Mülteci mi Dedin? Yok Canım Evciler!… (Allah Korusun Kilis’i)

Sabahattin YARAR
Mültecilerle ilgili düşüncelerimi dile getirmek isterken, bilgisayarımdan aldığım bombalama haberleri, olmayan moralimi daha diplere doğru iteledi. Bir bilmece gibi olan Suriye sorunu ne zaman çözüme kavuşacak da, Kilis’le birlikte herkes, ne zaman huzurlu günlere dönecek. İki füzenin daha şehir merkezleri gözetilerek atılmış olması, kasıtlı bir kışkırtmanın göstergesidir. Misliyle karşılık, ama çözüm getirmiyor. Tanrı, küçük hasarlarla insanlarımızı koruyor şükürler olsun. Yine geçmiş olsun dileklerimizi sunmaktan öte yapabilecek bir şey bulamamanın çaresizliğini yaşıyoruz.
Yoğun bir nüfus patlamasının rahatsızlığında yaşam mücadelesi veren Kilis’in, gittikçe aratacak sorunlarla karşı karşıya olduğunu düşünüyorum… Hayırlısı olur inşallah…
Hiç içime sinmeyen bir parasal anlaşma ile, Avrupa topraklarına kadar ulaşmış, mülteci veya sığınmacıların Türkiye’ye iadeleri başladı. İçlerinde Suriyelilerin yanında, Afgan, Pakistan, Hindu vatandaşlarının da bulunduğu bu insanları neden biz kabulleniyoruz? Avrupalı dostlarımızın, ülkelerine kadar gelen bu insanları, kabul etmiyorlarsa, kendi ülkelerine sınır dışı etmesi gerekmez mi? Neden Türkiye’ye iade ediyorlar? Kolayı bu da ondan… Hem parası verilmiş bir hizmet (!) satın almış oluyorlar. Karşılığında alacaklarını kendileri seçecek, işe yaramayanlar yine Türkiye’de kalacak… Muhalefetin (CHP), önerisine katılıyorum tüm gönlümce: Biz verelim 3 milyar üro, sizlerde kalsın mülteciler sayın Avrupa!… Ama sıkça kandırılan birilerini bulmuşsunuz işte, siz de yaptınız işinizi!…
Irkdaş, soydaş, dindaş, petrol zengini bazı ülkeler tek bir mülteciyi ülkelerine kabul etmezken, sınırlarını ardına kadar açan Türkiye bir iyilik ve yardımseverlik meleği oluverdi. Düşüncesizce, bir kontrol veya denetim olmadan, ülke Suriyeli kardeşlerimizle doldu. Şimdilik ağır aksak yürüyen durum, bu insanların, çevreye alışmaları ve ürkeklikleri geçtikçe çok daha ciddi sorunlara gebedir.
Sosyal yaşam, alışkanlıklar, kültür, davranış, gelenek, görenekler, çalışma izinleri, işsizlik, hepsinden önemlisi ahlak çöküntüsü gibi sorunlar gittikçe derinleşecektir. Bizim toplumumuz yeni bir kültür çatışması ile karşı karşıya kalacaktır. Bu bağlamda aile yaşantımız bile sorunlarla karşı karşıyadır. İkinci, üçüncü hanım sayılarının çoğalması bunun göstergesidir.
İşsizlik, hastane hizmetlerinin yoğunluğu, esnafın sorunları, şehir hizmetlerinin aksaklığı, iş bulma, çalışma koşullarının zorlamaları toplumsal birikimlere neden olmaktadır.
Avrupa’dan iade edilen sığınmacıların yaptıkları gösterilerde, Türkiye’yi kötülemeleri, “NO TURKEY” afişleri taşımaları da ayrı bir incitici durumdur. Savaş denilen vahşi uygulamadan kaçan, canlarını, namuslarını koruma kaygısıyla, hiçbir sorun yaşamadan, Türkiye’yE kabul edilen, yardım gören insanların bu nankörlükleri de ayrıca değerlendirilecek bir olaydır. Kimse sizi “dibi yeşilli mumla” davet etmedi. Beğenmediğiniz ülkeye girerken sevinçten uçuyordunuz. Şimdi bizi beğenmiyorsunuz öyle mi? Mülteci nüfusun % 50’den fazlasını 20 ve üzeri yaşlar oluşturuyor. Ülkeleri için savaşacak yerde kaçarak ülke değiştirenlere söyleyecek laf bulunmaz…
Bence zaman geçmiş değildir. Avrupa’dan mülteci kampı olmak(!) niçin alacağımız ürolarla, Arap dostlarımızın (!) yapacakları yardımlarla, Birleşmiş Milletlerin yardımları ile KONYA OVASINA ve GÜNEYDOĞUNUN boş uygun alanlarına, büyük kamplar kurup, tüm mültecileri buralarda toplayalım. Çünkü bu iş uzun süreceğe benziyor. Buralarda yaşamlarını sağlayıp, zamanı gelince de ülkelerine gönderelim. Böylece ileride olması olası birçok olayın önlenmesi sağlanmış olur. Ülkenin tüm kent ve köylerine dağılan bu insanlar da rahata kavuşmuş olurlar. Bölgelerinde Suriyeli kampı istemeyen halkımız da tedirginlikten kurtulmuş olur.
Şaka olsun diye önermedim bu fikri. Ciddi ciddi düşünseniz diyorum. Gelecek için çok yararlı olur…
Yeniden buluşalım…