Karacoşkun’un “Şehirler Sesler Anlar” Kitabı Üzerine

Hasan ŞAHMARANOĞLU
Kilis 7 Aralık Üniversitesi’nin son yıllardaki en başarılı girişimlerinden biri olarak ortaya çıkan Kilis Tarihi Uygulama ve araştırma Merkezi (KİTAM), şehrin tüm değerlerini canlandırmakla kalmıyor, aynı zamanda Kilis ile ilgili tüm çalışmaların basılmasına da vesile oluyor. KİTAM bünyesinde yayınlanan son kitap, Kilis 7 Aralık Üniversitesi’nin Kilisli ve Kilis Aşığı Rektörü Mustafa Doğan Karacoşkun’un; “Şehirler, Sesler, Anlar” kitabı.
Kitap redaksiyonundan kapak tasarımına kadar çok incelikli bir çalışma olduğunu okuyucunun eline geçer geçmez hissettiren ve çok emek verilmiş bir çalışma. Üç bölümden oluşan kitabın şehirler kısmının büyük bir bölümünü; Karacoşkun’un çocukluğunda Kilis’te yaşadığı, duyduğu ve hissettiklerinin mekânla olan özel bağı üzerine kurgulanmış. Bir çocuğun kalbine dönerek yazılmış; zamanın ve mekânın adeta imbikten geçerek yazıya dökülmesi söz konusu. Bu yönüyle Mustafa Doğan Karacoşkun’un akademik birikiminden aşağı kalmayacak bir kalem erbabı olduğunu söylemem gerekiyor. Kitabın geneli; müstakil bir başlıklandırmaya uygun olarak mısra mısra yazılmış bir düzyazı izlenimi vermekte. Kitabı okurken şiir okur gibi okudum desem yeridir. Kitaptaki anı parçalarının arasındaki uygun yerlerde zikredilmiş ünlü mısralar kitabın yazarının iyi bir şair olduğu kadar iyi bir şiir okuyucusu olduğunu da gösteriyor. Karacoşkun; şehirleri, sesleri duyuyorken anları kaybetmemiş.
Anları hisleri ile zenginleştirirken; çocukluğunu, ailesini, okumaya gittiği şehirlerde yaşadığı gurbet duygusunu, Anadolu kasabalarını, yolları, kahvehaneleri olanca gerçekçiliğiyle anlatmış. Özellikle babası ile olan ilişkisini anlatırken; bugün geldiği noktanın mimarının o olduğunu; güçlü duygularla kalemine yansıtabilmiş.
Yazarın, kendisi de bir şair olduğu için yazımın devamında Mustafa Doğan Karacoşkun’a şair diye hitap etmekte bir beis olmadığını düşünüyorum. Kitapta en dikkat çekici özellik bence satırlara sinmiş olan hüzün. Umumî bir hüzün var kitapta. Hüzün dediysem öyle sulu gözlü, yapmacık bir hüzün değil. İçinde cevher barındıran bir melal… Ahmet Haşim’in:
“Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma’nâ”
dizelerini hatırlamamak mümkün değil. Malum çağımızın ruhu gerçek hüzne ve aşka kıymet vermiyor. Bu sebeple bu çağda melali anlamak ve okuyucuya hissettirmek önemli bir mesele… Şair bunu başarmış. En azından ben bir okur olarak melali; derinlikli bir biçimde hissettiğimi söyleyebilirim.
Bence soylu bir duygu olan melalin şaire nerden tesir etmeye başladığını keşfetmeye çalıştığımda; karşıma şairin anılarının, yaşadıklarının ve birikiminin yanında bir şehir silueti çıkıyor. O şehir; geleneği, tarihi, sokakları ve yüzleriyle Kilis’tir. Bu şehri yeniden bana iliklerime kadar hissettirdiği için, sevgili Mustafa Doğan Karacoşkun’a ne kadar teşekkür etsem azdır. Böyle bir değeri yetiştirdiği için Kilis’e de sevgimi arttırmak bir başka neden.