Dolar 32,3675
Euro 34,9594
Altın 2.325,20
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 26°C
Açık
Kilis
26°C
Açık
Cts 27°C
Paz 27°C
Pts 27°C
Sal 26°C

Kilisli Emekli Bir Öğretmenin Unutulmayan Anıları (39. Bölüm)

Kilisli Emekli Bir Öğretmenin Unutulmayan Anıları (39. Bölüm)
A+
A-
16.01.2018
366
ABONE OL

Gurbette Bayram-32

 

Aysel MASMANACI BEŞOĞLU

 

GAZİANTEP-MALATYA
Gaziantep otogarındayım. Gelirken hareketli, kalabalık olan otogarda sessizlik vardı. Artık akşam karanlığı çökmüş, yolcular gidecekleri yerlere gitmişlerdi. Bekleme salonunda birkaç yolcu gece otobüsünü bekliyorlardı.
Şanslıydım. Üç saat sonra Malatya’ya gidecek bir otobüs vardı. Yani sabah erkenden Malatya’da olacaktım. Üç saati otogarda sıkılmadan geçirebileceğim en isabetli yol, yarım bıraktığım kitabımı okumaktı. Yan kanepede yaşlı bir adam, bastonuna başını dayamış uyukluyordu. Onun yanında da yeni evli olduklarını sandığım genç bir kadınla bir adam birbirlerine sokulmuş elleri birbirine kenetli bir şekilde oturuyorlardı. Kadının başı adamın omzunda, gözleri sürekli kapıdaydı. Kızın kıyafetine dikkatli baktığımda köylü kılıklıydı. Yazmasının altından topladığı uzun ve siyah saçları omuzlarına dökülmüş, sırtında siyah bir ceket, ayağında naylon bir ayakkabı vardı. Her bakışında bir tedirginlik ve korku sezdim. Sanırım biraz da ondan delikanlıya sarılmıştı. Diğer tarafta da 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu, orta yaşlı zayıf bir kadın ve kadından daha yaşlı bir adam oturuyordu.

Çantamdan kitabımı çıkartıp okumaya başladım. Romanın en heyecanlı yerinde kalmıştım. Kilis’te maceralı olaylardan fırsat bulup okuyamamıştım. 15-20 sayfa kalmıştı zaten. Otobüs gelinceye kadar bitiririm, otobüste de sabaha kadar uyur, uykumu alırım diye düşündüm. Kendimi kitabıma iyice kaptırmışken;
– Ben acıktım ananene… Çok acıktım!
– Yavrum demin simit yedin ya?!
– Ben yine acıktım anane…
Kadın, yanındaki kocasına:
– Aksi gibi yanımda yiyecek de kalmadı. Hayri hele şu çantaya bakar mısın bisküvi kaldı mı?
– Yok hanım demin sonunu verdim.
Kitaptan başımı kaldırdım, küçük kız neredeyse ağlayacaktı. Sarı örgülü saçlı, pembe tombul yanaklı, ela gözleri ile çok sevimli bir kızdı. 1. sınıfta okuttuğum Emine’ye benziyordu. Baktım gülümsedim. Annesine;
– İyi yolculuklar teyze. Yolculuk nereye?
Malatya kızım.
– Malatya merkeze mi?
– Yok, Hekimhan’a, Siz nereye?
– Ben de Malatya’ya? Darende-Ayvalı’ya.
– Darende’de bizim kirvemiz var.
– Gel bakalım küçük hanım! Senin adın ne?
Elini ağzına götürdü. Utandı, omuzlarını sağa-sola çevirerek sallanmaya başladı.
– Çocuğa ben bir şeyler verebilirim.
– Yok zahmet etmeyin!
– Olur mu hiç!
Annemin tıka basa yemek doldurduğu çantanın zincirini açınca ortalığa yemek kokuları yayıldı. En üstte lahmacun paketi vardı. Altında kavurma, dolma… Bir deste de kâğıt peçete çıkardım. Lahmacunu rulo yaparak peçeteye sarıp çocuğun eline verdim. Birer tane de oradakilere sarıp verdim. Genç çifte de uzattım, kadın ağzını gözüne kadar yazmasının ucuyla yüzünü kapatmıştı. Üşüyor mu acaba dedim. Ama salondaki yanan soba içeriyi baya ısıtmıştı. Önce çekindi almak istemedi, sonra aldı. Delikanlı da:
– Hadi aç yüzünü de ye, korkma, dedi. Onlar da aldılar. Ben de biraz acıkmıştım. Yarım da ben aldım. Teşekkür ettiler. Ellerimi yıkamak için lavaboya girdiğimde, sir takım sesler geldi kulağıma! Bu genç bir bayanın sesiydi:
– Korkuyom Mustafa! Ya bubamgil, kardaşım giller gelip bizi bulurlarsa ne ederik Mustafa’m!
– Gız sus! Gorhma, köyden çıkalı kaç saat oldu, gelse şimdiye gelirlerdi. Aha şurada iki saat galdı otobosun kalkmasına. Sakin ol, bişey olmaz ceylan gözlüm. Ben yanındayım taman! Gorkhma (korkma)! Malatya’ya geder getmez nikâhlanırık! Sen kimseye koktuğunu belli etme! Dikkat çekiyon. Taman sen deding ya! Yatağımın içine esvaplarımı doldurdum, üstüne de yorganı örttüm içinde sen yatıyonmuş kimi kabarttım deyi?
– Heee… Eyle yaptım.
– E tamam işte ana ngiller daha sen uyuyon bellerler!

Bütün bu konuşmaları duymuş, olduğum yerde kalakalmıştım. Al sana yeni bir macera Ayser dedim kendi kendime… Bu sefer de otobüste köyden kaşan iki sevgili var!
Türk filmini buldu şu yolculuk! Kaçakçılar, kaçanlar…  Sonra ayak sesleri uzaklaştı… Geldim yerime oturdum. Kafam allak bullaktı. Gözümün ucuyla baktım, birbirlerine sevgiyle sokulmuş iki küçük serçe kuşu gibiydiler. İçimden “Allah’ım, Ali ile Zeynep kurtuldular, ne olur bunlar da kurtulsun mutlu olsunlar” diyordum.

Küçük kız yanıma geldi, gözlerini boynumdaki kolyeme dikti. O zamanlar çok moda olan altından harflerle kuyumcuya özel olarak yaptırdığım “AYSER” yazılı kolyeme baktı.
– Ayser, dedi gülümseyerek!
– Ay canımmmm! Sen okumayı biliyor musun?
Anneannesi:

– Biliyor ya ablası! Birinci sınıfa gidiyor.
– Gel bakalım gel tatlım benim!
Kaldırdım kucağıma oturttum, yanağına da bir öpücük kondurup, saçlarını okşadım:

– Maşallah sana! Benim de senin gibi, sana benzeyen bir kızım var.
– Evli misin, dedi ananesi.
– Yok ben öğretmenim.
– Aaa… Ne güzel! Ben de okuyup öğretmen olmak istedim ama rahmetli babam okutmadı. İlkokulu okuyabildim ancak!
– Kısmet! İnşallah torununuz okur.
Otogarın simsarı anons yaptı o ara: “Adana’dan Malatya’ya gidecek olan Kamil Koç otobüsü gelmek üzeredir. Sayın yolcuların 23 nolu perona gitmeleri rica olunur.”

Çantamı aldım, simsar geldi valizimi ve çantaları perona götürdü. Genç kaçaklar da yeniden lavaboya gittiler. Salondan çıkmak üzereydim ki ellerinde bir fotoğraf iki tane pos bıyıklı, şalvarlı biri uzun boylu, diğeri ondan daha kısa ve şişman göbekli iki adam girdiler. Sanki o an kaçan kız benmişim gibi korktum, dizlerimin titrediğini hissettim.
“Allah’ım, şunlar lavabodan hiç çıkmasınlar! Ne olur yakalanmasınlar” diye dua ediyordum. Hemen içimden bir “AYETEL KÜRSÜ” okuyup adamların yüzüne uzaktan üfledim.
Allah’tan gişedeki adam dışarıya çıkmıştı. Ellerindeki fotoğrafı önce anneanneye gösterdiler. Kadın görmediğini söyledi, daha sonra kocasına gösterdiler, o da yok dedi. Sonra sürekli uyuklayan yaşlı adama, o da yok dedi. En son bana gösterdi uzun boylu adam.
– Kızım sen şu fotoğraftaki kızı gördün mü acep!
– Amca ben burada iki saatten beri otobüs bekliyorum. Ben gördüm bu kızı!
– Neyyy! Gördüng mü? Ne zaman gördüng, nerede gördüng?

Adam heyecanla sorup duruyordu peş peşe:
– Aynı bu kızdı değil mi?
– Tabii ki bu kızdı.
– Neredeler şimdi?
Maraş otobüsünü bekliyorlardı. Maraş otobüsüne bindi gittiler.

– Ne zaman? Çok mu oldu? Yanında kim vardı?
– Yaklaşık iki saat önce… Bir adam vardı yanında…
– Vay k…eeee…!!! Görüyüng mü abi? Maraş’a getmişler… Tez vakıt geçmeden Maraş’a…

Apar topar beyaz renkli Bir Murat arabaya bindiler… Son sürat gazladılar arabayı… Ohhhh!!! Derin bir nefes aldım! O arada otobüsümüz gelmiş, son çağrıyı yapıyorlardı. Hemen lavaboya koştum. Yoklardı. Otobüsün bagajına muavin eşyalarımı etiketleyip yerleştirdikten sonra otobüse çıktım. Hiç kafam yerinde değildi. Merak ediyordum acaba neredeler diye! Koltuk numaramı ararken bir de baktım ki iki kumru benim yan tarafımdaki koltuğa gelip yerleşmişler bile.
O an ne kadar sevindiğimi bilemezsiniz!…

(Devam edecek)

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.