Kilis’ten Bana Gelen Kitaplar
M. Faruk DALGIÇ
Kilis’ten bana gelen değerli arkadaşlarımın şiir kitapları ya da Kilis üzerine yazılmış araştırma kitapları önümde duruyor. Bunların bazıları şöyle: Eski Kışlar, Çatıdaki Çiçekler, Sonsuzluk Ağlarken, Sabah’ça, Kilis’ten Damlalar, Sürgün Âşıklar, Almıla, Su Misali, Kilis’te Anonim Halk Edebiyatı Örnekleri ve Maniler, Bizim Şehir, Kilisli Zihni Divanı.
Kilis’ten değerli arkadaşım Muhlis Salihoğlu’ndan, zaman zaman bir koli gelir, açar bakarım yeni basılmış kitaplar, yine İstanbul’dan Nejat Taşkın ağabeyim de öyle, benim ilgilendiğimi bildikleri için unutmazlar. Bu kez Ahmet Elmalı arkadaşımdan bir koli geldi. Hepsine teşekkür ediyorum. Bu kitapların bazılarını sizlere tanıtmak amacıyla bir şeyler yazmak istiyor, hoşgörünüze sığınıyorum.
Önce Uğur Elhan arkadaşımın “Eski Kışlar” isimli şiir kitabıyla başlamak istiyorum. Şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Şiir bir soyut kavram değil, günümüzde türküler, şarkılar bestelenerek, dinlediğinizde bazen duygularımız, bazen ağıtlarımız, bazen gülüşümüz hep onlarla oluyor. Benliğinde müzik tutkusu olan şair, anlam yüklü dizeleriyle bizi kendine bağlıyor. Staphane Mallarme, yaşadığı dönemde “imgelem” deyimini, özellikle çok kullanmıştır. “Bir yaratıcının imgelem gücü ne yerleşik kurallardan, ne de benimsemiş örneklerden, ne de zorunlu kaynaklardan oluşur, O’nun belirgin niteliğinin özelliği, bilinçli ve ısrarlı doğrulamasından kaynaklanır” der.
Uğur Elhan arkadaşımın şiir kitabı “Eski Kışlar” 2013 Anıt Matbaacılık basımı. İlk sayfasındaki “Sayın Faruk Dalgıç Bey’e, saygılarımla” yazısıyla bana gösterdikleri özden duygularından dolayı, kendisine teşekkür ediyorum. Daha önce basımı yapılmış olan “Sevda Türküsü” kitabından sonraki “Eski Kışlar” daha ayrıntılı bir düzenlemeyle okuyuculara sunulmuş. Yazdığı şiirleri dört bölümde toplamış. İlk bölümde yeni şiir örnekleri serbest, yani ölçüsüz olarak yazılmış, bir şiir var hoşuma giden, başlığı da şiir kitabına verilmiş:
“Bir şiir var okuduğum
Adı “Eski Kışlar”
Belki bin yıllık bir haket bu
Belki de anlık bir haket
Ama hepsi dostluk üstüne
Kilis’e tutku
Kilis’e sevda üstüne mıkımı.
Hani eski kışlarda düşlerimiz
Develeri dama çıkaran
Sonra saldırtan şire sandıklarına
Yediren yedirebildiğince
Sular akardı ya döşemelerden
Yağmur suları ince ince…
Şiirin ilerleyen dizelerinde çocukluğumuza dönüyoruz. O günlerin dostluğunu arıyoruz. Kilis’te neler yaşadıysak, aynısını yaşıyor, her evdeki kuyudan çıkrıkla su çekilerek, bizim evdeki gibi bu suyla babamızın abdest alışını düşünüyoruz. Koşuştuğumuz sokaklar, beyaz taşlı evler, sokaklarda arıklardan ince ince akan yağmur suları.
İkinci bölümde Divan edebiyatına dalıyoruz. Gazeller, murabbalar, biz bunları öğrencilik yıllarımızda özümseyerek okuduğumuz, okuttuğumuz için, rahmetli Reşit Koltuk hocamızın sesini duyar gibi oluyoruz. Fuzuli, Baki, Nef’i, Nedim gibi şairlerin şiirlerini okuduğumuz yılları anımsıyor, aklımızda kalan bazı beyitleri mırıldanıyoruz. Nedim, bir gazelinde bakın sizi nasıl aşk ateşinde boğuyor;
“Tut ki, canım açmaya senin endamın yeter,
Bağrımı odlara yakan akşamın yeter” (Boyunun bosunun güzelliği benim aklımı aldı, sabah akşam beni aşk ateşinle yaktın, yeter artık, hep seni düşünür oldum.)
Şiir kitabının bu bölümünden Uğur Elhan Bey’in bir gazelini buraya alıyorum;
Gazel-4
Şermininden yüzü kızarmış gülün
Boynu bükük mentir ile sümbülün
Bahçesinde lale karanfil açar
Kokuları arşa çıkar fülfülün
Ne kadar kaçsa da bahtından gönül
Şikâr olur tuzağına kâkülün
Anlamaz ki ama olan ölçüden
Her nereye dönse ucu kâkülün
Elhani der: “Çok naz aşık öldürür”
Eteğine düşme aman cahilin.
Üçüncü bölümde hece ölçüsüyle yazılmış dörtlükler karşımıza çıkıyor. Şu dörtlüğü beraber okuyalım;
Yetmez olur ne bir gün
Ne de geçen bir ömür,
Eğer severse insan
Dünya cennet görünür.
Sevmeden ömür geçer mi? Bu dünyayı kendimize cennet yapabiliriz. Yaşantımızda her şeyi hoşgörüyle karşılayıp, kızmadan, sinirlenmeden çözüm bulmak doğru değil mi? İçimizde her zaman insan sevgisi olmalıdır.
“Alkışlayın” şiiriyle başlayan yergi bölümünde, güncel konulara değinilen dörtlükler, okuyunca hoşumuza gidiyor. “Talim ede ede ocak kırıldı2 yergisinde;
Feleğin tokmağı indikçe başa
Komuyor ortada ne el, ne maşa
İşçi, memur köle gibi maaşa
Talim ede ede ocak kırıldı.
Derken, haklının hakkını alamadığı bu dünyada çile çeken halkımızın acıları dile getirilmiş. Uğur Elhan Öğretmenimizin şiire ve müziğe olan tutkusu kitaptaki dizelerle ne güzel anlatılmış. Biz “Zeytin Dalı” Dergisinde ve “Kent” Gazetesi’nde yıllardan beri yazılarını ve şiirlerini görürdük. Hatta evimizin penceresine konan “Kumru” yazısını unutmam mümkün değil. Bunların unutulmaması düşüncesiyle kitap olarak sunulması, bizlere bir düşün ve heyecan veriyor. Sizlere bunları okumanızı önerirken, çocukluğumuzdaki unutulmayan adetlerimizi, göreneklerimizi geç nesillerin öğrenmesinde yarar vardır, diyorum. Uğur Elhan’ın son sözlerindeki, “Sevgili ailem” Onları çok seviyorum, sözlerine kulak verelim. Bizler de ailemizi çok seviyoruz. Mutlu olmanın yoludur bu, diye düşünüyorum.