Dolar 35,4856
Euro 36,4774
Altın 3.091,70
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 15°C
Açık
Kilis
15°C
Açık
Paz 14°C
Pts 13°C
Sal 10°C
Çar 12°C

Kilis’te İz Bırakanlar: Bir Gazeteci

Kilis’te İz Bırakanlar: Bir Gazeteci
A+
A-
15.08.2015
1.077
ABONE OL

Ahmet ELMALI

 

Türkiye’nin ilk özel gazetesi “Tercüman-ı Ahval’dan tam altmış yıl sonra Kilis’te gazete çıkarılmıştır.

Emin Çelebizade Mahmut Ragıp Efendi’nin 20 Ekim 1921’de yayınladığı ilk gazetenin adı, Kilis’te Pedallı basit bir makine “Kilis Matbaası”nı oluşturur, gazete burada basılırdı. Matbaa. İnnaplıkütah Mahallesi’nde “Habip Hoca Çıkmazı”nda eski bir evde kuruluydu.

Soyadı yasasından sonra, Ragıp Efendi “Yazman” ailesinin, diğerleri “Bilgen” ve “Kardam” adlarını seçmiştir. Kendisi Kilis’te “Gazeteci Ragıp” olarak bilinir. Orta derece eğitimli, çok zeki, idare-i maslahatçılık bilmez, kolay affetmez biriydi. Sert ve kırıcı üslubu ile tanınmıştır.

Gazete, “Günlük Kilis Halk Gazetesi” başlığını taşır, bizler kısaca “Kilis Gazetesi” diye bilirdik. İlk yıllar Arap, sonra, yeni harflerle İkinci Dünya Savaşının zorluklarına karşın 1942 yılına kadar yayınlanabildi.

Ragıp Yazman, halk adamı, eski bir ittihatçıydı. İnançlı olduğu kadar savaşımcı mizacı ile fırkasının Kilis Başkanı, Şair Hüsnü Efendi’yi (Hacı Muhittinzade “Ulusoy” veya “Türköz”) Cemal Paşa’yı methedeb bir şiiri yüzünden yerden yere vurmuştur.

Hüsnü Efendi; dizeler arasında Cemal Paşa için “Cemallulah” deyimini kullanmıştı. İttihat ve Terakki Fırkasının iki numaralı adamına bile olsa, böyle bir övmeyi hoş karşılamamış.

“Nasıl bu heykeli zulmü “Cemallulaha” benzettin. Hayâdan hiç nasibin yok mu Hüsnü dar-ü dünyada” diye başlayan uzun bir şiirle; hem Kilis Başkanını, hem de “Dördüncü Ordu Kumandanı” “Bahriye Nazırı”, bir zamanların “Suriye Padişahı”nı bile eleştirmekten çekinmemiştir.

1919 Kasımında Fransızlar bir Ermeni taburu ile Kilis’e girmişlerdi. Şörahbil ziyaretgâhına dönüp şöyle haykırıyordu:

“İslam’a ziyaretgâh olan makber-i pakın.

Kâfirlere makber oldu, kabrinde hakin.

Top sesleri ervahını iziaç ediyor etrafına bak.

Küffara mahal oldu. Sen buradan kalk!”

1951’de Kilis Kültür Derneğinin çıkaracağı broşür için “Kilis Kuvva-i Milli Kahramanlarına ilişkin yazı istemişler: Şöyle yanıtlanmıştı:

“Bu hususta kendimde hiçbir yetki göremiyorum. Çünkü ne kahramanım ne de kâhinim. Geçen sene yayınlanan “7 Aralık Gazetesinde” bir kahramandan derlendiği beyanıyla hayli mücahit ismi ilan olunmuştu. O kadar ki, mücahitler arasında Milli Mücadele yıllarında henüz gözlerini bu dünyaya açmamış zevatın da adları neşredilmiştir. Şu hale göre, daha âlem-i ervahta mücadeleye iştirak ettikleri öğrenilen kimselerin

mabaadı olabilecek ceninlerin (Ana karnındaki) varsa onları da ya o kahramanlar veya kâhinler bilir.”

Oysa o gazeteyi Ankara Hukuk Fakültesinde sınıf arkadaşım rahmetli İhsan Yazman’la birlikte hazırlamıştık, İhsan öz oğluydu!… Gerçekleri söylemek karşıdaki kim olursa olsun. Onun için bir insanlık göreviydi!” Ne yazık ki toplum Gazeteci Ragıp Yazman’ı yadırgamıştır!

1929’da Türkiye Suriye sınırının düzeltilmesi konusu, Fransa ile görüşülmektedir. Daldaban İbrahim Bey, sınırın “Tibil” yerine “Nübül”den (Suriye’de 20 Km. kadar güneyde bir köy) geçmesi için Ankara’ya telgraflar çekmektedir.

Daldaban eşraftır. Ragıp Yazman, Kuva-i Millicilerin safındadır. Avam-eşraf- Kuva-i Millici kapışması o günlerde tırmanıştadır. Eşraf Kuva-i Milliye’ye Kurtuluş Savaşında çoğunlukla çekimser kalmıştır. Savaşa katılmakta nazlanmışlardır. Şimdi böyle işlere karışmalarını söz sahibi olmalarını hazmedememektedir. Ateşli bir Kemalist ve halkçı Ragıp Yazman’ın İbrahim Bey için şunları yazdığı görülür:

“Ey İbrahimi Daldaban

Eylerim sana ayan

Hudut işine karışma

Askerlerle yarışma

Mührü müyyedimi basarım

Seni Tibil’de asarım!”

 

Övgüsüne pek rastlanmaz. Belki bir iki istisnası vardır. Başlıcası, Kaymakam Necmeddin Ergin’in başka yere atanmasında, hakkında yazdığı övgülerdir ki, bu yöneticiyi halkın da hâlâ unutmayıp takdirle anımsaması haklılığı açık ve yerinde bir “kadirşinaslık”tır.

Kilis’e elektrik getirilmesi söz konusu olduğu günlerde “Tavukla yatan, horozla kalkan Kilis’in elektrik nesine” diyenlere çok bozulmuştur.

Genç ve aydın bir Kaymakam Necmeddin Ergin bu yargıyı söküp atmıştır. Tarih 5 Haziran 1937. Kilis’te elektrik ilk      kez ışıldamaktadır. İşte o gün, “Kilis Halk Gazetesi”ne Hem Necmeddin Bey, hem de Belediye Başkanı A. Ziya Güres için, şu dizeleri yazmaktan kendini almadığını görüyoruz:

 

“Rızayı halkı teshile ne ulvi himmet-i meşkûr

Ziyayı Necmi Cumhuriyetle oldu şehrimiz pürnur…”

 

Bu övgü, gerçekten hak etmişlerin, güç takdir edenlerce bir tür ödüllendirilmesidir. Yargının değeri, halkımızın yıllar geçmiş olmasına karşın, bu kaymakamı unutmamış olmasından bellidir!

Günümüzde “meydan yağdanlıkları” giderek çoğalıyor. Herkese övgülerle kuru kuru kurban sunup, değer yargılarımızı yıpratıyorlar. Yerinde övgü, toplumsal bir gereksinimdir.

Eski söylemle; “Marifet iltifata tabidir” Amma gerçekçi ölçütlerle bir “yargı” değer kazanır!

Ragıp Yazman ve ailesinin birçoğu, CHP’liydi. Fakat tek parti nimetlerine hiçbir şekilde itibar etmedi. Doğru bildiklerini, inandıklarını savundu. Bu yüzden yönetimle çatıştı, büyük zararlara uğradı.

Ahmet Cemil Bitlislioğlu’nun, Kombıyık Kaymakam yönetiminde vergisini ödemediğinden yüzüne boyacı köpüğü sürülüp elleri arkaya bağlı teşhir edilen bir hemşehrimiz için, olayı şiddetle kınayan bir yazısı, kaymakama hakaret gerekçesi ile dava konusu olmuştu.

Gaziantep İhtisas Mahkemesi, hapse, yüklü bir tazminata mahkûm etti. Savunduğu kimse de, aleyhinde tanıklıkta bulundu ve mahkûmiyetini sağladı. Ceza ve tazminat parasını ödeyebilmek için, Oylum’daki zeytinliğini satmak zorunda kaldı.

Birinin nankörlüğü, elbette tüm bir kitleye mal edilmez. Mahkemede kararı öğrenince, can acısı ile söylediği söze, katılmadığım gibi, açıklanmasını da sakıncalı gördüm!

17 yıl elimde kalan “KENT” gazetesi nedeniyle, taşra gazeteciliği nedir, az çok bilirim. Kazançsız, sorunlu, sorumluluklu, zevkli yanları da olan bir uğraştır. Bazı alışkanlıklar edinmiş bir yörede, hem zor, hem risklidir!

Ciddiyet, doğruluk, gerçekçilik, olaylara doğru boyutlarıyla bakabilmek, iyi gözlemlemek, halkı doğru bilgilendirmek, hoşa gitmese de doğru haber vermek zordur. Ama gazeteciliğn kamu görevi sayılmasının nedeni de budur! Kamu araçlarında yarı yarıya indirimlerden bunun için yararlandırılır.

“UYDURUKÇULUK’la, senaristlikle, olayları saptırmak bilmesi görevi iken, bilmezlikten, görmezlikten gelmek!… Mesleğin topluma karşı yükümlülüğüne ve şanına yakışmayan tutumlardır.

Gazeteciliğin önemli diğer bir işlevi de, gelecek kuşaklara, güvenilir kültürel kaynaklar, belgeler bırakmasıdır!…

 

Kaynak: Kilis’te İz Bırakanlar Şinasi Çolakoğlu (1997)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.