Dolar 36,2225
Euro 38,0047
Altın 3.352,91
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 12°C
Az Bulutlu
Kilis
12°C
Az Bulutlu
Paz 14°C
Pts 13°C
Sal 12°C
Çar 7°C

Özenti-Taklit

Özenti-Taklit
A+
A-
11.12.2019
597
ABONE OL

Mahmut İhsan KANMAZ

 

“Bir başkasının izinden yürüyorsan eğer, geride asla iz bırakamazsın.” (Joan I. BRANNON)

Selam, sevgi ve saygılarımı sunarak, bir yazıma daha başlamanın mutluluğunu duyduğumu ifade etmek isterim.
Yazımın bugünkü konusu, oldukça önemli bir sosyal olgu sevgili arkadaşlarım. Taklit ve özenti duyma hali.

Yani, birilerine imrenmek, kıskanmak ve ona benzemeye çalışmak, onun gibi davranmaya gayret etmekten söz ediyorum anlayacağınız. Belki masumane gibi görünebilir ilkin… Ancak giderek dozunun artması ve artık kendi olmaktan çıkıp, başkalaşmanın emarelerini taşıyorsa bünyede, eyvah demek lazımdır o kişiye ve de olanlara… Hem de, eyvah ki eyvah!…

Özellikle son yıllarda teknolojinin inanılmaz boyutlara ulaşması ve sosyal medya denilen iletişim kanallarının had safhada artması, bu kaçınılmaz sonu getirmiştir. Haksızlıkta etmeyelim, yazılı, görsel ve işitsel iletişim araçlarının da bunda payları vardır şüphesiz.
Özellikle genç kesim bundan daha fazla etkilenmekte. Sanatçıların veya idol saydıkları kimselerin cazibeleri ve ünleri, bazılarına ilginç ve özendirici gelebilmektedir. Onlar gibi giyinme, onlar gibi konuşma ve onlar gibi görünmenin peşinde olmaktan zevk duyar hale gelebilmekteler.
Allah muhafaza, dejenerasyona kadar gidecek bir süreçten bahsediyorum.
Yani birilerinin dediği gibi; “Gençlik, ona buna özene özene, neredeyse kendi özlerini kaybedecekler de haberleri yok” denilen bir şey, söylemek istediğim.
Bununda çaresi, eğitim ve bilinçlenmedir gibime geliyor, bilmem siz ne dersiniz?

Ne diyor ünlü kişisel gelişimci Dale Carnegie; “Başkalarını örnek almadan önce kendini tanı. Olduğun gibi görün ve buna inan. Çünkü dünyada senden daha değerlisi yoktur.” Çok doğru bir kelam.
Devam ediyor sözlerine Carnegie: “Başkalarını taklit etmeyelim. Kendi öz benliğimizi bulalım ve sadece biz olalım.”

“Bir tavrınız olsun, bir tarzınız ve de en önemlisi hedefiniz. Bir de çizginiz tabi ki. Hatta prensipleriniz olsun, öbürlerinden bir farkınız belki de…
Sınırlarınız da olsun bu arada…
Sözün özü, her şeyiniz size özgü, yani nev-i şahsına münhasır dediklerinden olsun. Ancak ve de ancak, davranışlarınız taklit, düşünceleriniz emanet ve değerleriniz de eğreti olmasın sakın!” demiş bir uzman kişi, ağzına sağlık…
Benzer ve tamamlayıcı bir kelamı da ünlü edebiyatçı Oscar Wilde etmiş değerli dostlarım…
“Çoğu insan, ama başka başka olmuş insanlar… Fikirleri başka birine ait, tüm hayatları taklitçi ve tutkuları bile alıntı.”

Biraz özenti, biraz ironi ve birazda önyargılar diyelim adına ve büyük şair Necip Fazıl Kısakürek’e yer verelim dilerseniz, bir güzel sözüyle beraber: “Eğer İslamiyet batıdan gelseydi bize, bugün dünya üzerindeki Müslümanların sayısı, çok daha fazla olurdu.”

Bir bilge kişi der ki: “Özenen değil, özendiren olun. Kimseye gitmeyin, sadece kendinize gelin…” Güzel değil mi?
Aynı mealde bir kelam daha var sırada: “Herkesin başkası olmaya çalıştığı bir dünyada, sen dürüstçe kendin olma cesareti göster.”
Bir bilen kişi şöyle buyurmuş özenti sevdası üzerine; “Taklit ediliyorsan değil, daha ziyade eğer takdir ediliyorsan, çok şeyleri başarmışsın demektir.”

Birileri mevzuyu oldukça toparlamış görünüyor sevgili arkadaşlarım.
Zira diyor ki bu zat-ı muhterem: “Ne yaparsanız yapın ama bilinçsizce ve özenticilik düşüncesiyle yapmaya kalkışmayın. Neden mi? Çünkü taklidini yaptığınız şey ile akil biri tarafından ne kadar cahil ve komik göründüğünüzü, tahmin bile edemezsiniz. Onun içindir ki, siz siz olun ve her daim için kendiniz gibi olun.” Çok çok haklı.
Samuel Johnson der ki: “Şimdiye kadar hiç kimse, taklit yoluyla bir büyüklüğe ulaşamamıştır.”
Bir değerli uzman da şöyle buyurur taklit içeren bir yaşam hakkında: “İki şey insana mahsustur. Birincisi özentili bir yaşam ve diğeri de bunun farkında olamamak!…”

“Geri kalmışlığın en acı örneği, özentili bir yaşamdır. Ancak bu durum da biçimde kalır ve öze hiç ulaşamaz” demiş, Ahmed er Rifai…
“Biri size özendiğinde ya da sizi taklit ettiğinde, aniden saygınızı yitirirsiniz” diye bir kelam etmiş birileri… Doğrudur belki de zira taklidin bir adım ilerisi, özenti duyulan kişinin kıskanılması halini doğurur bazen. Özenti sahibi giderek kendine güven duyacak ve, taklidini yaptığı kişiye ihtiyacı kalmayacaktır.

Yazımın başında özenti halinin, son zamanlarda sosyal medyanın, televizyonun ve diğer kitle iletişim araçlarının artması ve çeşitlenmesiyle birlikte çoğaldığını ve gözle görülür bir ivme kazandığını gösterdiğinden söz etmeye gayret etmiştim.
Gerçekten de öyledir durum… Özellikle gençler arasında daha belirgindir bu…
Saç yapısı, kesim şekli ve renginden tutunda, giyim kuşama kadar, konuşma tarzından ve kullandığı taklit kelimelerden, yemeye ve içmeye kadar, her şey bir özenti çemberi içinde olmaya başlandı.

Kullanılan telefonun modeli bile bir özentili davranışın ürünü haline gelmekte.
Bakıyorsunuz, harçlıkla geçinen bir öğrencinin bile elinde, bilmem kaç bin liralık telefon… Dilinde, televizyonlardan ve internetten duyduğu yoz müzik nağmeleri.
Söz desen anlamı yok, müzik desen bir şeye benzemiyor. İşte özenti ve moda ya… Herkes onu dinliyorsa, o da eksik kalır mı hiç!… Kalmaz tabi…
Konuştukları Türkçe mi değil mi, belli değil. Aralarında yabancı dillerden eklenmiş birkaç kelime ve argo ifadeler.
Mesajlarda sesli harflerimiz kullanılmıyor bile… Selam yerine, “Slm” yazılıyor… Hoşça kal, “By by” oldu…
Nasılsınız, iyi misiniz? “N’aber?” oldu çıktı… Teşekkür bile nasibini aldı bundan. O da, “Tşk” diye kısalıverdi nedense…

Çalışma hayatımın bir bölümünde, Ankara’daki TRT Genel Müdürlüğü Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı, “Voice Of Turkey” yani, Türkiye’nin Sesi Radyosunda, sevgili teknisyen ve spiker arkadaşlarımla birlikte, vardiyalı olarak yıllarca görev yapmıştım. Ayrıca, TRT Trabzon Radyosu’nda, yine kurumdaki birçok mesai arkadaşlarımın yanı sıra, spiker arkadaşlarımla da kader birliği içinde bulunmuştum. Bunları neden söylüyorum derseniz, işte şimdilerde bu spiker ve sunucu dostlarım, sanırım saçlarını başlarını yoluyorlardır kahırlarından. Neden yolmasınlar ki, birilerinin dilinde, “geleceğim” oldu, “gelicem”, “seviyor ve seviliyor” oldu sana, “seviyo, seviliyo” Pardon da “r” harfi nereye gitti acaba, gören var mı? Daha bunun gibi onlarca garip haller ve ifade yanlışlıkları…
Üzüntüm, bunun anlı şanlı büyük televizyon kanallarında da diz boyu sürüp gitmesi… Tabi, olan sevgili Türkçemize olmakta, ama kimsenin de bundan haberi bulunmamakta sanki…. Yazık, çok yazık…

Bence asıl özenti ve taklit bunlar… Giyim kuşamın bir garipleşmesi, dilin bu şekilde bozulmaya çalışılması, güzel türkülerimiz ve şarkılarımızın yerine, hiçbir müzikalite değerleri olmayan, özentili ezgilerin boy göstermesi, rol model diye görülen, kerameti kendilerinden menkul bazı ünlü kişilerin örnek alınması…
Allah sonumuzu hayreyleye diyorum yalnızca…
Ha, hiç mi olumlu yanları yoktur bunların diyebilirsiniz?
Tabi ki vardır. İyiye, güzele, doğruya ve yararlı olanlara her zaman gıptayla bakalım. Bizi ileriye taşıyacak ve bize ilham verecek her güzel şeye özenelim ve gönül kapımızı sonuna kadar açık tutalım böylelerine… Buna eyvallah ama sözümüz ve telaşımız diğerlerine…

Evet, özenti ve taklit ekseninde kurgulamaya ve oluşturmaya çalıştığım bugünkü yazımın sonuna yaklaşırken, sözlerimi yine konu hakkında edilmiş bir kaç güzel kelamla noktalamak isterim.
Hepsinin de ellerine ve yüreklerine sağlık olsun diyorum öncesinde…

– Havasını atamayacağınız hiçbir şeye, sahip olmamaya özen gösterin.
– Özenti değil, kendi yaşam tarzın…
– Size zamanını ayırmayacak ve umurunda olmayacağınız birine, asla özenti duymayın ve kendinizi harcatmayın. (Charles Bukowski)
– Birine özenmek, onu övmenin en açık halidir. (Charles Colton)
– Samimiyet taklidi yapabiliyorsan eğer, hemen hemen her şeyin taklidini de yapabilirsin demektir.
– Bazı insanlar, ciddiye alınmak için ne yazık ki deli taklidi yapıyorlar. (İsmet Özel)
Tekrar birlikte oluncaya kadar, her şey gönlünüzce olsun dilerim.
Kalın sağlıcakla ve mutlulukla değerli arkadaşlarım ve sevgili dostlarım.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.