Kilis Ağzı Üzerine Bir Deneme
Uğur ELHAN
“Sâki hele kalk bâdeye bak vakt-i seher bu
Sen saati dünyayı biling tezce geçer bu
Geç köprübaşında ne duron altına girme
Dikkatle gözet gör ne hatar içre hatar bu”
Kilisli Şeyh Abdullah SERMEST Efendi (1819-1860)
***
Daha önceki bir sayımızda (Zeytin Dalı sayı: 43 – GELORUM GİDORUM) da yazmaya çalıştığım gibi Kilis ağzının bir soyluluğu vardır. Güzel Türkçe’mizin söylenişinde ve yapısında hiçbir bozulma ve çirkinleşme oluşturmadan kullandığımız bir ağızdır KİLİS AĞZI.
“Kilis Türkmen ilidir
Dili Oğuz dilidir
Suyu ab-ı hayattır
Yeli cennet yelidir” diyen Kilisli Muallim Rıfat BİLGE, ne de güzel dile getirmiş dilimizi bir manisinde. Kilis ağzının yazınsal yapıtlarda da kullanıldığını sıkça görmekteyiz. Üstte, önemli bir “GAZEL”inin iki beytini aldığım Kilisli Divan Şairi Abdullah SERMEST, Kilis ağzını kullanmış şiirinde, ne de güzel ve içten bir söyleyiş oluşturmuş.
Kilis ağzının doğallığı içinde Türkçe’ nin kimi dil kuralları da yerli yerine oturmuştur. Halk, ayırdında ve bilincinde olmadan doğru söylenişini kullanmaktadır dilimizin. Bir Kilis atasözünde: “Kavın karpız yata yata böyür.” derken, kavun ve karpuz sözcüklerindeki yuvarlak olan “u” ünlüleri Küçük Ünlü Uyumu ( KÜU ) kuralına göre kendiliğinden düzleşmiş “ı” ya dönüşmüştür. Çünkü bu kurala göre düz ünlüyle (aeıi) başlayan sözcüklerin düz ünlülerle bitmesi gereklidir.
Benzer sözcükler ağzımızda çoktur; örnek verecek olursam: “tavık, sabın, zabın (zayıf anlamında – Allah şeytanına zabınlık vere!), acır, yarpız, davıl (Davılolasang e mi!), tabıt, şammıt (Sumaklar şammıt olmuş.), zambıt (Soğan zambıt bağlamış.) gibi birçok sözcükler bugün bile kullanılıyor. Kilisli “horoz” sözcüğüne “horuz” der. Bunun da bir dil kuralına uydurma olduğunu bilmez ama bu sözcüğü doğruya uydurur konuşurken. KÜU kuralına göre yuvarlak ünlüyle (oöuü) başlayan sözcüklerde, ikinci ünlü ya dar yuvarlak (uü), ya da düz geniş (ae) olur. İşte “horoz”daki ikinci ünlü “o”, Kilis ağzında “u” ya dönüşerek, “horuz” olmuştur. Böylece kural da yerine gelmiştir. Örneğin, Kilisli “Horuzu çok olan köyün seheri gec olurmuş” der.
Türkçe’mizde kalınlık incelik kuralı diye bilinen Büyük Ünlü Uyumu (BÜU) kuralı da Kilis ağzında kendiliğinden çözümlenmiştir. Bu kurala göre sözcükler kalın ünlü (aıou) ile başlamışsa, kalın kalın ünlü ile biter; ince ünlü (eiöü) ile başlamışsa ince ünlü ile biter. Buna göre Kilisli, konuşurken hemen her sözcükte -kökeni ne olursa olsun- bu kuralı uygular. Bunlardan kimilerini sıralayacak olursak:
“katmer yerine kétmer, aşir yerine éşir, ahmet yerine éhmet, mahmil yerine méhmil, ali yerine éli, sinema yerine sınama (Böyünsınamıya gidicik) , şeftali yerine şefteli…vb ”
Birkaç gün önce dostlarla yine havuz başında otururken – bu arada anımsatayım 18 Kasım’dayız, biz yine havuz başındayız -, söz “Kilis hıyarı”ndan açıldı. “Ne yazık ki Kilis hıyarı da tükeniyor artık!” dedik. “Kokusuna kurban mubareğin!” dendi. “Soyulurken hıyarımızın mis gibi kokusu, bir fersah öteden bile duyulurdu!” dendi.
“Önce Ekmekler Bozuldu” diyor bir öyküsünde Oktay AKBAL. Gerçekten de öyle, önce ekmekler bozulmuş, sonra da hıyarlar bana kalırsa! Ne kokusu, ne tadı kalmış hıyarımızın. Şimdi de adını siliyorlar kültürümüzden hormonlu tacirler. “İstanbul ağzı” na uymuyormuş bu hıyar sözcüğü birilerine göre. Bir de benim meraklandığım bir konu var, “Kilis hıyarı” deriz de Kilis salatalığı demeyiz değil mi? Aslında salatalık sözcüğünün özel bir anlamı yok. Bu, “salataya konulan nesneler” anlamını taşır. Ama “hıyar”, özel bir sebze adıdır. “Hıyar” sözcüğü, nedense toplumumuzda dışlanmış, kaba görülmüş, neredeyse sözlüğümüzden silecek olmuşuz onu. Neden haksızlık ediyoruz bu sebzeye, hele de güzelim “Kilis hıyarı”na bilemem. Deniz diplerinde yaşayan bir hayvan var, adı da “deniz hıyarı”. Deniz salatalığı diyecek halimiz yok ya ona da. Neyse, bu konuda düşüncelerimi paylaşayım dedim sizinle hepsi bu. İster “Kilis Hıyarı” olsun, ister “Çengelköy Hıyarı” olsun, artık bitiyor hıyarlarımız günden güne ne yazık!
Efendim, “İstanbul ağzı”na uymuyor diye birçok Anadolu değerini yok ediyoruz bence.
Oysa yazınımızda, kaç yüzyıl önceden başlamış “Mahallileşme Akımı”. Şair Necatî, Şair Nedim, Enderunlu Vasıf, bu akımın önemli temsilcileridir. Halk deyişlerinin, halkın yöresel ağzının da kullanıldığı bu akıma bağlı ürünler, Osmanlı’nın yüksek düzeyde yapılan yazınına taze bir soluk, içten bir söyleyiş kazandırmıştır. İşte bu denememin üstündeki Şeyh Abdullah SERMEST Efendi’nin dizelerini biraz da bu açıyla değerlendirelim lütfen.
Kalınız sağlıcakla, hepimize bol ve arı Türkçeli günler diliyorum!
(2008 KİLİS – KİLİSLİ OLMAK kitabımdan)