Okullar Açılırken Bir Öğrencinin Profili
Nejat TAŞKIN
Her sabah kartal metro istasyonundan bindiğim metro trenine, babasının elinden tutarak trene binen 7 veya 8 yaşlarında bir çocuğun gürül gürül kulağıma vuran sesiyse kendime geldim.
Çocukluğuma ve ilkokula başladığım günleri hatırlayarak yanıma oturan çocuğun gülümseyen çehresinde o günlerin parlak izlerini gördüm. Çocuğa Atatürk’ü sordum, bana içtenlikle tek kelime ifadesi içinde tek cümleyle cevap verdi; “O’nu çok seviyorum” dedi ve ilave etti: “İlkokul 2. sınıfa gidiyorum. Okulumu ve ülkemi çok seviyorum.”
İlkokul 2. sınıfa giden bir çocuktan bu cümleyi duymak beni çok sevindirdi. Ben de kendisine, “Atatürk öldüğü zaman ilkokul birinci sınıfa yeni başlamıştım” diyerek, 10 Kasım 1938 günü sınıfa gözü yaşlı giren rahmetli öğretmenim Nimet Ertem, elindeki mendil ile gözyaşlarını silerken tek cümleyle ifade etmişti. Ben çocuğun bu güzel Atatürk sevgisi ve davranışı karşısında daha fazla dayanamayarak, göğsümde yıllardır taşıdığım Atatürk rozetini ona taktığımda hemen ayağa kalkarak elimi öptü, babasına doğru koştu ve “Okullar açıldığı gün öğretmenime bu Atatürk’ü göstereceğim” dediğinde tekrar ona yanıma çağırıp bu Atatürk hatıramı kendisine ve babasına anlatmaya başladım. “Ben” dedim; “10 Kasım 1953 günü Atatürk’ün aziz tabutunu Etnografya Müzesinden alıp Anıtkabir’e taşıyan heyetin içinde görevliydim. Onun mumyalanmış yüzünü yakından gördüm ve Ankara Ana Tamir Fabrikasında görevli olduğum için orada yapılan top arabasına konma görevi için vazifelendirildim. 23 yaşındaydım, boynumda fotoğraf makinem olduğu halde Ata’yı tabuta koyup top arabasına yerleştirdik. Gençlik Parkı önünde bekleyen kortejde başta Celal Bayar, Adnan Menderes ve Refik Koraltan merhumlar olmak üzere yürüyüşe başladık. En önde bir yüzbaşı Atatürk’ün fotoğrafını taşıyor ve onun arkasında bu üçlü protokol ve onları resimleyen bir de ben vardım. Binlerce Ankaralı oradaydı. Kortej, bakanlar, üst makamlar, yetkili kişileri ve direklerde o günün çok değerli spikeri Jülide Gülizar vardı. Her direkte bir hoparlör ve ağlayan ve ağlatan Jülide Gülizar… Bütün Türkiye ağlıyordu. Radyolardan ağıt sesleri Anıtkabir’e doğru dalga dalga yayılıyordu. Bu manzara tam 3 saat sürdü. Biz 10 Kasım 1953 yılında Etnografya Müzesinden Anıtkabir’e 3 saatte gelmiştik ve bu gelişimiz sırasında makinemde birkaç kare vardı. O fotoğrafların karesinde 3 merhum liderin fotoğrafları uzun yıllar hafızamda Atatürk ifadesini dile getirmesine yetti ve ben bu anı daima ifade ederken hep hüzünlü bir gözyaşına sahne olur.”
Küçük çocuk, babası ve etraftakiler beni dinleyerek bir saygı ifadesi içinde girdiler. Ben de okullar açılırken bu anımı ve yaşadığım bu tabloyu işte sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü Atatürk ve cumhuriyet bizim en büyük güvencemizdir. Onu her vesileyle koruyarak ve bizden sonraki nesillere daha zengin daha gösterişli bir Türkiye Cumhuriyeti emanet edeceğiz bu teslimiyetin bekçileri gençler olacaktır.
Yeni ders yılınız kutlu olsun. Bütün öğretmen ve öğrencilere selamlar.