Meryem Ana Kilisesinden Hapishaneye
İbrahim ALİSİNANOĞLU
1918-1921 yılları arasında üç yıl süren Antep işgali sürecinde, abluka altına alınan Antep, Fransız topçusunun attığı 80 bin pare top mermisiyle harabeye dönmüş, Ermenililerin oturduğu Bey Mahallesi, Tepebaşı Mahalleleri hariç neredeyse şehirde taş üstünde taş kalmamıştır.
Düşman güçleri tarafından Türk mahallelerinde camiler yerle bir edilirken, Ermenilerin yoğunlukla oturdukları mahallerdeki kiliseler fazla zarar görmezler.
Zarar görmeyen kiliselerden biri de Meryem Ana Kilisesidir.
25 Aralık 1921’den sonra, Antep harbinin nihayetinde şehirde yaşayan Ermenilerin Fransız işgal kuvvetleriyle birlikte şehri terk etmelerinin ardından, Meryem Ana kilisesi uzun yıllar boş kalır ve hizmet vermez.
Cumhuriyetin ilanını müteakip Gaziantepli kendi yaralarını sarmak, viraneye dönen şehri tekrar yaşanabilir hale getirmek için hummalı bir çalışma başlatır.
İşte o tarihlerde şehirde ve yörede suç işleyen tutkulu ve hükümlülerin aldıkları cezayı geçirebilecekleri yeterli büyüklükte bir hapishane de yoktur.
1930 yılında Gaziantep Valiliğinin talebi üzerine hazineye ait olan ve âtıl duran; “Gaziantep merkez Tepebaşı Mah. 3 Pafta, 101 Ada, 2 Parselde kayıtlı olan; 2281,13 metrekare yüz ölçümüne sahip hazine adına kayıtlı; “eski Meryem Ana Kilisesi Adalet Bakanlığına, Ceza ve Tevkif Evi olarak kullanımına terk edilir.
1930 yılında Kilise binası içinde hükümlülerin kalabilecekleri bölümler teşkil edilirken, kilise çevresinde harabe duvarlar onarılır, yükseltilir, sokağa açılan pencerelere tel, demir mazgallarla güvenlikli hale getirilir.
Binanın iç ve dışında kilisenin mimarisine zarar verecek, aslını ortadan kaldıracak herhangi bir işlem yapılmaz.
Kilisede gerekli tadilatlar yapıldıktan sonra; “için de bine yakın mahkûm ve mevkufu barındıran, iki büyük koğuştan ibaret “cezaevi haline getirilir.
Ayrıca Hapishane içinde idare bölümleri yanında bir de mahkûmların ihtiyaçlarını giderecek dükkân açılır.
7 Haziran 1934 Gaziantep Gazetesinde bu dükkânın ihaleye verilmesi için ilana çıkılır.
İlanda; “Daimî Encümenden Hapishane binası dâhilindeki İdarei Hususiyeye ait bir bap dükkân icara verilecektir. Talipliler 25-6 934 pazartesi günü saat 10 da teminatlar ile birlikte Vilayet Encümeni kalemine müracaatları ilan olunur” denerek duyurusu yapılır.
Hapishane fiziki yapısı itibarıyla cezaevine uygun olmadığı gibi cezaevi içindeki tutuklu ve hükümlülerin istenmeyen olumsuzluklara zemin hazırlayacak bir yapıdadır.
Hapishanenin resmi bir idari yapısı olmasına rağmen, cezaevi içinde hükümlü ve tutuklular arasında ayrı bir yapılanma söz konusudur.
“Koğuş çavuşları birer derebeyi imişler. Koğuşlarına gelen gerek fukara gerek zengin ağzını açamazmış, evinden yemek gelmezse, evden neden yemek gelmiyor diye darılırlarmış. Ayıca da haftada kaç lira takdir ederse koğuş çavuşu onu alırmış.
Hapishane Antepli, köylü pekmezci, Kilisli, Nizipli gibi parçalara ayrılmış, bunlardan bir tanesi aşağı inip helâya gidecek olursa birkaç tanesi birden ellerinde bıçak öyle inerlermiş.
Bir yüz birli ile bir müebbet beraber gezerken, yanlarına bir on senelik veya beş senelik yakın olamazlarmış. Derhal bıçaklar çekilir, vuruş başlarmış.
Hele altı aylıkların hiç gezme hakkı yokmuş. Vay mı ki bir altı aylık veya bir senelik mahkûm insin de avluda gezsin! Bunlara imkân ve ihtimal yokmuş. Her koğuş çavuşunun bir postu varmış, içerde yani koğuşta. Postu serer zarlar attırır, esrar nargileleri takırdarmış.
Kimse kimsenin koğuşuna gidip gezmezmiş. Koğuşta birisi bir terbiyesizlik yaparsa hemen koğuş çavuşu onu yıkar, falakayı ayağına takar, kanatıncaya kadar dövermiş. Kapıdan bakan gardiyan ise, ne yapıyorsunuz diye sorarsa onlarda,” terbiye veriyoruz “derler ve işi görmezden gelirlermiş.
İçeride kumar oynayanlardan para zar tutulur, dışarı müdüriyete verilir ama müdür içeriye girer; “Öp babayın elini “der ve tutulan para ve üstelikte koğuştan toplanan birkaç kuruşta avucuna sıkıştırılır, O da içeriye girdiğine ve gireceğine pişman olur ve meselede bu suretle kapatılır gidermiş. İçerde bıçak, kama gibi aleti carihadan başka rakı ve esrarda gırıla gidermiş. “
Hapishanede hijyen yeteri kadar sağlanmadığı için sık sık salgın hastalıklarla karşılaşılırken, bunun ortadan kaldırması için de sık sık “Hapishanede umumi temizlik” yapılırmış.
Hatta Şubat 1935 de “hapishanede çıkan lekeli humma vakası üzerine Vilâyet Sıhhat Meclisince hapishanede umumi ve köklü temizlik yapmak için de hapishane boşaltılmış…
“Hafif cezalı mahpuslar Boyacı camiine kaldırılmış ve bütün mahpusların temizlenmesi için üç hamam ayrılmıştır. Mahpuslar bu hamamlarda yıkanmakta, tıraş edilmekte ve elbiseleri ütüden geçirilmektedir. Hapishanenin koğuşları da temizlenip, çarpılmakta ve fenni tahriratı yapılmıştır.
Bina gerçek manada hapsine kullanımına uygun olmadığı için hapisten kaçma vakalarına da sıkça rastlanır. Bu kaçışlar içinde en önemlisi ve uzun yıllar halkın hafızasında kalan ise ;“ 13-14 Son teşrin (kasım) 1937 pazar gecesi şiddetli fırtına sırasında hapishane duvarını delmek suretiyle kaçanlardır.”
İdam mahkûmlarından “Bostancı Osman, Arzaplı Hasan, Lohanlı Mehmet Ali, Zambırlı Abdullah cümle kapısının solunda münferit bir odada, Halepli Abdo ise bu Odanın garbında hapishane dershanesinin içinde kapalı bir mağarada tek olarak bulunuyorlardı. Osman ve arkadaşları dershane ile kendi odaları arasındaki bir metre kalınlığındaki duvarı delerek dershaneye geçmişler. Burada Abdo’nun odasını açarak, onu da beraber aldıktan sonra dershaneden yukarı doğru çıkan merdivenin sağındaki duvarı delmişler, buradan Ermenilerce silah gizlenmiş bir mağaraya geçmişler, mağaradan da sokak duvarını delip” kaçmışlardır.
Kaçaklardan “Bostancı Osman ve Arzaplı Hasan izlerini kaybettirirler. Diğerleri uzun takip sonunda yakalanır cezaları infaz edilir.
Zaman içinde “Hiçbir suretle hapishane ittihazına elverişli olmayan bu bina mahkûm ve mevkuf adedinin fazlalığından dolayı büsbütün oturulamaz bir hale gelir.”
Bunun üzerine 1941 yılında “Cezaevi dahilindeki iç tamirat ile, su tesisatının olsun temini için Müddei umumi muavini Kemal Kınoğlu tarafından yaptırılan keşif evrakı Adliye vekaletine gönderilir.”
Bilirkişinin talep ettiği tadilatlar yanında, “Adliye vekâletince şehrimizde bir hapishane binası inşası tekerrür etmiş ve bunun tahsisatı, projesi gelerek binanın inşaatı münakasaya konulur.”
Ancak” dünya harbi yüzünden inşaat malzemesi Fiatlarının artmış bulunması bu inşaata talip çıkmamasına sebep olmuştur. Malzeme fiyatlarının rayice göre artırılması ve plânda görülen bazı noksanların ikmali için dosya vekâlete gönderilir.”
“Adliye vekâleti proje ve fiyatlarda istenilen tadilâtı kabul eder.”
Hazineye ait olan ve geçici olarak Cezaevi hizmeti sürdürülen kilise binası; “Maliye bakanlığınca 24.8.1945 tarih 31/37-25/14931 sayılı emirleriyle” adalet bakanlığına (Ceza ve Tevkif Evi Gen Md.) Resmen tahsis edilir.
Gaziantep’e yeni bir ceza evi yapılması uzun yıllar gündemde kalmasına rağmen yeni hapishane binası bir türlü yapılamaz.
Ancak daha sonraki yıllarda alınan bir kararla inşası gerçekleştirilen Gaziantep yeni E tipi ceza evi 1980 de hizmete girer ve hapishane olarak kullanılan Meryem ana kilisesi boşaltılır.
1984 yılında da Sayın Ali Bilenin de başında olduğu “Kurtuluş Camisi ve Külliyesi Yapma ve Yaşatma Derneğinin” önderliğinde eski hapishane yeni Kurtuluş Camisi olarak ibadete açılır ve hizmet vermeye başlar.
6 Şubat 2023 depreminde sonradan ilave edilen minaresi ve cami kubbesinin çökmesi üzerine ibadete kapatılmış, tadilat işlemlerine başlanmıştır.
Bir sonraki yazımda da hapishaneden Kurtuluş Camiine olan süreç anlatılacaktır.
Fotoğraf: İ.Alisinanoğlu arşivi. Bostancı Osman 1936. Gaziantep Cezaevi