerini almaya başladı.
İş yaşamına ilk kez 1897’de “ücretli işçi” olarak giren kadınlara, 1913 yılında da “devlet memuru” olma hakkı verildi.
İlk kadın belediye başkanı Müfide İlhan 1950’de Mersin’den seçilirken, ilk kadın bakan Türkan Akyol 1971’de, ilk kadın vali Lale Aytaman 1991’de atandı.
İlk kadın başbakan Tansu Çiller, 1993’te hükümet kurdu.
***
Tarih, 17 Mart 1923. Mustafa Kemal Tarsus’ta, istasyon’dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü.
O’nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi.
O sırada ansızın bir olayla karşılaştı. Milli Mücadele’deki çete giysili bir kadın, Atatürk’ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!”
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına, bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu, fısıldadılar.
Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:
“Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.”
İşte, Atatürk farkı bu!