Dolar 35,5977
Euro 37,0114
Altın 3.116,04
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 13°C
Açık
Kilis
13°C
Açık
Sal 11°C
Çar 6°C
Per 9°C
Cum 12°C

Nişan…

Nişan…
A+
A-
06.10.2018
641
ABONE OL

Mahmut KANMAZ

 

Yeniden birlikte olmanın sevincini duyuyor, bu vesileyle herkese, Ege’nin incisi Bodrum’dan selam ve sevgilerimi gönderiyorum değerli dostlarım.
Dün anımsayacaksınız, en son “Tombiko”da kalmış ve orada, hayatımızın şarkısını bulup, mutluluktan ayağımız yerden kesilmişti adeta…
Bugün ise, devamında gelişen olayları ve mutlu sona giden zorlu süreci sizlerle birlikte hatırlamaya çalışacağım.
Evlilik yolundaki ilk ve en büyük engeli çok şükür aşmıştık. Ama iş bununla bitmiyordu. Aileleri de bu sevgiye inandırmak gerekiyordu. İlk duyan benimkiler oldu. Ben bir ara Kadirli’ye gittiğimde, anneme anlattım her şeyi.

“Ben bunu istiyorum anne” dedim. Rahmetli annem, “Oğlum, iyi düşündün mü? Birbirinizi iyi tanıyor musunuz? Biraz acele etmiyor musunuz?” falan gibi şeyler söylüyor. Ben, “Merak etme anne! Bak gördüğünde sen de bana hak vereceksin. Çok iyi biri… Vicdanlı ve çok merhametli bir kız… Hem, pek de güzel…”
Annem o zaman, “Hayırlısı, sen madem bu kadar iyi diyorsun ve istiyorsun, ben ne diyeyim sana… Babana da soralım” dedi. Hacı Yusuf Baba da Allah rahmet etsin, “Tamam o zaman, sen bilirsin. Herhalde ölçüp biçmişsindir, Allah nasip etmişse olur inşallah” dedi.
Benim tarafta sorun yoktu. Ben gönül rahatlığıyla döndüm Ankara’ya…
Gönül’e müjdeyi verdim hemen: “Anneme seni uzun uzun anlattım, o da görmeden sevdi seni. Yani anlayacağın sen görülmeden sevilen bir insansın” dedim. Kaderin garip cilvesine bakın ki, yıllar yıllar sonra, TRT tarafından bana verilen bir ödülde de bu ifadeler vardı: “…….. Sözün büyüsüne inanan, görmeden seven, görülmeden sevilen büyük ustaya saygılarımla…” İşte aynen Gönül de bu durumdaydı… Hoş bir tevafuk olmuştu.
Peki, ya diğer tarafta durum nasıldı? Doğrusu bizi biraz uğraştırmadı değil hani. Gerçi onlar da haklılar. Zira yeni bir ev almışlar borç harç… Daha oh bile diyemeden, Gönül çıkmış sahneye. Annesine, “Ya çok iyi bir çocuk, bana çok değer veriyor, ben de beğeniyorum onu… (Henüz o zamanlar, dolu dolu ben de onu seviyorum gibi şeylerin söylenmesi, pek kolay bir şey değildi. Sizler de kabul edersiniz sanırım.) Ailede anne dominant, her şeye o karar veriyor. Baba, daha sakin ve onaylayıcı pozisyonunda… Onlar da beni görmediler. Bir türlü cesaret edip de gidemiyoruz ki… Ben Gönül’e bıraktım her şeyi. O kendi çabasıyla sorunu çözme derdinde. Ama iknada bayağı zorlandığı belli… Zamanla beni çok iyi tanıtmış onlara.
Hâlbuki biz birbirimizi çok seviyoruz. Aynı kurumda çalıştığımız için her gün ve her saat birlikteyiz. Birbirimizi iyice tanımaya çalışıyoruz günbegün…
Hani, “Gülüşünü seversin, sesini seversin, gözlerini ve sözlerini seversin, uzun lafın kısası, onun yüreğinde duruşunu seversin” ya, işte biz de bu söze koşut, böylesine büyük bir sevginin, fazla zaman geçirmeden, hemencecik oluvermesini istiyorduk. Belki de biraz fazla mı aceleci davranıyorduk, gerçekten bilemiyorum sevgili arkadaşlarım.

Neyse Gönül aileyi ikna etmeyi başardı sonunda. Biz tanıştıktan tamı tamına 8 ay sonra, kız istenmesi ve aile arasında yüzük takılması noktasına gelmiştik.
O kadar sevinçliyiz ve o kadar mutluyuz ki, ayaklarımız adeta yerden kesilmiş gibiydi… Tabi bu arada, aile de doktor onayı için gidiyorlar, Prof. Dr. Mehmet Özdemir’e Gönül’le birlikte. Allah rahmet etsin Hocamız, onlara bir açık vermiyor. Yani bunlar bana daha önce gelmişlerdi falan demiyor. Dedim ya size, çok babacan ve halden anlayan bir insandı o… Boşuna sevmedik onu. Özellikle Gönül.
Doktorumuz aynı şeyleri onlara da söylüyor. Onlar da rahatlıyorlar ve mutlu oluyorlar haliyle. Ne de olsa anne, baba…
Engelleri birer birer aşıyorduk. Bu arada sevgimiz de giderek daha da büyüyordu sanki. O sıralar, eğer bize sorsalardı, “Cennet nerededir?” diye, tereddütsüz, “sevgiyle gülen gözlerimizde, güzel sözlerimizde ve mutlulukla parlayan yüzlerimizde ve en önemlisi de sevgi dolu yüreklerimizde” derdik kesin.
Nihayet 10 Aralık 1977 tarihinde, belki de bir ilk olarak, hem tanışma, hem isteme, hem söz, hem yüzük takma ve hem de, “Nişan” töreni, aynı anda ve aynı gece olacaktı. Bir de Gönül’ün doğum günü olan 11 Aralık’tan sadece 1 gün önce. Hazırlıklara başlandı. Tatlı bir koşuşturma, son sürat ilerliyordu.
Ben hemen gidip annemi Kadirli’den alıp geldim. Rahmetli Hacı Yusuf Baba çok mutaassıp bir kişiydi. Başka bir şey için olsa, kesinlikle izin vermeyeceği, annemin gönderilmesi olayına, durumun önemine binaen ses çıkarmadı. Yoksa rahmetli Kifayet annem, ömrü boyunca Kadirli ve Kilis arasında kalmış, farklı yerleri hiç görmemişti. Bu bir ilk olacaktı…
Biz annem, Ankara’daki üvey abim ve birkaç Ankara’daki Kilisli akrabalarımla birlikte, Gönül’lerin evine gittik. Onlar tarafında da iki dayı ve birkaç akraba derken, neredeyse 25-30 kişi olmuştuk.
Evde olacağı için, çok yakın akrabalar çağrılmıştı yalnızca. (Üzgünüm, aynı şeyi söyleyeceğim ama o geceyle ilgili fotoğraflar yanımda yoklar. Kadirli’deler.)
Bari ben sözle anlatayım, sizler canlandırın artık. Gönül’de uzun saten kumaştan, yavruağzı, narçiçeği rengi arası tüllü, etek kısmı geniş bir tuvalet… (İnanın, çok zorlanıyorum çünkü bu gibi detaylar hiç de ilgi alanıma girmeyen şeyler aslında. Yani renklerin adını bile doğru dürüst bilemem. Hele hele kumaşın cinsini hiç… Onu da Gönül’den duyduğum için biliyorum..) Benim üzerimde, klasik siyah takım elbise. Gömlek ve kravat… Bir de o yılların olmazsa olmazı bıyı..
Yüzüklerimiz takıldı, yani nişanımız yapıldı desek, daha doğru olur.
O gece hepimiz çok mutluyuz. Tabi en çok da Gönül’le ben…
O kadar mücadele ve koşturmaca sonunda muradımıza ermiş gibiydik sanki.
Büyük bir rahatlama ve dinginlik çökmüştü üstümüze. Ama işlerimiz henüz bitmemişti daha. Yapılacak işler çoktu.
Onu da bir sonraki yazımıza bırakalım dilerseniz. Bugünlük bu kadar yeter diyelim ve sizlere veda edelim.
Tekrar birlikte oluncaya kadar yüzünüzden gülücük ve tebessüm, yüreğinizden sevgi ve coşku hiç ama hiç eksik olmasın.
Sağlıcakla kalın değerli dostlarım.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.