Ne Zaman Hesap Soracaksınız?

Alaiddin ÖZKAR
Ülkemizde, gün geçmiyor ki, ülkemizde bir yolsuzluk olayı konuşulmasın, ihaleye fesat karıştırma,evrakta sahtecilik,adam kayırma,rutin işlerden oldu. Ülke adeta resmen talan ediliyor.
İktidar belediyelerinin, geçmiş dönemlerdeki yaptıkları tüm yolsuzlukları, mevcut muhalefet belediye başkanları, soruşturulması için dosyalar halinde yetkililere verdiklerini anlatıyorlar.
Bir yandan organize suç örgütü liderinin birçok olayın faillerini isim isim anlatıyor, diğer yandan Yüce Divan’a gönderilemeyen eski bir Bakan ise, geçmiş zamanda yapılanlarla ilgili açıklanan tapelerin kendisine ait olduğu, yazılanların tamamının doğru olduğunu anlatıyor.
Anlatıyorlar anlatmasına ama ortada ne hukuk var, nede hesap soracak yürekli bir yetkili.
Oysa geçmişte böylemi idi. 4 Eylül 2021Sivas kongresinin 102.yıl dönümü. Sefaletin, yokluğun parasızlığın zirve yaptığı o dönemde bile, sağdan-soldan toplanan üç beş kuruşun hesabının nasıl tutulduğunu olayın şahitlerinden dinleyelim.
Sivas Lisesi hocası Şükrü Elçin hatıratında bakın neler anlatıyor:
“1939’da Sivas Lisesinde hocalığa başladığım günlerde herkesin sevdiği, saydığı, orta boyda çocuk yüzlü, mahcup tabiatlı, ağzın da piposu iddiasız bir adam vardı. Sivas müftüsünün bana anlattığına göre çok cesur olan bu adamın adı Hacı Derviş’ti. Hacı Derviş, lisenin idare işlerinde vazifeli küçük bir memurdu. Lise müdürü Faik Dranas, bir gün, “Hacı Bey Kongre’de Atatürk’ün hizmetin de bulunmuştur, birçok müşahedeleri var, rica edin, size bir iki hatırasını anlatsın” dedi.
Bir gece lisenin öğretmenler odasında Hacı Bey Atatürk’ün hizmetine nasıl girdiğini hemen hemen aşağıdaki sözlerle şöyle hikâye etti:
Atatürk Sivas’a gelince Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İkinci Başkanı Rasim Başaran Bey’e, Bana hizmet edecek bir adam bul, demiş. Reis beni uygun görmüş. Çağırdılar. Liseye geldim. Paşa müdür odasında çalışıyormuş. Kapıyı vurdum, sert, ince madenî bir ses duyunca odaya heyecanla daldım. Reisin gönderdiğini söyledim.
Paşa, uzun uzun bana baktı. “Benimle çalışır mısın?” diye sordu. Bir hafta mühlet istedim. Bunun üzerine, “Memleketin bir hafta düşünmeğe vakti yok, yarın kararını bildir” dedi. Odadan çıktım. Allah inandırsın, adeta büyülenmiştim. Geriye döndüm. Kapıyı vurmadan açtım. “Gabul Paşam” cevabını verdim.
Atatürk memnun olmuş, ben de mahcubiyetten biraz kurtulmuştum. Atatürk pantolonunun cebinden örme bir para kesesi çıkardı. Bütün paraları önündeki masanın üstüne döktü, “Al bunları çarşıya git, bana çok büyük bir hesap defteri al, gel” dedi. Ben acele çarşıya gittim. Dükkân dükkân dolaştım; sonunda Balkan Harbi’nde bir manifaturacının İstanbul’dan getirip kullanamadığı defter ile liseye döndüm.
Gazi, yarından itibaren bütün masrafları, kuruşu kuruşuna bu deftere yaz emrini verdi. Heyecanım geçmişti, “Paşam, bu hengâmede senden kim hesap sorabilir” deyince, “Çocuk, bir gün gelir, millet benden de başkasından da tek-tek hesap sorar” şeklinde konuştu.
Ne dersiniz ey Türk milleti? Siz ne zaman hesap soracaksınız?