Nurun Hariciye Vekili Salih Özcan

Mehmet Cemal ÇİFTÇİGÜZELİ
Orta mektep ikide (1958) Türkçe öğretmenimizin verdiği Namık Kemal’in hayatını yazmak için kitap arıyordum. Kilis’te bulamayınca Gaziantep’te Dayım Dr. Alaattin Demircan’a gitmiştim. Kitapçıları dolaşmaya başladım.
Şehitler abidesi ile Maarif yol çatı arasındaki İrfan Pazarı’nda Vasfi Mahir Kocatürk’ün Namık Kemal adlı bir kitabını hemen aldım. Bu eseri bana İrfan Pazarı’nın sahibi Abdülbaki Özsimitçi hem tavsiye etmiş, hem de bulmuştu. Çok sevindim. Beni oturttu. Çay söyledi. Sonra Nazım Gökçek, Fevzi Tanrıverdi, Mehmet Kaya, Hasan Ali Demirdüzen ve Necmettin Şahiner dâhil Gaziantep Lisesi’nde okuyan akranlarımla tanıştırdı. Hediye olarak İhlâs Risalesi verdi. Küçük boy ve az sahifeli bir kitaptı. Sonra Hilal Dergisi’ni gördüm burada. Aldım. Mehmet Akif Ersoy’un bir şiiri kapak yapılmıştı. Sevinerek okudum ve takip etmeye başladım Hilal’i. Serdengeçti gibi ne zaman nerede çıkacağı belli olmayan bir mecmua değildi. İsmail Hami Danişment, Hasan Basri Çantay, Ali Ulvi Kurucu yazıyor, Muhammet İkbal’in görüşleri yayınlanıyordu. Bu dergiyi sevmiştim.
Salih Özcan’a gelince “Siyonizmin Gayeleri” isimli kitabını kendisinden önce tanıdım. Hilal Dergisi ve Yayınları daha sonra bizim nesil üzerinde önemli bir fikri atılım gerçekleştirdi. Özellikle Pakistanlı âlim, Salih Özcan’ın dostu Mevdudi bunların başında gelir. Hilal Yayınları arasında ilk okuduğum bir başka kitap da İbrahim Minnetoğlu’nun Vagon Penceresinden adlı seyahat kitabıdır. Muhittin Arabî’nin Mektubatı’nı da ekleyebilirim bu listeye. Pakistanlı müellif Meryem Cemile’nin Materyalizm Karşısında İslam adlı eserini de hatırlatmam gerekir. Hilal Yayınları 239 kitap neşretti yayın hayatı boyunca.
SEYYİTLİĞİ TASDİK EDİLİYOR
İstanbul’a liseyi okumak için gittiğimde ilk tanıştığım insanlardan biri de Fikir Yayınları Sahibi Nihat Armağan ile İhya Yayınlarının Sahibi İsmail Kazdal oldu. Her ikisi de Hilal Dergisi’ne katkı veriyordu. Hilal dini içerikli dergi gibi görünse de sanat, kültür ve dünyadaki gelişmelerin yorum ve haberlerine de yer verebiliyordu. Özellikle de İslam coğrafyası.
Salih Özcan Şanlıurfa Harranlı bir Arap aşiret çocuğu. Harran’ın adını aklı evveller önce Altınbaşak olarak değiştirdiler, tutmayınca yeniden eskimez ismine Harran’a döndüler. Salih Özcan, Harran’ın yeni adı Şahinala, eskisi ise adı Vahşiye olan Köyde doğmuş. Dedesinin gayreti ve teşvikiyle okumuş. Said Nursi’nin talebelerinden Elazığlı Albay Hulusi Yahyagil ile Urfa’da Yusuf Paşa Camii’nde tanışır. Salih Özcan bu tanışma sonucunda soluğu Emirdağı’nda alır ve sürgündeki üstadı ile tanışır. Said Nursi sohpetinde Salih Özcan’ın anlattıklarından “seyyit” olduğunu belirtir. Salih Özcan bundan sonra sürekli Said Nursi ile temas halindedir onca yasaklama ve takibe rağmen. Bildiği bölge Arapçası ile de bir ayrıcalığı vardır. Ankara Tıp Fakültesi öğrencisi Salih Özcan ayrıca Türk Ocağının sürekli müdavimi, Milli Türk Talebe Birliği’nin de Ankara’da ikinci başkanıdır. Hemşiresi öğretmen, edebiyatçı Türkiye Pakistan dostluk cemiyeti kurucusu Halide Nusret Zorlutuna ile de görüşmektedir. Ankara’da kendisi gibi düşünen geniş bir muhiti vardır artık. Konferanslar vermektedir. Pakistan Büyükelçiliği’ndeki bir panelde Maarif Bakanı Tevfik İleri ile tanışır. Pakistan Milli Eğitim Bakanı Ali Ekber Şah da toplantıdadır. Bakan, Bediüzzaman ile tanışmak isteğini Tevfik İleri vasıtasıyla Salih Özcan’a iletir. Ali Ekber Şah böylece Bediüzzaman ile Emirdağ’da tanışır, eserlerini öğrenir.
Salih Özcan Risale-i Nurların Latince basımında da gönüllü görevlidir. İhlas Risalesi’ni ilk defa Latince 10 bin adet basarlar. Diyarbakır’da Mehmet Kayalar bu eserden sadece vilayeti için 10 bin adet istemektedir. Sonra da Sözler ve Mektubat gibi hacimli eserler basılır. Süleyman Demirel ile de tanışması bu yıllara rastlar. Özel bir hukuku da olmuştur. Öyle ki Türkiye’ye Kral Faysal’ın resmi davetini ve gelmesini sağlar.
İTTİHAD YAYINLANIYOR
Salih Özcan bu sırada Adapazarı’nda Ahmet isimli bir erkek çocuğu olan Fadile Hanım ile evlenir, bundan Hüseyin ve İbrahim adında iki erkek çocuğu dünyaya gelir. Bediüzzaman’ın 27 Mart 1960 yılında vefatı sonrası yayınları Said Nursi’nin varisleri olan 12 talebesi (Kardeşi Abdülmecit Nursi, Zübeyr Gündüzalp, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmet Kayalar, Hüsnü, Bayram, Rüştü, Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Atıf Ural, Sait Özdemir, Mustafa Acet ve Seyit Salih Özcan) bu hizmeti üslenir. Açılan mahkemelerde Salih Özcan 38 yıla mahkum olur. Türkiye dışına çıkar. Beyrut’a yerleşir ve burada Sultan Abdülhamit’in küçük oğlu Abid Efendi ile tanışır. Bir müddet sonra mahkûmiyet kararları bozulur ve Türkiye’ye döner. Zübeyr Gündüzalp varisler arasında en fazla sözü dinlenen biridir. Zübeyr Gündüzalp’in mahkemelerdeki müebbet hapse varan iddianamelere karşı kahramanca müdafaaları herkesin ezberindedir. Bir haftalık gazete çıkarılmasına karar verilir. Adı İttihad olacaktır. Ben de bu gazetenin hem muhabiri, röportaj yazarı ve istihbarat şefiyim. İstanbul Cağaloğlu Şeref Efendi Sokak 22/2 noda eski bir İstanbul konağı kiralandı. Mustafa Polat, Muin Nursen Eriş, Muzaffer Deligöz, Gürbüz Azak, Erdoğan Atak, Ziya Çil ve ben gazetenin yazı işlerini üslenmiştik. 50 bin basılıyor ve satılıyordu. Hatice Babacan sayısı iki baskı yaptı. Sürekli islam coğrafyasında dolaşan ve Risale-i Nurları tanıtan, tercüme ettiren Salih Özcan, bu defa Kudüs Müftüsü Emin el Hüseyni vasıtasıyla tanıştığı sonra yakın dostu olan Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın özel izniyle 1967 Hacc’ında Türkçe ve Arapça olarak Mekke’de İttihad 500 bin adet basıldı. Suudi Arabistan’da İttihad’ı sokakta satanlar arasında Fethullah Gülen, Abidin Kavurmacı gibi nur talebelerinin yanında üniversite hocaları, öğrenciler ve işadamları da vardı.
ÇÖZÜLMELİ ve ÇÖZÜMLENMELİ GÜNLER
Salih Özcan artık İslam Konferansı’nın sürekli davetlisidir. 1962 yılında gittiği ilk Hac’dan sonra artık neredeyse sürekli Suudi Arabistan başta bütün İslam ülkeleri aydınlarıyla birebir temas halindedir. İngilizce bastırdığı Kur’an-ı Kerim ve Sahih-i Buhari bu ülkelerde büyük alaka ile karşılanmaktadır. Bu ülkelerin eserlerini de Türkçeye tercüme ettirmektedir. İslam coğrafyasındaki yazarların, yorumcuların çoğunun makalesini İttihad’ta yayınlamıştık. Ayrıca bu isimlerin Türkiye’de tanınmasına İttihad vesile olmuştu. Bunların geliri İttihad’ı rahatlattı. Ancak siyasi bir çözülme de getirdi. Varisler arasında görüş ayrılıklarının boyutu giderek arttı. Gruplaşmalar oluştu. Yorumlar ve tevillerle gruplar kendilerini haklı çıkarmaya çalışınca ipler koptu. Bu konuyla alakalı olarak Salih Özcan’ın 1969 yılında Erzurum’da asker iken bana yazdığı mektubu nasip olursa bir gün neşredeceğim.
Endonezya’nın Başkenti Jakarta’da gerçekleşen (1980) Massmedia Toplantısı sonrasında TC Büyükelçiliği yetkilileriyle Puncak Tepesi’nde Mehmet Cemal Çiftçigüzeli, Prof. Dr. Ekmelettin İhsanoğlu, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, merhum Salih Özcan(Şanlıurfa Milletvekili), Dr. Asaf Demirbaş ve diğer katılımcılarla birlikte.
Salih Özcan bundan etkilenmedi. Ancak İttihad’ı bırakmak zorunda bırakıldı. Kendisi artık bütün mesaisini Merkezi Suudi Arabistan’da bulunan Dünya İslam Birliği’nin (Rabitatül Âlemi-i İslami) faaliyetlerine ayırdı. SSCB rejiminde yaşayan Müslümanların baskı altında olduğu bazı yerlere giderek (Romanya gibi) yasal düzenlemelerin sağlanmasına yardımcı oldu. Azınlık olarak yaşayan(Batı Trakya gibi) Müslümanları sorunlarına çözüm için yetkilerle görüşerek çare bulmaya çalıştı. Baskı altındaki Doğu Türkistan, Kafkasya, Filistin, Bosna Hersek, Moro ve Eritre Müslümanlarının davasını duyurmaya çalıştı. Doğu Türkistanlıların Suudi Arabistan’a muhacir olarak yerleşmesine Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin ile birlikte referans oldu. Türkiye’de ise mahut medya tarafından hedef gösterildi, aleyhinde yayınlar yapıldı, ihbarlar gerçekleştirildi. Ancak Salih Özcan yılmadı, her insan gibi biraz ürktü, ancak kadere rıza gösterdi.
İSLAM COĞRAFYASI MEDYASI
Sakarya’dan Adalet Partisi listesinde yer aldı, seçilemedi. Şanlıurfa’da ise (1977) MSP’den milletvekili seçildi. TBMM Dışişleri Komisyonunun en aykırı milletvekili oldu, ilk defa diplomat olmayan “monşerler” söz konusu edildi. Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen’in gensoru ile düşürülmesi konusunda gayret gösterdi ve düşürdü. O sıralarda birlikte Endonezya’da (1980) Dünya İslam Birliği’nin düzenlediği Mass Media Toplantısı için Jakarta’da bulunuyorduk. Heyetimizde Nevzat Yalçıntaş, Asaf Demirbaş, Ekmelettin İhsanoğlu da vardı. Bu toplantıda İslam coğrafyasındaki medya eksikliğinin önemi ve sorunun çözümü tartışılmıştı. İkincisi de 24 ülke temsilcisinin katılımıyla KKTC’nde olmuştu. KKTC’nin tanıtımına ve gidiş-gelişlerin artmasına da böylece vesile olunmuştu. Rum katliamları ve toplu mezarlar hakkında dünya kamuoyunu bilgi ve belge verilmiş, bir İslam kültür merkezinin açılması sağlanmıştı. Lefkoşe’deki açılışı Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Türk asıllı Muhammet Saka Emini Türkçe konuşarak Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile birlikte yapmıştı.
Jakarta’dan döndüğümüzde 12 Eylül Askeri Darbesi olmuştu. Her darbede olduğu gibi bu son darbede de Salih Özcan mağdur edildi. Fakat daha sonra Kenan Evren yönetimiyle iyi ilişkiler kurmayı başardı ve faizsiz finans kuruluşlarıyla, terör olaylarına karşı insana yatırımın bir nevi olan dini eğitimin yaygınlaştırılmasında etkili oldu.
Ayrıca Türkiye-Suudi Arabistan Dostluk ve Kültür Derneği’ni kurarak, yakınlaşmayı sağladı. Suudi Arabistan Haber Ajansı Türkiye Temsilcisi oldu ve ülkemiz ile alakalı en sağlıklı gelişme, yorum ve haberleri bu ajans vasıtasıyla dünya kamuoyuna duyurdu. Derneğin kurslarına gösterilen büyük alaka ile bölge ülkelerine ihracat arttı, gidip gelmeler fazlalaştı. Askeri darbe yönetimi olmasına rağmen, yapılan toplantılar ve verilen yemek ve iftarlara askeri ve sivil bürokrasi büyük bir ilgi göstererek katıldı. O yılların meşhur Marmara Oteli böylesi toplantıların adresi oldu.
HİZMET VAKFINDA BİR GÖNÜLLÜ
Yıllar sonra iki defa yeniden evlendi.
Daha sonraları sadece ve sadece faizsiz finans kuruluşunda yönetim kurulu üyeliği yaparken, ömrünün son yıllarını Hizmet Vakfı’nın Mütevelli Heyetinde geçirdi. ESKADER İttihat Gazetesi için İstanbul’da bir etkinlik düzenlendiğinden kendisini arayarak davet ettim. Ancak Çanakkale’deki yazlığında rahatsızlığı dolayısıyla gelemedi. Epeyi bir süre felçli hayatını idame ettirdi. Uzun yıllar Ankara Sincan’da oturdu. 1980 yılından sonra İstanbul’a taşındı, önce Merter’de, sonra Kavacık’a yerleşti. Felç tedavisi gördüğü İstanbul Memorial Hastanesi’nde de vefat etti (1929- 03 Ağustos 2015). Ahmet Özer 2011 yılında “Bediüzzaman’ın Hariciye Vekili Seyit Salih Özcan” adıyla hatıralarını bir araya getirdi. Işık yayınları da neşretti.
Salih Özcan İslam coğrafyası ile Türkiye’nin limoni ilişkilerinin düzelmesine katkısı büyük. Bu katkı onlarca kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkilerin büyümesini netice verdi. Ülker Grubunu ilk defa Salih Özcan Ortadoğu’da tanıttı. Yazarları ve eserlerinin tanıştırılmasını ve tercüme edilmesini sağladı. Fikir adamlarından Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. Muhammet Ali El Hirfi, Prof. Dr. Abdulkahhar Müzekirr, Abdülaziz Bin Baz, Prof. Dr. Muhammet Hamidullah, Ebu’l A’la El Mevdudi, Prof. Dr. Seyit Kutup, Prof. Dr. Muhammet Bin Tavit Et Tanci, Sait Ramadan, Halil Zafir, Hüseyin Mahluf, Musa Türkistani, Prof. Dr. Burhanettin Rabbani, Prof. Dr. Salih Samarray, Sait Şamil, Prof. Dr. Fotoki, Prof. Dr. Sait Ramazan El Buti gibilerini ülkemizde tanıttı. Faizsiz bankacılık sisteminin ülkemize girmesine ön ayak oldu.
Musa Türkistani, İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra gibi Doğu Türkistanlı liderlerin İslam Konferansına katılmalarına, meselelerini dünya kamuoyuna anlatmalarına arka çıktı. Komünizm ve Siyonizm ile mücadele öncü olmuş, yayınlar yapmıştır. İslam Coğrafyasında Türkçenin yeniden gündeme gelmesini sağlamış ve Kral Faysal, Muhammet Faysal, Muhammet saka Emini gibi ailesi Türk olanları öne çıkarmıştır. Afganistan’ın işgali sırasında Türkiye’ye davet ettiğimiz istiklal savaşı veren Prof. Dr. Seyit Musa Tavana başkanlığındaki heyete kılavuzluk yapmıştır. Son günlerini Risale-i nur amaçlı bir sivil toplum kuruluşu olan Hizmet Vakfı’nın mütevelli heyetinde geçirmekteydi. Belki yüreğinde olan, ancak gerçekleştiremediğini sandığım kurumlaşmak ve insana yatırım yaparak Müslüman dünyanın yönetici ve aydınlarını yetiştirmekte ve hukuklarını koruyarak haklarını ödemekte ciddi ihmalleri oldu.
HAZRETİ İBRAHİM’İN ATEŞE ATILDIĞI YER
Dergâh Yayınları’nın neşrettiği Türk Edebiyatı Ansiklopedisi’nde İttihad ve Hilal Dergisi maddelerini ben yazmıştım. Salih Özcan ile alakalı keşke mülkiye, ekonomi, kültür ve teoloji eğitimi yapan üniversitelerimiz Salih Özcan, Hilal Yayınları ve Mecmuası dâhil çalışmalarıyla alakalı mezuniyet tezi, master ve doktora çalışması yaptırsalar. Bu aynı zaman bir dönemin de bilgi ve belgesi olarak yeni nesillere ufuk açabilir. Ama Türkiye’de ilmin siyasetle yoğrulduğu ve teslim alındığı günümüzde böyle bir şey beklemek boşuna bir beyhudedir.
Salih Özcan, yani benim çalıştığım gazete patronum vefat etti. Tabutu Türk Bayrağına sarılı olarak omuzlarda getirildi Fatih Camii’ne. Bir hoca efendi Risale-i Nurlardan ders yaptı önce. Cenaze namazı ikindide kılındı. Fatih Cami avlusu ve içi tamamen doluydu o kavurucu sıcağa rağmen. Ah ne vardı yeni bir örf ve gelenek çıkartan siyasiler yine tabutu başında nutuklar irat etmeseydi! Hatta gelmeselerdi. Çünkü insanlar onlar için gerçekleştirilen ve güvenlik endişesiyle yapılan kontrol ve trafik sıkışıklığından dolayı cenazelerini bile rahatlıkla kaldıramıyorlar.
Salih Özcan’ın tabutu daha sonra Şanlıurfa’ya götürüldü. Halilülrahman içindeki Döşeme Camii’nde kılınan cenaze namazını takiben, Eyyübiler döneminden hatıra Hazreti İbrahim’in ateşe verildiği yerde defnedildi. Nurlar içinde yatsın, üstadına ve peygamberimize komşu olsun.
Ankara Denizciler Caddesi üzerindeki pasajda Hilal Dergisi’nde Avukat Milletvekilleri Hüsamettin Akmumcu (Isparta), Sudi Reşat Saruhan (Rize) ve merhum Salih Özcan (Şanlıurfa)