Konuşmak ya da Susmak… Bütün Mesele Bu
Mahmut İhsan KANMAZ
“Hayatta mutlu olmak istiyorsan, bazen her şeyi duymaman gerekir” der birileri.
Bence çok doğru bir sözdür bu.
Yoksa o ne dedi, bu ne dedi, diye her denilene kafa yorarsan, sadece kendini üzmüş ve yıpratmış olursun, başka şey değil.
Milletin ağzı torba değil ki, herkes her aklına geleni söyler.
Konuşmak parayla değil yani.
Peki söyler söyler de, ne söylerler?
Doğru mudur bütün denilenler?
Değil tabi.
Onu da öngörmüş atalarımız ve ona da uygun bir kelam buyurmuşlar.
“Çok para haramsız ve çok laf da yalansız olmaz.”
Aynen öyle.
“Görmezden gelin bazen.Ses etmeyin.Cevap da vermeyin sizi üzenlere.
İnanın ki, sessizlik ve aldırmazlık, karşı tarafın sinirlerini oldukça yıpratıcı ve kimyalarını bozucu bir durumdur” demiş bir kardeşimiz…
İşte, tam da taşın gediği oturduğu bir çıkarımdır bu…
Yoksa bilinmez bir şey değildir kelam etmek. Yani, konuşmak, her konuda ahkâm kesmek…
Herkeste bir ağız ve dil olduğuna göre çok kolaydır bunu yapmak.
Ancak, her koşulda söz söylemek değil, demek istediğimiz.
Yerine ve zamanına göre ve de gerektiğinde konuşabilmek.
“Dediklerimden daha çok, aslında söyleyemediklerim vardır benim” diyen bir kişi hiç de haksız sayılmaz.
Bilinir bunlar. Gizem yoktur içinde…
Ya da, Mevlana Hazretlerinin buyurduğu gibi, bir gerçeği dile getirmek mesela…
“Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım değer mi?” şeklinde düşünmek.
Yani, can sıkıcı bir söylem içinde olanlara ve söylediklerinde doğruluk payının olmadığına inanılan kişilere karşı, tevekkülle birlikte, susma iradesini gösterebilmek gibi.
Böyle durumlarda konuşmak nafiledir.Çünkü sizin dedikleriniz, bazılarının anlamak istediği kadardır.Öyle değil mi?
Karşılaşırız bazen. Siz zarafet içinde gerektiği kadar kelam ederken, bazıları boş boş konuşup dururlar.
Üzerler sizi. Yıldırmak isterler.
En iyisi fazla muhatap olmamaktır böyleleriyle. Uzak durmak lazımdır.
İşte susmanın erdeminden bahsederken, kasıt buydu bir bakıma.
Şimdi işin bu noktasında, şunu diyebiliriz rahatlıkla.
Konuşmak hem kolay, hem zordur.
Özellikle bunun altını çizelim kalın bir çizgiyle.
Önemli olan, susarken bile çok şeyler anlatabilmektir karşı tarafa.
Belki bir bakışla, belki müstehzi bir gülümsemeyle…
Belki tevekkülle, belki de engin bir gönülle.
Bunlardır asıl, öneme haiz olanlar.
Geçtiğimiz günlerde sonsuzluğa uğurladığımız, büyük sanatçı ve gençliğimizin mütevazi değeri, İlhan İrem bunun yanıtını vermişti, hem de çok iyi bilinen, güzel bir şarkısıyla üstelik.
Biliyor musunuz, bu şarkının sözleri bile, başlı başına demek istediklerimizi veya diyemediklerimizi tam olarak toptan ifade etmekte.
“Sazlıklardan havalanan
Bir ördek gibi sesin
Ürkek, şaşkın, kararsız
Duyuyorum…
Ve sen bir gökkuşağı
kadar güzelsin.
Rengârenk ve az sonra gidecek
Görüyorum…
Ve ben yağmurlar altında
bir yolcu.
Islak, yorgun, tutkulu
Yürüyorum…
Sensiz ben yolumu bulamam
Haykırmak istiyorum.
Ama…
Konuşamıyorum, konuşamıyorum…
Konuşursam gözyaşlarım
beni boğacak.
Biliyorum…
Duyuyorum…
Görüyorum…
Ama yine de
Konuşamıyorum, konuşamıyorum…
Bu ayrılık akşamında
Sen sustuğuma bakma.
Konuşmaya gücüm yok
Beni anla…
Söyleyemediklerimi
Bak gözlerimden anla.
Her zaman yanımda kal
Hiç bırakma.”
Mekanı cennet olsun inşallah sevgili İlham İrem’in.
“Konuşmak gümüşse, sükût da altındır” denir ve böyle bilinir hep.
Bunları söylerken, her daim ve her koşulda sessizlik ve suskunluk değildir ifade edilmek istenenler.
Edilgen olmak ise hiç değil.
Sadece üzenlere ve cevap vermek istemediğimiz kişileridir sözümüz.
Hepsi de, tamamen kendi ruh sağlığımızı koruma adınadır.
Yoksa bilinir ki,”Susmak, aslında duyulmayan bir feryat gibidir.” Hatta çığlık da denebilir…
Bunları anlamak için yalnızca gözlere, dudaklara bakmak ve kalplere dokunmak yeterlidir.
Sözün kısası, durum tam da az önce şarkısının sözlerini verdiğimiz İlhan İrem’in dediği gibidir bir bakıma.
Bilsem de,
Duysam da,
Hissetsem de,
Görsem de,
Konuşamıyorum…
Anla işte beni…
Lütfen gözlerimden anla her şeyi.
Nokta…
Sağlık dileklerim ve sevgilerimle…
Hoşça kalın kıymetli arkadaşlarım.