Müteşâbih Ayetler Hakkında
Uğur KEPEKÇİ
Yüce Allah Peygamberleri vasıtasıyla kullarına gönderdiği ilahi kitapların içerisindeki ayetleri muhkem ve müteşâbih olarak iki sınıfta toplamıştır.
“Müteşâbih” kelimesi: “Benzeşen, ayırt edilmesi zor olacak şekilde birbirine benzeyen” demektir. Terim olarak mana yönünden birden fazla ihtimal taşıdığından anlaşılmasında güçlük bulunan lafız veya sözü ifade eder. Müteşâbih ayette yer alan bir lafız konumuna göre başka ayetlerde farklı manalara gelebilir, ancak her birinin kastedilebilir olması açısından anlamlar birbirine benzer, bundan dolayı hangi mananın kastedildiği açıkça bilinemez.” (İslam Ansiklopedisi)
Muhkem kelimesi: Müşabihin zıddı ve anlamı açık, yoruma dahi kapalı olan hükümler anlamına gelir.
Kur’an-ı Kerimde yüce Allah ayetlerini muhkem ve müteşâbih olarak neden iki kısımda gönderdiğini yine Kur’an’da Al-i İmran 7. Ayette beyan etmekte arkasından gelen 8. Ayette de müteşâbih ayetlerin sırrını anlayanlar müjdelenmektedir.
7. “Sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab’ın esasıdır. Diğerleri de müşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih ayetlerin peşine düşerler. Hâlbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.”
8. “(Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.”
Hz. Ademden bu deme bu demden kıyamete kadar insanların ilahi beyanları kendi nefislerindeki hastalıkların yansıması olarak algılaması ve yorumlaması sayesinde dün de bugün de yarın da sapık fırkalar oluşacak ilahi yolculuğun dalgakıranları olacaktır.
Kur’an’ın, Hadislerin, Ehl-i Beyt imamlarının ve Kâmil insanların sözlerindeki müteşâbih nükteyi kavrayamayanların düştüğü durum bundan farklı değildir.
Yaratılıştan bu yana kulluktaki temel ölçüler kesintiye uğramadan devam etmektedir. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerin Fıkh-ı Ekber eserini okumuştum. Orada dikkatimi çeken bir husus şuydu. Eserde kendine sorulan sorulara cevap veriyor ve sonunda (Allah-u Âlem) yazıyor. Yani “doğrusunu Allah bilir” diyor. Mezhep imamı olan zat bence doğru olan bu ama en doğru olanı “Allah bilir” diyor.
İlimden irfandan nasibi olmayanlar çok rahatlıkla en doğru benim tespitim diyebiliyor.
Abdulkadir Geylani Hazretlerine sorumuşlar “en büyük keramet nedir” diye o da “en büyük keramet istikamettir” demiş.
Herkes kendi istikametini sorgular, samimiyetle yol bulmaya çalışırsa, müteşâbih yorumları bir kenara bırakıp muhkem olanlarla amel ederse; inanıyorum ki Rabbim onları koruyacak ve yolunu açacaktır.
Fatiha suresindeki şu dua ayetiyle makalemizi bitirirken bütün dostlara da bu duayı tavsiye ederim:
“(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize doğru yolu göster.” (Fatiha/5-6)