Kilis’teki Havışlı Evden Edincik’teki Candemir Bey Konağına

Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Lakapları ne idi hatırlamıyorum ama bütün Candemir Ailesinin tek tek her ferdi benim için özel birer Candemir idi. Kilis’te Şıh Abdullah Mahallesi Karabaş Sokak No: 1’deki evlerinde yaşarlardı. Taş yapı, havışlı(büyük avlu) karşılıklı iki oda, bir mutfak ve giriş kapısının hemen arkasındaki tuvaletten müteşekkildi. Damlarda her zaman mevsimine göre kurutmalıklar, salçalar ve koruk suyu çıkartılan iki asma bulunurdu. Tek maaşla bütün aile mutlu mutlu geçiniyordu. Her zaman fedakârlık annenin sırtındaydı.
1950’lı yıllarda Baba Hasan Candemir Belediye vergilerinitahsil ederek elinde siyah çantasıyla gezici memurluk yapardı. Makbuzları, önce diline götürdüğü kopyalı kalemiyle yazar, sonra keserdi. Dili de kalem moru ile renklenirdi. Anne Fethiye Teyze ev hanımı idi ve hoş sohbet idi. Bütün aile şakayı çok severdi. Eve ilk gelin geldiğinde (İhsan Candemir’in rahmetli eşi) yer sofrasındaki akşam yemeğinde herkes birbirine bakıyor, sonra içlerinden biri “Ne zamandan beri taze gelinler büyüklerin sofrasına oturuyor” deyince etrafı önce aşırı bir ciddiyet, sonra yeni gelinin tereddüt içinde ne yapacağını bilmediği ve paniklediği bir psikoloji içinde iken gülüşmelerin esprisini Anne Fethiye Hanımın “Kızımı üzmeyin bakiym” diyerek ortalığı sakinleştirmesi bu şakalardan biriydi. Böylesi ciddi şakalar evin bir geleneği olmuştu. En büyük çocuk İhsan Ağabey öğretmendi. Önce Kilis, sonra Gaziantep Atatürk Lisesi ve en sonunda İstanbul’dan emekli oldu, Avcılar’da eşi vefat ettiğinden bu yana yıllardır tek başına yaşıyor. İhsan Candemir’i n son kendisini Çınar Et Lokantasındaki Kilisliler Gününde görmüş, Tut Elimi Killize kitabımı imzalamıştım. ”Mehmet beni tanıdın değil mi?” derken üzüldüm bittabi. “Tanımaz olur muyum İhsan ağabey” dedim.(2019 Mart Topkapı).
ADAŞIM BENİM BİR PARÇAMDI SANKİ
Bir küçüğü Hasan Candemir İstanbul Hukuk’u kazanmıştı. Fatih’te ev tutmuşlardı birkaç arkadaşıyla. Hemen hemen her gün uğrar, sohbet ederdik (1964). Sonra ne oldu bilmiyorum Hukuk’u bıraktı, Ankara’da arkeoloji bölümünü bitirdi. Çanakkale’de çalıştı bir müddet, sonra Gaziantep Müze Müdürü oldu. Artık emekli.
Mehmet Candemir benim sıcak, samimi ve can dostum, acılarımı ve sevinçlerimi paylaştığım bir aziz kardeşimdi. İstanbul Teknik Üniversitesi inşaat bölümünde yatılı okuyordu. Ben ise gazetecilik eğitimi görüyordum. Önce Çapa Köprülü Mehmet Paşa Sokak’ta Muhtar Kocakerim (Prof. Dr), merhum Abdullah Sadakaoğlu (Dr.Orkun), rahmetli İsmail İlmi Kıdeyş ile beraber kalıyorduk. Mehmet Candemir her gün bizim evdeydi. Çok güzel yemekler yapardı. Sonra Hüseyin Yedilioğlu da gelince iki aşçıyı adeta yarıştırırdık. Dolayısıyla soframız lezzetliydi. Çapa’da Yenikapı’ya şarkılar söyleyerek yürüyüşlerimizin tadına doyum olmazdı.
Daha sonra taşındığım Fatih Yavuz Selim Yusuf Ziya Paşa Sokak 34 nodakiberaberliğimiz hep sürdü. Konserler, sinemalar, tiyatrolar, geziler ortak yanımızdı. Aykırılığımız ben edebiyattan, çok zeki ve çalışkan Mehmet Candemir matematikten yana olmamızdı. Bu bile bizi ayıramıyordu. Dolayısıyla ortak yanımız bir hayli fazlaydı. Yapışmış ikiz kardeşler gibiydik. Benim fizik-matematik derslerini sevmem için çok uğraştı ama başarılı olamadı!… Askerliğimizde bile zaman zaman İstanbul’da, Ankara’da ve Kilis’te buluşabiliyorduk. Böylesi bir özlem içindeydik. Ancak 1970 sonrası hayata atılınca ben İstanbul ve Ankara’da, Mehmet önce Gaziantep ve sonra Mersin’de göreve başladı, hasretimiz arttı. Birlikte yolda yürürken bile söylediğimiz acemaşiran yörük semai “Gel ey denizin nazlı kızı çık sahile nuş-i şarap et/ Çık sahile gir sineme bir alem-i ab et” şarkısı repertuarımızdan bir tanesiydi. Nesrin Sipahi’yi çok seviyorduk. Dini bayramlarda Kilis’e gittiğimizde de görüşebiliyorduk. Benim düğünüme de gelmişti.(1974) Fakat dünya meşgalesi dostluğumuzu değil ama buluşmamızı hep engelledi.Kendisi bu “doğrucu davut” arkadaşım bir defasında Ankara’ya geldiğinde buluştuk, bir de Kilis Gününde Mersin’de birlikte olduk. Sonrasında hep telefonla hasret giderdik. Son iki yılı kanserle mücadelede geçti. Acıları dayanılmazdı. “Ondan geldik, O’na dönüyoruz” mutlak emri gereğince hakka yürüdü. Mekânı cennet olsun, nurlarda uyusun.
SOSYAL HİZMETLERDEN TIP FAKÜLTESİNE
Candemir Ailesinin en küçüğü Dr. Abdurrahman Candemir ile Kilis’ten fazla Ankara’da görüşüyordum. Ben Polatlı Topçu ve Füze Okulu’nda askeri öğrenci idim (1968) kendisi Ankara Sosyal Hizmetler Akademisi’ne yeni girmişti. Buluşurduk. Bir defasında okulunun Hacettepe Üniversitesi sosyal tesislerindeki gününde birlikte olduk. Abdurrahman’ın aklı hep hekimlikte idi. Yeniden üniversite imtihanlarına girdi ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. Ben de kur’ada Erzurum Palandöken’deki askeri birliğini çekmiştim. Özellikle hemen hemen her akşam yurtta buluşur, Kilisli arkadaşlarla nostalji yapardık. Habip Yaşar Tosyalı, Mahmut Parker, Mehmet Çınar, Mustafa Işıklar vs. hep görüştüğümüz arkadaşlarımızdı. Zaman zaman da sınıf arkadaşım, asistan Turgut Karacan’ın evinde birlikte olurduk. Her buluşmamız ve birlikteliğimiz bir Kilis Günü-Gecesi gibi geçerdi.
Benim askerliğim bitti İstanbul’a döndüm, Dr. Abdurrahman Candemir ise Erzurum’da üniversiteden arkadaşı Bandırmalı Nimet Hanım ile önce nişanlandı, sonra hayatlarını birleştirdiler. Dr. Abdurrahman Candemir ortopedi uzmanı olarak Bandırma’da göreve başladı. Oğullarından Berkcan İstanbul Hukuk’ta okuyordu, onu ziyarete gelince yine buluşuyorduk. İstanbul’da nerede bir Kilisli var, arayıp buluyor, telefonlaşıyorduk. Özellikle de bizim kuşaktan bir arkadaşımız olursa iki haneğin belini kırıyorduk.
Dr. Abdurrahman Candemir, ağabeyi Mehmet Candemir’in çaresiz hastalığına ve acılarına çok üzülüyordu. Ama yapılacak hiçbir şey yoktu. Birlikte olunca da Mersin’den Mehmet Candemir arkadaşımızı arıyorduk ama üzüntümüz ikiye katlanıyordu. Hakk’a yürüyünce de Fatihalar okuduk, dua ettik.
DAĞLAR, OVALAR, SULARveCANLILAR DR. CANDEMİR’E ARKADAŞ
Dr. Abdurrahman Candemir Bandırma’da çok iyi bir muhit edinmişti. Hem hekim olarak, hem de sosyal yanıyla bir aydın olarak önemli bir itibarı vardı. Bunu Bandırma’ya her gittiğimde yaşıyordum. Bandırma Kültür Platformu ve Güney Marmara Sosyal Yaşam Kültür ve Sanat Derneği’nin yönetimindeydi. Ankara’da düzenlediğimiz Kilis Zirvesi’ne eşiyle birlikte katılmış (2004)ve onlara Başkenti gezdirmiştim. Kilis Zirvesi’nde Balıkesir’den Mahmut Parker’e de vekâlet ederek, O’nun da plaketini almıştı. Bir defasında Bandırma Üniversitesi’nde konferansım vardı, bittabi ilk aradığım kendisi oldu. Konferansıma geldi. Sonra eşimle birlikte bölgede bir tatile çıktığımızda Bandırma’ya uğramadan geçmiyorduk, zaten öyle bir şey yapsak hemen gönül koyuyordu. Sos gezimizde otele de bırakmadı evinde misafir etti. Erdek’e yakın bir yerde bütün bürokratik engelleri teker teker aşarak yaptırdığı yazlığına götürdü. Ruhsat için çok mücadele etmiş ve sonunda kazanmış. Her türlü ağaç, çiçek ve canlı örneğinin olduğu yazlıkta ev hayvanları da besliyordu.
Bir tabiat aşığıydı Dr. Abdurrahman Candemir.
Bölgede gezip görmediği dağ taş, tabiat yoktu. Her tarafı adım adım yaz-kış dolaşıyordu. Daha doğrusu böyle bir grubu vardı. Tabiat yürüyüşleri yapıyorlardı. Her gezinin bir ismi vardı. Mesela Kapıdağ Sezon yürüyüşü gibi. Çatladıdağ Zirvesine çıkıyorlar. Çoban Kayalar Tepesine tırmanıyorlar. Saklı cennetleri keşfediyorlar. Erdek Karadağlar’a uzanıyorlar. Mesela Dyndymon’u hedef göstererek oraya gidiyorlar. Ormanlı Köyü Festival Şenliğine katılıyorlar. Kaz Dağlarına kadar yolu uzatıyorlar. Aladağlarda kestane topluyorlar. Langada Şelalesi’nde ıslanıyorlar. Ormanlı Şelalesinde de öyle, Manastır Şelalesi’nde de. Mustafakemalpaşa bir hayli uzak ama var mısın oraya kadar gidip Suuçtu Şelalesini görmeye. Yorgunluk da ıslanmak umurlarında bile değil. Kirazlı Manastır’a tırmanıyorlar, göletler keşfediyorlar. Ağlayan Kaya’da mola veriyorlar. KapıdağLongosuna varmadan, Malya Tepesini ve manastırını görmeden, Bandak’ı anlamadan edemiyorlar.
Bir gün Sarıdağ’ı programlarına alıyorlar, bir başka gün Alacaoluk Kalesi’ni. Çavlı Tepe’ye gitmeden de olmaz ki?
Dr Abdurrahman Candemir bu grup ve programlı dağ tırmanışları, tabiat gezileri özellikle hafta sonlarında gerçekleştiriyor ve her seferinde katılım artıyordu. Doğa sporlarının da çeşitliliği ortaya çıkıyordu. Ellerindeki özel yapılmış sopalar tırmanışı kolaylaştırıyordu. Çizmeler yürüyüşü rahatlatıyor, özel giysiler hareket kabiliyetini artırıyordu. Tabiattaki bütün güzellikleri keşfediyorlardı ayrıca. Çiftliklerin çoban, villaların özel köpeklerini, kedilerini görüyor, kuş türleriyle tanışıyorlardı. Çiğdemler, çuha çiçekleri, kar içinde kardelenler, kar çiçekleri, duvarlardan sarkan mimozalar, yerde mis gibi kokan nergis ve sümbüllerinden başka dağ muşmulaları, çilekleri, kestaneleri, elmaları, çeşit çeşit mantarları hayatın bir başka süsü ve resmiydi. Hele hele o yüzyılı aşkın ağaçların kökleri damar damar tek başına birer ağaç gibi büyüyorlardı. Bu doğa ve tabiat gezilerini öyle bir anlatıyordu ki “solunum yolunda gelişme sağlar, kilo kontrolünüzü dengeler. Tansiyon, diyet, kalp krizi, kolon ve meme kanserini en düşük risk altında tutar, kasları geliştirir” derken siz de hemen “ben de katılayım” demeniz işten bile değildi.
CAYIR CAYIR YANAN TARİHİ MEKÂN
Dağ yürüyüşleri ve tabiat gezileri genelde hafta sonları ve tatil günleri gerçekleştiğinden kendisine ne zaman ulaşacağımı biliyordum. 2018 yılında 6 saat süren whipple (pankres tümörü) cerrahi müdahalesinden hiç bahsetmemişti. Ama sınıf arkadaşları ve hemşerileri Vehbi Otay, Nizamettin Toprak ve Abdurrahman Bingöl ile Balıkesir Aytaç Termal Ilıcalarına gittiğini ve memnun kaldığını anlatınca bir ara ben de buraya gitmeye karar vermiştim. Ancak kısmet olmadı, onlar çok mutlu dönmüşlerdi.
2015 yılındaki bir ziyaretimizde eşim ve beni Bandırma’nın merkeze 8 kilometre uzaklıktaki tarihi dokusunu hala koruyan Edincik’te tarihi bir konağa götürdü. Edincik Bizans, Rum, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini yaşamış hala tarihin fotoğraflarını koruyan 6000 nüfuslu bir kasaba, Bandırma’nın bir mahallesi. Eski adıyla Kizikos’un bir sayfiyesi. Adresteia-Edincik. 4000 yaşında bir mekân. Edincik,Karasi Beyi zamanında keşfedilmiş, Kutulmuşoğlu Süleyman Bey tarafından da fethedilen bir yer(1080). Bugün için EdincikSİT alanı ilan edilmiş.
Dr. Abdurrahman Candemir satın aldığı bir eski Osmanlı Konağını; her milimetresinde emek vererek, ter dökerek bir cazibe mekânı haline getirmişti. Öyleki her tarihi ev gördüğünde ve özellikle Kapıdağ Yukarı Yapıcı Köyünde3. Derecedeki tarihi yapıya;
“Bir ev varmış,zayıf-ı nizar/Tarihin elinden şikâyet-i vüzar” diyordu.
Her şeyiyle alkışlanacak kadar bir anıt eser ortaya çıkmış ve adını Candemir Bey Konağı koymuştu. Kültür-Turizm Bakanlığından ve çok yerden takdir almıştı. Sırf bu yüzden de çocukları Candemir Yapıyı kurmuş, kendisi emekli hekim olarak titizlikle konağın tamamlanmasını takip ediyordu. Daha açılmadan rezervasyon yapılmıştı. Fakat elektrik kontağından Candemir Bey Konağı daha birinci ayında çıkan yangında tamamen küle (31 Aralık 2016) dönmüştü. Had safhada üzülmüştü. Dokunsan ağlayacak haldeydi. Sanırım bu üzüntü hastalığını artırdı.
BİR HEKİMİN VEDASI
Mart 2021’de telefonla konuşurken Gebze Anadolu Hastanesinde ameliyat olduğunu, başarılı geçtiğini söyledi. Oysa konuşmaya mecali yokmuş da hissettirmiyormuş. Bunu daha sonra sosyal medyadaki iletilerinden öğrendik.
Facebook’ta dolaşırken Nizamettin Toprak arkadaşımız Dr. Abdurrahman Candemir’in 29 Temmuz 2021 günü vefat ettiğini haber veriyordu. Ailesini aradım, cevap alamadım. Facebook’tan da arkadaşım Dr. Abdurrahman Candemir’in sosyal medyadaki sahifesine girdim; eşi ve çocukları vefat haberini doğruluyor, 30 Temmuz 2021 günü öğleyin Bandırma Haydar Çavuş Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından defnedileceğini yazıyordu. Fatiha okudum, duaya durdum.
Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.