Dolar 36,2225
Euro 38,0047
Altın 3.352,91
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 12°C
Az Bulutlu
Kilis
12°C
Az Bulutlu
Paz 14°C
Pts 13°C
Sal 12°C
Çar 7°C

Öğretmenlik Mesleğinin Önemi

Öğretmenlik Mesleğinin Önemi
A+
A-
24.11.2014
472
ABONE OL

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YALVAÇ

Öğretmen: Bir ilim veya sanat dalında öğretmeyi kendisine meslek edinmiş kimse. Başkalarına bir ders konusunu öğretmeyi iş edinmiş kimse, eski anlamıyla “Muallim” denilmektedir.

Milli Eğitim toplumun ve ferdin sosyal gelişmesini ve ekonomik kalkınmasını destekleyen, hızlandıran, milli kültür değerlerini geliştiren, milli birlik ve bütünlüğü sağlayan en etkili araçtır.

Eğitim sisteminin fen ve toplum ihtiyaçlarına uygun olarak sürekli bir şekilde değerlendirilmesi ve geliştirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Eğitim, kişiler ve toplumlar için olduğu kadar, ekonomik ve sosyal kalkınma için de, dille ifade edilemeyecek kadar önemlidir.

Bir sistem ancak bu ihtiyaçlara cevap verdiği surece yaşama gücüne sahiptir. Nitekim gerek imparatorluk devrinde, gerek Cumhuriyet döneminde toplumun eğitimden beklentileri değiştikçe, eğitim sistemi de yeniden biçimlendirilmiş ve çeşitlendirilmiştir.

Eğitim göreviyle yükümlü Bakanlık, adının da açıkça belirtildiği gibi, her bakımdan milli bir karakter taşımalıdır. Daha açık bir ifade ile gerek eğitim kuruluşlarımız ve gerek eğitim politikamız, her türlü kişisel çıkarların, politik görüş ayrılıklarının ve siyasal partilerin üstünde tutulmalıdır. Eğitim sorunları, tamamıyla milli yararlar göz önünde bulundurulmak suretiyle gerçek bir milli politika çerçevesinde çözümlenmelidir.

Eğitimin hayati önemi; Kişilerin mutlu olmalarının, en çok toplum halinde mutlu olmalarına bağlı bulunduğu çağımızda, insanları ve milletleri mutlu yaşatmak için ne yapmak gerekir diye bir soru ile karşılaşmış olsaydık, hiç düşünmeden, her şeyden önce, herkesin yeteneklerini en iyi bir şekilde geliştirebilecek öğretim ve eğitim imkânlarını sağlayınız ve sonra da herkesi bilgi ve görgüsüne en uygun olan işte çalıştırınız dedik.

Bir ülkenin insan kaynağı, yani erkeği, kadını, çocukları ve yaşlıları ile birlikte bütün insanları o ülkenin en değerli varlığını teşkil etmektedir. Kalkınmada insan unsurunun etkisi, hem toplumsal yapı ve hem de ferdi yaradılış bakımından değişmektedir. Bir sorunun nasıl çözümleneceğini bilmek, onu çözümlemek kadar önemlidir.

Kişilerin özgürlükleri ve bağımsızlıkları için olduğu kadar milletlerin bağımsızlık ve özgürlükleri için de her şeyden önce, ekonomik bağımsızlık şarttır. Bu nedenledir ki, kalkınma sorunu, bir yandan ekonomik düşünce ve görüşlerin merkezi haline gelirken, öte yandan, yalnız az gelişmiş ülkelerin bir numaralı sorunu olmakla kalmayıp, milletlerarası sorunlarında başında gelmektedir.

Çok defa, kalkınma sorunu, tamamıyla ekonomik bir sorun olarak düşünülmektedir. Biz kalkınmayı, bir ülkenin sosyal, politik, kültürel ve ekonomik yönlerden gelişmesi olarak anlamakta ve o biçimde incelemekteyiz. Böyle bir kalkınmanın amacı ise, her şeyden önce, herkesin maddi ihtiyaçlarını giderecek, kişisel yeteneklerini ve mutluluğu için gerekli gördüğü manevi değerlerini geliştirecek şartlar yaratmak olacaktır.

Bir ülkenin ekonomik bakımdan kalkınması, sosyal, kültürel ve politik alanlarda kalkınması ile ancak mümkün olabilmektedir. Hatta kalkınmanın sağlanmasında, siyasal ve sosyal unsurlar, ekonomik unsurlardan daha önce gelmekte ve daha büyük rol oynamaktadır.

Bu konuda Atatürk de eğitime büyük önem vermiştir. “Eğitim Bir milleti, hür, egemen, yüce, şanlı bir toplum halinde yaşatır. Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenim sınırları ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce, Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi yurduna ve milli geleneklerine düşman olanlarla savaşmak gereği öğretilmelidir.” Bu nedenle Atatürk halka giden yolların üstünde öğretmeni görüyordu. Kurduğu ilk devletin öğretmeni de kendisi idi. Yarınki Türkiye’nin okullarda kurulacağına, çağdaş uygarlık düzeyine onlarla ulaşılacağına inanmıştı. Gerçekte O’na yetiştirici, Türk toplumunun geleceğini elinde bir ışık gözüyle bakılıyor ve toplum içinde de öyle değerlendiriliyordu. Bütün tarih boyunca “hocaya” karşı toplum içinde bulunan saygının Cumhuriyet öğretmenliğinin kişiliğinde yaygınlaşmasına dikkat ediliyordu.

Biz de bugün toplumumuzda ortaya çıkan çeşitli problemlerin ancak eğitim yolu ile çözüme kavuşturulacağı inancındayız.

Bu konuda Anayasamızın sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler bölümünde, eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi başlığı altında madde 42’de, “Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz…” denilmektedir.

Okulların kuru birer öğrenme ve öğretme kurumundan ziyade, birer terbiye yuvası olduğunu düşünmek, yalnız kafayı değil, kalbi, iradeyi ve beden sağlığını da bir arada düşünerek bütün kuvvetler arasında denge sağlamaya çalışılmalıdır.

Amerikan psikologlarından A. Gesellin “5-11 Yaşları Arasındaki Çocuk” adlı
eserinde:

– Birinci sınıfta çocuk öğretmenine ailesi gibi saygı duyguları gösterir.

– İkinci sınıfta çocuk öğretmeni ile şahsi ilişki kurmaya çalışır.

– Üçüncü sınıfta çocuğun öğretmene karşı duygu yönü daha azdır.

– Dördüncü ve beşinci sınıflarda öğretmenle ilişkisi okul çalışmalarına aittir.

Öğretmenlik sosyal bir meslektir. Öğretmen eğitim-öğretim de öğrenci ile birlikte temel unsundur. Her ikisi birbirleriyle var olur.

OKUL-ÖĞRENCİ-ÖĞRETMEN VARLIĞI

Öğretmenlerimizin iyi yetiştirilmesi, eğitim etkinliklerinin verimli ve yararlı olması, eğitimde amaçlara ulaşılabilmesi ile eğitim politikalarının hedefleri ne varabilmesi her şeyden önce iyi yetişmiş ehliyetli öğretmenlerin varlığı ile mümkün olur.

Eğitim işinin asırlar boyunca her toplumda devletin resmi işleri arasında görülmemesi, öğrencileri yetiştirenlerin de bir meslek mensubu olarak ortaya çıkmamalarının ve öğretmenliğin meslekleşmesini engellemiştir. Eğitim kurumlarında, okumuş ve kendini yetiştirmiş her meslekten kişiler ders okutmuşlardır. Öğretmenin devletin denetiminde bulunmaması bu düzenin asırlarca sürmesini sağlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Batılılaşma çabalarının bir sonucu olarak, eğitim işlerine de çeki düzen verilmek istenmesi eğitim sistemimizde:
– Okul kuruluş sistemleri,
– Öğretim programları,
– Eğitim Kurumlarının toplumla etkileşimi,
– Öğretmen yetiştirme politikaları,
– Öğretmenlere kazandırılan meslek şuuru ve toplumsal statü gibi meseleleri gündeme getirmiştir.

Öğretmen, öğrencilere günlük yaşamı için gerekli olan pratik bilgileri vermek; Kitaplık ve laboratuvarlardan tek başına yararlanmayı öğretmek, ayrıca sorumluluk duygusunun geliştirilmesine de özen göstermelidir.

Sosyologlar, “Akıl ve zeka, eğitimin bir meyvesidir” tanımlaması ile eğitimin kişinin bütün hayatı boyunca taşıdığı önemi, sanırım ki en iyi bir şekilde belirtmek imkanını bulabilmişlerdir. Uygarlık, eğitim ile büyük bir felaket arasındaki yarıştır.

İlkokul, çocuğu kişilik ve ahlaki karakter sahibi iyi bir yurttaş olarak yetiştirmeyi amaç bilir. Yurt sevgisi, yurdunu tanıma ve tanıtma arzusu, yurda hizmet duygusu geliştirilir. Toplum hayatı bakımından ilkokul, çocuğa Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir devlet olduğunu, Türkiye Devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün teşkil ettiğini ve dünya milletleri ailesinin şerefli ve yapıcı bir üyesi olduğunu kavratmayı amaç bilir.

İlkokul milli bir eğitim kurumudur. Çocukların milli varlığın birer uzvu olduğu, ileride hangi mesleğe girerlerse girsinler, milli ödevlerini başararak, milli ülkülerini gerçekleştirecek birer Türk yurttaşı olarak yetiştirmeleri gerektiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Bunun için; İlkokul, çocuklara maddi kültürü aşılamak mecburiyetindedir. Millet hayatı ve geleceği için gerekli gördüğü bütün değerleri ve ülküleri yurttaşlara aşılamayı her şeyden önce ilkokuldan bekler.

Bütün bu açıklamalar gösteriyor ki, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bugüne dek Devletimiz geleceğin teminatı çocukların iyi bir eğitim görmeleri için ne kadar çaba gösterdiğini açık olarak görmekteyiz.

Aynı çaba ve özenin çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştirecek öğretmenlerin seçiminde de gösterilmesi gerekir. Cumhuriyet Döneminde öğretmen yetiştirme politikalarının daha bilimsel temellere kavuşturulmasının beklendiği Milli Eğitim Şuralarında meseleye ilköğretim dışında köklü çözümlemeler getirilmemiştir. Özelikle son yıllarda ilköğretim de dâhil her meslekten insan öğretmen olarak atanmış ve atanmaktadır. Bu yanlış bir uygulamadır.

Öğretmen yetiştirme tek elden yürütülememiş, bu konuda en önemli iki merci olan Milli Eğitim Bakanlığı ile Üniversiteler arasındaki kopukluk hala devam etmektedir. Örnek: 1968 yılında Milli Eğitim Bakanlığının aldığı karar ile Fen-Edebiyat Fakültesi mezunlarının sınıf öğretmenliğine atanmaları açıklanacak.

Kendi gayretleri ile mesleki problemlerini belirli ölçülerde göğüsleyip çözümleyen öğretmenlerin en önemli meselesi çalıştıkları çevre ile uyum halinde olmamaları ve bütünleşmemelidir. Bu, geleneksel toplum yapısı kadar onların yetiştirilme tarzından da kaynaklanmaktadır. Zira öğretmene verilenler ile ondan istenenler arasında büyük değişiklikler mevcuttur.

Öğretmen yetiştiren kurumların devletle diyaloga girerek bilhassa öğretmen adaylarının iyi yetişmelerinin temininin sağlanması gerekir. Psikolojik ve ahlaki yönden sağlam bir karakterde yetişme, mesleğe iyi hazırlama yolları, mesleki otorite ve prestij, sağlam bir toplumsal statü ile beslendiği müddetçe anlam kazanır. Öğretmenin kültürel çözülme ve toplumsal krizlerden etkilenmemesi veya buhranlı dönemlerde ayakta durması garanti edilir.

Öğretmen yetiştirme politikalarındaki hatalar ve tutarsızlıklar, öğretmenliğin meslekler sıralamasında hak ettiği yeri almasını, öğretmenlerin toplumdaki statülerinin yükselmesini engellemiştir. Çünkü öğretmen yetiştirilirken sadece ihtiyaca göre yeterli sayıda eleman yetiştirilmesi düşünülmüş, mesleğin gerektirdiği öteki imkân ve şartlar gözden kaçırılmıştır.

Ülkemizde öğretmen ihtiyacı her kesimden karşılanmaktadır. Nitelikli ve gerçek öğretmen yetiştirmek amacının çoğu kez unutulup hükümetlerin zaman zaman politik nedenlerle öğretmen yetiştirmeye itibar etmemeleridir. Ayrıca öğretmenlerin karşılaştıkları sorunların yıllarca çözümlenmeden sürüp gitmesidir.

Öğretmenliğin bir kadın mesleği olarak görülmesi, “hiçbir şey olmasan öğretmen ol” düşüncesi, öğretmenlere ödenen ücretin düşüklüğü ve çoğunlukla öğretmenlerin orta sınıf ailelerden gelmelerini gösterebiliriz. 1990 yılında Malatya Merkez İlçede yaptığımız alan çalışması “Malatya Merkez İlçe Öğretmenlerinin Sosyal ve Mesleki Sorunları” konulu çalışma da bunu doğrulamaktadır.

Ülkemizde orta öğretimini tamamlayan öğrenciler başka alternatifleri yoksa öğretmen yetiştiren fakültelere gitmektedirler. Bütün bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması ya da daha aza indirilmesi ile öğretmenler mesleklerinde daha verimli olacaklardır.

Öğretmenlik mesleğine başlamadan önce diploma alınırken yapılan yemine sadık kalma ve idareci atamalarında belirtilen niteliklere uyma, eğitim sistemimizi ve öğretmenlik mesleğini daha ileri götürecektir.

Öğretmenlerimizin sosyal alanda yararlanabilecekleri olumlu çalışmalar son 15- 20 yıl içinde başlatılmış ve günümüzde de devam etmektedir. Ülkemizin hemen hemen her il ve ilçe merkezinde açılan öğretmen evleri olumlu çalışmalar olarak görülmektedir. Temennimiz bu ve benzeri olumlu çalışmaların günün şartlarına göre daha da artırılmasıdır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki öğretmenlerin başarılı olabilmeleri için makul sorunlarının çözümlenmesi gerekir. Bu sorunlar; Sosyal, ekonomik ve mesleki sorunlardır. Bunlar çözümlendiği oranda öğretmen okulda, çevrede, ailede huzurlu ve başarılı olur.

Her dönemde eğitimden ve eğitim sistemimizin eksikliklerinden söz edilir. Eğitim denince aklımıza ilk gelen okul, öğretmen ve öğrencidir. Bunlar eğitimin vazgeçilmez unsurlarıdır. Bunlardan birinin yokluğunda sağlıklı bir eğitimden söz edilemez. Amaç eğitimin çağın gereklerine uygun bir şekilde yapılmasıdır. Bunun için program kadar nitelikli öğretmene de ihtiyaç vardır.

Bize göre öncelikle öğretmen yetiştiren kurumların nitelikli olması gerekir. Bu kurumda yetiştirilecek öğretmen adayı seçiminde de aynı titizliğin gösterilmesi gerekir. Bu şartlar altında yetiştirilecek öğretmen elbette öğrencisini yetiştirmekten başka bir şey düşünmeyecektir.

Günümüzde okul yöneticilerinin bir kısmı siyasi iktidarın değişmesi ile birlikte değişmektedir. Bu durum okulda genellikle istikrarsız bir yönetime neden olmaktadır. Huzurlu bir okul huzursuz hale gelmektedir. Eğitime politika karıştığında çözülmesi güç durumlar arz eder. Nitekim geçmiş dönemlerde bu tür olaylara tanık olduk.

Milli Eğitim, adından da anlaşılacağı gibi bir devletin en önde gelen milli sistemlerinden biridir. Bu sistemin millilikten bir nebze olsun ayrılmaması gerekir. Bu yapıldığı takdirde ülkenin insanları daha huzurlu ve mutlu olur. Bu durum öğretmenlerimiz için de geçerlidir.

Kıymetli öğretmen adayları, bizler geleceğin Türkiye’sini daha aydınlık görmekteyiz. Ülkemizin çocuklarına sizler yön vereceksiniz. Onları sizler yetiştireceksiniz. Geleceğin Türkiye’si sizlerin elinde daha da yükselecektir.

Yazımı tamamlarken sizlere derslerinizde üstün başarılar, özel yaşamınızda
her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle gelecekteki meslek yaşamınızda da başarılar ve mutluluklar diler, saygılar sunarım.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.