Dolar 32,4962
Euro 34,7711
Altın 2.487,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 24°C
Parçalı Bulutlu
Kilis
24°C
Parçalı Bulutlu
Cum 24°C
Cts 23°C
Paz 24°C
Pts 28°C

Kilisli Emekli Bir Öğretmenin Unutulmayan Anıları (11. Bölüm)

Kilisli Emekli Bir Öğretmenin Unutulmayan Anıları (11. Bölüm)
A+
A-
17.11.2017
404
ABONE OL

Gurbette Bayram-6

 

Aysel MASMANACI BEŞOĞLU

 

AYVALI DÜĞÜNÜ

Tekinlerin düğününün 1. günü oldukça hareketli ve güzel geçmişti.
Neredeyse akşam olmak üzereydi. Abim sobayı yaktı. Ocağa çay koydum. Somyama uzanıp bitmesine birkaç sayfa kalmış kitabımı elime aldım.

Yaklaşık 1 saat sonra kapım çalındı. Elimde kitabım, kapıyı açtım. Uzun boylu, esmer 20-21 yaşlarında bir bayan karşımda duruyordu. Kıyafetinden köy halkından biri olmadığı belliydi.
– Buyurun!
– Hocam iyi akşamlar.Sizi bu saatte rahatsız ettim ama… Ben bu köye yeni atandım. Adım Asiye.(Elini uzattı)
– Öyle mi? Memnun oldum.
– Aysel! Lütfen içeriye buyurun.

Kendinden emin, biraz erkeksi bir yürüyüşle gösterdiğim somyanın üzerine ilişti. Soğuktan elleri ve burnunun ucu morarmıştı. İçi tüylü terliklerimden birini uzattım, sobaya iki odun daha attım.
– Üşümüşsünüz. Çayı yeni demledim, alır mısınız?
-Olur, dedi. Gözünün ucu ile hem beni hem de bekâr odamı süzüyordu.
Doğrusunu söylemem gerekirse ben de onu tepeden tırnağa şöyle bir süzdüm. Kıyafeti bir bayandan çok erkeksi bir görünümdeydi. Sırtında siyah kaban vardı. Askerlerin kabanı gibi kalın ve salaştı. Sırtından kabanını aldım. Dar kesimli bir kot pantolon, yine asker postallarını andıran ayak bileğinden yukarı bağcıklı bir bot.
-Hoş geldiniz? Nasılsınız?
– Teşekkür ederim. İyiyim. Ben Kaynarca Köyünden geliyorum. Orada benim bir öğretmen arkadaşım var. Kar yağmadan önce O’nun yanına gelmiştim. Yollar kapandığı için Malatya’ya dönemedim. Buraya beraber gelecektik, O hastalandı.
-Siz de benim gibi karda mahsur kaldınız demek?
– Evet Mustafa Amca başınızdan geçenleri anlattı.
-Mustafa Amca?
– Düğün sahibi…
– Siz tanıyor musunuz Tekinleri?
– Evet… Amcamın tanıdığıymış.
– Ama ben bugün düğünde sizi göremedim?
– Yeni geldim. Onlarla görüştüm şimdi.Sonrada sizinle görüşeyim dedim.
-Hayırlı olsun… Sizi tanıdığıma memnun oldum. Ben de burada tekim. Ne iyi olur, iki bayan arkadaş beraber çalışırız… Ben de yalnız kalmamış olurum.
-Evet tabii… Kilisliymişsiniz, öyle söylediler… Nereden, kaç mezunusunuz?
– Kilis Kız İlköğretmen Okulu. 1974. Siz?
– Ben Lise mezunuyum. Liseden sonra 9 tane fark dersini vererek öğretmen oldum.1970 yılı. Malatya-Akçadağlıyım.
-Evet…Ablam da öyle mezun olmuştu.
Çaylarımızı yudumlarken, “Ben kalacağım evi de buldum”dedi.
– Asiye Hanım, burada benimle beraber kalabilirsiniz. Sonuçta ben de yalnız bir bayanım. Köye ilk geldiğimde annem iki ay yanımda kaldı. Babam yaşlı ve bakıma muhtaç olduğu için evine gitti. Abim yanımda misafir. Askerden yeni geldi, O da Kilis’e gidip iş bakacak. İstersen bu odada oda arkadaşı oluruz, istersen bak iki oda daha var. İstediğinizde kalabilirsiniz.
– Yok, sağolun, ben amcama söz verdim Mustafa Amcaların evinde kalacağım diye.
O kadar kesin konuştu ki,daha fazla ısrarın yersiz olduğunu düşündüm. Oysa bir an yeni öğretmen geldi,yalnızlıktan kurtuldum diye ne kadar sevinmiştim! Çantasından çıkarttığı Samsun paketinden sigarasını yaktı, sonra bana uzattı. Kullanmadığımı söyledim.
– Kullanırsın, kullanırsın,dedi.

Şaşırmıştım! Sigarası elinde,bitirmeden ayağa kalktı.
– Hadi görüşürüz yarın.

Sigara tablam olmadığı için çay tabağı getirmeme kalmadan, küllerini sobanın sehpasının önüne silkeledi… Şaşırdım!
– Bu akşam kalsaydınız bari. Düğün evinde birsürü misafir var, rahat edemezsiniz!
– Ederim, ederim, eyvallah, dedi ve karanlıkta kayboldu.
Asiye Öğretmen ile tanışmamız bir şaka gibi olmuştu.
Ama ne olursa olsun artık yanımda bir meslektaşım olacaktı.Onunla pek çok şey paylaşacaktım. Belki şehre beraber inecektik, birlikte alışveriş yapacak,oturup plan ve programlarımızı birlikte yapacaktık belki de birlikte yemek pişirecek, çay içecek, hafta sonu kasabaya inecek, sinemaya bile gidebilecektik. Çok mutluydum çok!…
Abim gelir gelmez sevincimi onunla paylaştım. O’ da yalnız kalmayacağım için çok sevinmişti. Ama neden bu evde seninle birlikte kalmıyor, diyor o da benim gibi bu ayrı evde kalma fikrini yadırgıyordu.

Cumartesi günü, bayramın 4. ve son, düğünün 2. günü. Döndü Abla, bizi kahvaltıya çağırmak için gelmiş.
– Hoca günün aydın olsun! Sana çok iyi bir haberim var!
– Günaydın ablam! Hayırdır? Öğretmen geldiğinin haberi mi? Ben tanıştım bile.

– Ne vakit? Anam! Ne zaman?
– Dün gece.
-Hımm…Yok bilemedin!

-Yaaa Döndü abla! İnsanı çatlatma da söyle yaaa…
– Darende’den beri köyün yolunun yarısı dozerlerle açılmış! Yarın ya da ötesi gün gidersin memleketine gayrı.
-Sahi mi söylüyorsun? Aman iyi bari… Bayram tatili bitti… Sömestr tatilinden de bu gidişle neredeyse hiç faydalanamayacağım!

– Hadi, hadi gidelim. Abine de söyle, bizde kahvaltıyı yapar, oradan da kınaya gideriz.
-Yok o gelmez. Aşağıda yapacak o kahvaltıyı. (Döndü Abla’nın eşi olmadığı için gelmek istememişti.)
Ama önce hazırlanmam lazım. Çok göze batmayacak şekilde lacivert bir pantolon etek, üstüne bordo boğazlı bir kazak giydim. Minik taşlı zarif bir uzun kolye taktım. Saçlarımı geriye doğru sade bir şekilde taradım. Siyah paltomu da giyerek hazırım… Hadi gidelim…
– Ne güzel oldun hocam. Sade ve şık!
-Teşekkür ederim.

Evlerinin önüne yaklaştığımızda oğlu Vahap bir türkü tutturmuş, damdaki karları çöp süpürge ile süpürüyordu.
– Dam üstüne un serer…Leyli de yaaarr… Loyluda yarrr…Loy..loy..loy… Bilmem bu kimi sever…
– Kolay gelsin Vahap!
– Kolaysa başına gelsin,dedi ve sustu.
-Ne susuyorsun?Ne güzel söylüyordun işte!

Mutfaktan yeni kavrulmuş mis gibi kavurma kokuları geliyordu. Kahvaltımızı yapıp kız evine doğru karların üzerinde kaya kaya yola koyulduk. Tohma Çayı’nın gümbürtülü sesini davul ve zurna sesi bastırıyordu adeta. Kız tarafı “PALA” ailesindenmiş. Düşündüm, Pala soyadlaöğrencim var mı diye, yoktu galiba. Mutlaka ufaktı yaşları.

Tanımadığım simalar belirdi kapıda. Bize hoşgeldin ettiler. Daha oturmadan Ayşe Teyze ve Nuriye arkamıza yetiştiler. Gelini büyük bir odaya oturtmuşlardı. Pembe renkli dantelli bir elbise giydirmişler, saçlarını iki bölük örmüşler, pırıltılı taşlı şeylerle süslemişlerdi. 15-16 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, bana göre çocuk gelin sandığım kızcağız soğuktan belki de heyecandan tir tir titriyordu. Annesi olduğunu söyleyen kadına işaret ederek sırtına bir hırka, ya da şal vermelerini söyledim.
Az sonra birazcık ısınan gelin gülümseyerek yüzüme baktı, ben de ona baktım gülümsedim. Hep eğik olan başını yeniden öne eğdi. O esnada oğlan tarafından gelen kadınların arasında Asiye’yi gördüm.
Kayınvalide Hüsne Teyze’nin arkasında ayakta duruyordu. Uzaktan selamlaştık. Kızlarla kına tepsisini gelinin etrafında döndüren gelinin arkadaşlarının manilerine alkış tutuyordu.
Gelinin arkadaşları ve yakınları ellerinde çiçekler, yanan mumlarla gelinin önünde durdular. Manilerle gelinin eline kına yaktılar. Gelin, elini kayınvalide altın takmadan açmadı. Altını avucuna koyunca her iki eline kına yakıldı.
Kına yakılırken kızın ve anasının yüreğini yakan, gelini ağlattıracak türküler söyleyerek gelini zorla ağlattılar. Biraz oynadı ve eğlendiler.

Ev sahiplerine hayırlı olsun diyerek oradan uzaklaştık. Asiye halen orada oturuyordu. Bir eli kot pantolonun cebinde, diğer elinde sigara… (O zaman köyde bayanların kot giymeleri ayıptı, yadırganırdı. Ayrıcaorada bir sürü öğrencisi olma ihtimali olacak çocukların arasında elinde sigara ile dolaşıyordu.) Garip bir kız intibaı bırakmıştı bende. Bakalım Onunla nasıl anlaşacaktım. Bu kadar özgür davranışlarını çevre kaldırabilecek miydi?

Akşama düğünün en coşkulu anları olacakmış… Akşam ola, hayrola…

(Devam edecek)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.