Dolar 35,9677
Euro 37,1790
Altın 3.307,49
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 11°C
Az Bulutlu
Kilis
11°C
Az Bulutlu
Paz 7°C
Pts 6°C
Sal 7°C
Çar 7°C

Kilisli Muallim Rıfat Bilge’nin Anıları-10

Kilisli Muallim Rıfat Bilge’nin Anıları-10
A+
A-
21.07.2015
1.165
ABONE OL

Ahmet ELMALI

 

HİDİV HAZRETLERİNİN TÜRKLÜĞE MEYLİ

Meşrutiyetin iptidası idi. Şair Ekrem Bey maarif nazırı olmuştu. O sırada Mısır kapı kethüdası Sıddık Bey isminde bir zattı. Asıl adı Yusuf olsa gerektir.

Bu muhterem zat Türkçe öğrenmek istemiş, bu muallim aramış. Yıldızdan birisi beni söylemiş. “Gelsin görüşelim” demiş.

O zaman Sıddık Bey Osman Bey, gazinosunun ilerisinde sağ kolda orta yerde bir daire tutmuştu. Gittim görüştük.

“Ben Türkçeyi biraz bilirim, hem konuşur, hem anlarım. Fakat sizin şu gazeteleri anlayamıyorum. Binaenaleyh dersimiz gazete üzerinde olsun” dedi.

Tanin gazetesini esas edindik. Haftada iki gün gidiyordum. Başmakaleyi cümle cümle okuyor, tahlil ediyor, nasıl çözüldüğünü, nasıl bağlandığını anlatıyordum.

Beyefendi bir ay sonra bana şöyle dedi:

– Efendina (Yani Hidiv efendimiz) mahdumları için bir Türkçe muallimi istedi. Bu muallim Mısır’a gidecek, efendimizin sarayında kalacak, günde bir iki saat Türkçe dersi ile meşgul olacak, hem ders verecek, hem konuşacak. Şartlar şunlar: Muallim efendi halis Türk olacak, Türkçeyi güzel bilecek, İstanbul Türkçesi konuşulacak, edipler gibi edibane istilah kullanmayacak, sözüne lüzum görülmedikçe yabancı kelime katılmayacak. Türk milletini, Türk hükümetini candan sevecek. Bunlara dokunur bir kelimeyi ağzına almayacak, bunlara hürmet edecek, sarayda kendisine bir daire verilecek, boş vaktinde hususi mütalaası ile meşgul olacak, boş zamanında Mısır içinde gezmek isterse saray müdürüne müracaat edecek gideceği, gezeceği yerleri saray müdürü tayin edecek, maiyetine bir hadim verilecek, hususi saray otomobil ile gezecek tayin edilmiş vakitte dönecek, geç kalmayacak.

Hidiv efendimiz ileride mahdumlarını Avrupa’ya tahsil için gönderdiği zaman muallim efendi beraber gidecek. Türkçeyi kuvvetlendirmek için Türkçe derslere, konuşmalara orada da devam edecek, muallim efendinin Avrupa’daki mesarifini hükümet verecek.

Muallim efendi tarih kitaplarından Türklerin eski, yeni menkıbelerini tetebbu ile onların şifaen söyleyecek, o yolda yazıları okutup anlatacak.

Muallim efendi ahlak cihetini de dikkate alarak tarihe girmiş, eski, yeni büyüklerin büyüklüklerinden bahsedecek, büyükleri sevdirecek, onlara hürmet ettirecek, insaniyet adalet cihetlerinden de güzel nasihatlerde bulunacak, hepimizin Allah’ın kulu olduğumuzu, zengin ile fakirin hukukta müsavi olduğunu, en büyük şan ve şeref Allah’ın kullarına iyilik etmek, vatandaşları rahat yaşatmak için çalışmak olduğunu münasebet geldikçe anlatacak.

Mısır hükümeti tahsil için on sene koymuştur. Tahsil devam edecek olursa muallim efendi on sene hizmetinden ayrılmayacaktır. Şayet maddeten tenkisi lazım gelirse hizmete devam edilmeyen senelerin maaşları da nazarı dikkate alınacak ve muallim efendiye hizmet etmiş gibi tediye edilecektir.

Mısır hükümeti bu hizmet için muallim efendiye bu hizmet için her ay otuz Mısır lirası vermeyi taahhüt ediyor.

Sonra Sıddık Bey yine sözüne devam ile dedi ki:

– Efendinadan aldığım emir üzerine muallim aramaya başladım. Aklıma Maarif nazırı Ekrem Beyefendi geldi. Ona müracaatla münasip bir muallim bulundurulması için ricada bulundum.

Bu ricam üzerine Ekrem Beyefendi bana birkaç muallim adı verdi. Bunları birer birer davet ettim. Hepsi de ayrı ayrı görüştüm. Bunlarda başlıca iki kusur gördüm: Birincisi şarklılıktan çıkmış garplı olmuş insanlardır. Ben ise şarklılıktan bir şey kaybetmeyen insan arıyorum.

Bunun için o insanların hiçbirisini kabul etmedim. Nihayet düşündüm, senden münasibini göremedim. Aradığım  evsafın hepsi sende mevcuttur. Emin olunuz ki efendina hazretleri sizi çok sevecek ve hakkınızda çok lütuflarda bulunacaktır. Binaenaleyh şu vazifeyi kabul etmenizi rica ediyorum.

Teveccühüne teşekkür ettim:

Bir hafta kadar düşündükten sonra cevabımı söylerim, dedim.

Bir hafta kadar sonra birtakım maniler dolayısıyla Mısır’a gidemeyeceğimi arz ile özürler diledim.

Bu güzel vazifeyi kabul etmediğim için Sıddık Bey müteessir oldu ve bir dakika düşündükten sonra:

İşte size havale ediyorum. Bir münasip muallim bulunuz, dedi.

Bunun üzerine üç dört gün düşündüm. Bütün dostlarımı bildiklerimi sinema şeridi gibi gözümün önünden geçirdim. İçlerinden Ereğlili Sait Beyi münasip gördüm.

Bu zat esasen talebi ülumdan idi. Darülmualline girdi. Rüştiye kısmından mezun oldu, ona gerek mektebe girerken, gerek mektepte iken çok yardımım dokundu. Zor derslerini müzakere ederdim. Mezun olduktan sonra İstanbul rüştiyelerinin bir kaçında bulundu ve en nihayet Kasım Paşa Rüştiyesinde muallim oldu.

 

KAYNAK: Şinasi ÇOLAKOĞLU’nun “Anılar ve İnsanlar” (1997) adlı kitabından alınmıştır.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.