Nebe Suresinin Hatırlattıkları
Uğur KEPEKÇİ
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’le (a.s.) birlikte dünya sahnesine çıkan insanlık ailesi kurallara uyduğu kadar huzur, uymadığı kadar da bela ve musibetle karşı karşıya kalmıştır. Bu süreç kıyamete kadar böyle inişli-çıkışlı, kavgalı-barışlı devam edecek, sonunda da Allah’ın vaat ettiği kıyametle dünya hayatı sonlanacaktır. Ahiret hayatında da herkes yaptığı gizli-açık her şeyden hesaba çekilecektir. Daha sonra da herkes hak etiğini bulacaktır.
Ahiret hayatına ve öldükten sonra dirilmeye inanmayanların ya da şüphe duyanların olacağını bilen yüce Allah, Ahiret hayatı ile alakalı Nebe suresinde ikazlarda bulunmuştur.
Nebe Suresini okumanın fazileti hakkında Peygamberimiz (s.a.a.) şöyle buyurur: “İkindi namazından sonra Nebe Suresini okuyan kimsenin Allah (c.c.) kıyamet azabını hafifletir.”
Nebe suresinin ikindi namazlarından sonra okunmasının fazileti insanı bu sureyi okumaya teşvik etmektedir.
Yeri gelmişken bir hatırlatma yapalım. Kur’an’ı Kerim hem okunmak hem dinlemek hem anlaşılmak hem yaşanmak üzere bir bütün olarak indirildiğine göre biri var biri yok diye inkâr mantığından kurtulmak lazımdır. Bilgi eksikliğinden kaynaklanan “Kur’an’ın anlamını bilmeden okumanın ne ölüye ne diriye faydası yoktur gibi ifadeler sakıncalı ifadelerdir. Ölüye ya da diriye Kur’an okuyanlar da nasibince nasiptar olurlar.
Meseleye açıklık getiren ilahiyatçı yazar çok değerli Müslim Karabacak Hocamız şöyle diyor: “Biz ölüye Kur’an okumuyor ona vaaz vermiyoruz. Biz; ‘Kur’an’ın her harfine 10 hasene/sevap var’ buyuran bizim Peygamberimizin (s.a.a.) sözünü esas alıyor; 123 (bir görüş 113) harf olan Fatiha suresini okuyoruz ve 123X10=1230 haseneyi/sevabı o ölünün ruhuna hibe ediyoruz.” Bunda bir sakınca mı var?”
Demek ki “Kur’an okumanın Kur’an dinlemenin faziletini yok saymadan esas olan onu anlamaktır ve yaşamaktır demek daha uygun bir ifadedir.”
“Nebe’ “önemli haber” demektir. Okuduğumuz tefsirlerden derlediğimiz bilgilere göre bu surede Nebe “kıyamet haberi” anlamında kullanılmıştır.
Nebe suresine baktığımız zaman verilen mesajlar çok kapsamlı görünüyor. Dünyanın yaratılış amacı, insandan istenen sorumluluklar, cehennemliklere verilecek cezalar, cennetliklere sunulacak mükâfatlar, peş peşe sıralanmış; akıl sahipleri için mükemmel bir uyarı sistematiği mevcuttur. Gerçekten bu suresi anlamaya çalışarak her gün bir defa gözden geçirsek, gönül ve akıl planında önemli mesafeler alacağımıza inanıyorum. Her bir ayetin içerdiği anlam ve ikaz ayrı bir lezzette ama şu ayetler beni çok etkilemektedir.
“O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O, Rahmandır. O gün insanlar O’na karşı konuşmaya yetkili değillerdir. Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman’ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler. İşte o, kesin olarak gelecek gündür. O halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun. Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkârcı kişi: “Keşke toprak olsaydım!” diyecektir.” (Nebe/37-40)
Yarın huzuru mahşerde “Keşke toprak olsaydım” dememek için “dileyen Rabbine varan bir yol tutsun” uyarısına kulak vermeliyiz. Bu yol herkesin kafasından uydurduğu bir yol değil Kur’an’da “sıratı müstakim” diye adlandırılan Rabbimizin tarif ettiği yoldur.
Yunus Emre’nin ifadesiyle yazımıza son verelim: “Yol odur ki doğru vara/ Göz odur ki Hakk’ı göre / Er odur alçakta dura / Yüceden bakan göz değil.”