Dolar 35,4856
Euro 36,4774
Altın 3.091,70
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 15°C
Açık
Kilis
15°C
Açık
Pts 13°C
Sal 10°C
Çar 12°C
Per 9°C

Merhum Hava Albay Nevzat Taşkın Mektupları

Merhum Hava Albay Nevzat Taşkın Mektupları
A+
A-
01.10.2016
490
ABONE OL

Nejat TAŞKIN

8 Şubat 1960/Güzelyalı

Sevgili Ağabey;

Göndermiş olduğun mektubu aldığım zaman ne kadar elem ve acı duyduğumu şu satırlar arasında anlatmama imkân yok. Bir arkadaşın cebinde unutularak ancak şu anda elimle geçen mektubunla keşke hiç karşılaşmamış olsaydım. Ben artık Tanrı’nın bir Nevzat kulu olduğuna inanmıyorum. Hele sizin gibi yaşatanlarımda olmadıktan sonra bunun ne kıymeti var.

Sevgi ağabey, sakın böyle kötümser bir havaya kendi vaziyetim için düşmüş değilim. Çünkü benim vaziyetim hiç de anladığınız manada değil. Kırık derslerim var. Fakat ahlak notum, sizin bana yazdığınız gibi 8 değil ağabey, yarın okul idaresinin alacağım kâğıdı sizlere göndereceğim. Yani buradan şunu anlayacaksınız, tehlikeli bir durumda değilim. Bu hususu bir ağabey olarak sizlerin de okul idaresine sormanız hata olmaz. Daha iyisi, hataları düzeltmek olur. Yani kıymetli ağabey benim durumumda hiçbir şey yok çalışacağım. Ve bu yılda beni bir kere daha bir merdiveni aşmış olarak göreceksiniz.

Fakat ya ondan sonrası…

Kıymetli ağabey, hayat sizi maddi yokluklarla karşılaştırdı. Kuru ekmek yerdiniz belki… Ama yediniz ve bu günlerin geçeceğine inanarak yediniz… Ve Tanrı sizleri istediğinize kavuşturdu. Ya ben! Sizden tam tersiniz maddiyat var, fakat bütün trajedileri Nevzat görerek oynanıyor. Nevzat en iyi kötülükleri evvelden bilirmişçesine onları önlemeye çalışıyor. Perdeyi bir kız kardeş açıyor ve bir yenge (ona bu vasfı çok görürüm) perdeyi kapatıyor. Daha neler olacak kim bilir. Şu anda ölümü arzuluyorum ağabey. Bu arzulayışın sonunda sizleri düşünüyorum. Hiç olmazsa yıllar sonra yarattığınız veya cemiyete kazandırdığınız bir insanın sevincini duyarsınız. Bunu size duyuracağım. Ama nasıl!…

Kıymetli ağabey, belki kafamdan çıkan bu hükümlerin şaşkınlığı içindesiniz. Fakat şaşkın olmayın…

Seyfi ağabeyimin içine düştüğü şu anki durumla ben tam iki yaz ayı mücadele ettim. Fakat şu an kendimi affedilmez kabahatli sayıyorum. Fakat benim için hayatta yalnız siz varsınız, size gelen kötülükleri ben kendime gelmiş addederim. Onları karşılamak benim boynumun borcudur. Hele bu Seyfi ağabeyime gelirse… Hayat benden bir öç bekliyordur. Ve öcümü alacağım adam da bunu bilir.

Yalnız satırlarınız benim için kifayetsiz. Onun ne olduğunu tam manasıyla anlamamış durumdayım. O kaltak elbet ki benim öcümden haberlidir. Acaba bir yuvayı yıkarken, yüzünden şaklayan tokatlarımın acısını unutmuş muydu? Unutmuş olacak fakat ona şu satırlarım arasından yemin ediyorum, bunu ona çok pahalıya ödeteceğim. Hayatta yaşamam için büyük bir ideal var benim için. Belki bu yemini kendisine ederken inanmamıştı. Ben bir ağabey ve onun mutluluğunu düşünmüştüm. Toydum, fakat mücadele ruhum vardı. Yaşım küçük olmakla beraber hayatta onun gibi bir yığın kaldırım yosmasıyla karşılaşmıştım. Ve onları gözünden tanırdım ben. Fakat aldandım. Başlayan kötü bir ihtiyatı belki halledebilirim diyordum. Fakat yapamamışım demek benim de sırrına eremediğim şeyler varmış. Gerçi şu anda suçluyum ağabey fakat hayatta benim çağımı yaşayan bir insanın, bu reaksiyonları tabidir. Bilmem Seyfi ağabeyim beni affeder mi, ama etmese onun bütün dertlerini, felaketini unutturmaya hazırım. (Fakat onun da suçlu olduğu taraflar çok)

Kıymetli ağabey; belki satırlarımla şaşırdın. Bu hikâye çok uzun ancak karşı kaşıya anlatılabilir. Satırlarımda kullandığım kelimeler için özür dilerim. Fakat ne yapayım ki şu anda yaşamasaydım daha iyiydi. Tanrı daima kötülüklerin evveliyatını bana gösteriyor. Ben Tanrı’ya ne yaptım? Tanrı benden öç mü alıyor? Niye daima beni kötülüklerle mücadele ettiriyor.

İçimin derinliklerinden gelen ıstırap en az Seyfi ağabeyim kadar. Acım sonsuz. Fakat öcüm büyük. Ne yapacağımı belemiyorum ağabey.

Sen benim en kıymetli bir dostumsun, onun için sana yazıyorum her şeyi. Sen de olmasan… Yokum sanki ben…

Gerek hayat gerek sizler bana çok şeyler öğrettiniz. Seyfi ağabeyimin üzüntülerini unutturmaya çalışın. Benim yapabileceğim bir şey varsa çekinmeyin. Yazın giden bir yıl olsun. Bun çok rica ediyorum ağabey.

Seyfi ağabeyimin üzülmesini istemiyorum. Onun ideali benim, onun üzüntüleri karşısında yapamayacağım hiçbir şey yok.

Ağabey, bu husustaki üzüntülerimi satırlarla anlatmama imkân yok. Bu hususta beni biraz daha aydınlatmanızı istiyorum. Muzaffer ağabeyimiz henüz gelmedi. Seyfi ağabeyimin ve annemlerin durumu hakkında hiçbir bilgim yok. Bir arkadaştan Kilis’te olmadıklarını öğrenmiştim.

Sizleri en kısa zamanda göreceğim. Belki bu ayın sonunda bayram münasebetiyle izin verirler. Ne yapacağımı bilemiyorum. Üzüntümün derinliğini anlamışsındır. Belki daha önce bu işi karıştırsaydım önüne geçerdik. Fakat böyle olacağını düşünemedim. Bir kötünün nelere zararı olduğu malum… Şu anda içim içime sığmadığı halde sakinim.

Kötü kötü rüyalar görüyordum zira. Seyfi ağabeyimin sıhhati iyi herhalde… Sıhhati iyi olduktan sonra üzülmesine değmez. Onun soğukkanlılığını bilirim. Hiç unutmam bir gün bu günkü meselenin ufak bir kıvılcımı çaktığı bir gündü. Onun yaptığı hareketlerle iyice gıcık olmaya başlamıştım. Her ne olursa olsun Diyarbakır’ı terk etmek istiyordum. Diyarbakır’da daha fazla kalamazdım. Tokatlarım bile kâr etmemişti ona.

Fakat Seyfi ağabeyimin beni çevirmesiyle, çocukluğa düştüğümü sandım. Yolda gelirken bana hayatı özetlemeye çalışıyordu. Seyfi ağabeyim, lafının bir yerinde, “Kadınlara sırasında tekme vurulabilir” demişti. Bu sözü kendi söylediğine göre tesellisi kendindedir.

Kıymetli ağabey; En kıymetli dostum olarak mektuplarına muhtacım. Hele şu an beni aydınlatmaya çalış.

Beni düşünmeyin, kırıklar düzelecek. Saksın çalışmayan zaafını uyandırmış olmayayım. Çocuk değilim. Fakat bana da hak vermeniz lazım. Her yıl bambaşka yerlerde okuyorum. Geçen yıl edebiyat okuyordum. Bu yıl fen talebesiyim. Dikkat ederseniz bozuk olan Fen derslerim. Fakat ben bunları da mazeret saymıyorum. Mademki bir yol seçilmiş bunda muvaffak olacağım. Ahlak! Ki en mühim olan şey, bu husus yetkililerin sizleri aydınlatmasına bıraktım. O 8’in 98 olması lazım. Böyle bin ahlak notunun da okulda kaç tane olduğunu sormanızı hakkınız ve benim aydınlanmam bakımından sevincimdir.

Muzaffer ağabeyimi bu yolda aydınlatabilmek yine size düşüyor. Onun hata kabul etmez mizacına artık tam manasıyla vasıf oldum. Onun bu husustaki kızışlarına ben istikbal yolunun bir feyz kaynağı olarak telakki ediyorum.

Üzgünüm. Üzüntümü unutmak için yazmak, doyasıya yazmak istiyorum. Kitaplarım acı acı bana bakıyor. Fakat çalışabilirsen çalış. Fakat içimden bir kuvvet çalışmalısın Nevzat diyor. Muvaffak olmaya mecbursun. Çok yazdım. Erdoğan ve Rana’yı hiç soramadım. Fakat onları üzüntüler arasında düşünmek istemiyorum. Ya minik Ümmü? Hele sen?… Şimdi gözyaşlarımın akışını görsen, ağlama davulcu amca derdin. Fakat üzülme seni kimseye muhtaç etmeyecek bir baban var. Ben varım. Ben her şeyin önünde Ümmü’yü düşüneceğim.

Şu anda kötülerden kurtulmanın sevinci var çimde. Kıymetli ağabey satırlarıma son veriyorum. Beni düşünmeyin. Acele yazın!… Ancak yazılarınız beni iyiliğe götürecek.

Erdoğan ve Rana’nın gözlerinden, senin ellerinden öper, Nermin’e selam ve sevgilerimi sunarım.

Bana güven ağabey…

Kardeşin Nevzat

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.