Özenti ve Özdeşleşme

Metin MERCİMEK
“İNSANLARI YÖNETEN EN ÖNEMLİ GÜDÜLERDEN BİRİSİ KENDİLERİNE BİR ŞEKİL, BİR BİÇİM VERMEYE ÇALIŞMALARI VE VERDİKLERİ BU BİÇİM DOĞRULTUSUNDA KENDİLERİNE BİR DEĞER BİÇMELERİDİR.”
Özenti ve özdeşleşme kavramlarının önem ve mahiyetine geçmeden önce, özenti ve özdeşleşmenin yaşantımıza ne denli etki yarattığına bir göz atalım.
Gerek çocukluk yıllarımızda, gerekse okul çağlarında gördüğümüz her şeyin etkisi altında kalabiliyoruz. Ben 7 yaşındayken babama, abime, amcama çok özenmiştim. Yürüyüşlerini, davranışlarını, bakışlarını hep taklit ederdim. Hele sinema filmlerinde gördüğüm oyuncuların saçları, sakalları, konuşmaları, tutum ve davranışları birçok şeyleri bizde bir özenti yaratırdı.
Özenti, bir fikri, ideolojiyi ya da tarzı benimsemiş, ancak çeşitli sebeplerle yapan insan anlamındadır. Aynı zamanda sırf hava olsun, en iyisi bende olsun diye elde etme zihniyetidir. Ayrıca özenti düşüncesine girmiş olan bir kişi, herhangi bir şeyi yapmaya heves eder, yapan gibi olmayı ister. Yani başka birinden gördüğünü aynen yapıp yerine getirir. Aslında özenti genç insanların içine düşeceği durum olarak da ele alınır. Çünkü gençliğin verdiği uyum sağlama isteği, hoşuna giden tarafa onu çeker ve ona özenmek suretiyle öyle davranmaya yöneltir, ta ki kişilik yerine oturana ve ne olduğuna karar verene kadar.
Özdeşleşme ise, kendisini bir başkasının yerine koyma ve davranma eğilimidir. Başka bir deyişle, birey kendinde bulunan özellikleri, özenişleri bulmadığı zaman, kendisi olmaktan çıkıp, istediği özelliklere sahip başka biriymiş gibi kendini algılamaya ve davranmaya başlamasıdır.
Eğer insanlar özdeşleşmeyi bir bağımlılık haline getirirse, özdeşleşilen her şey onun için bir ızdırap halini alır. Aslında bu bağımlılığı sürdüren kişiler gerçek durumlarını görebilseler ve bunun kendi biçtikleri değerden ne denli farklı olduğunu hissedebilseler, durdukları yerde bir saniye bile duramazlar. Yani kendine biçtiği değer doğrultusunda yaşamayacağını görür ve ne konumda olduğunu anlayıp ona göre bir yaşam kurar, bu da yüce bir davranış olur. Ama kendi gurur ve kibri peşinde koşarsa, o zaman o koşu bir kör koşu haline gelir. Her an bir engele takılabilir, yerlere düşebilir, hatta kibir denizinde boğulabilir.
Dönüp yaşamımıza bir göz attığımız zaman, kendi gerçeğimizden uzaklaşıp neyle özdeşleşirsek aynı zamanda ıstırapla da bütünleşiriz. Özellikle parayla, malla özdeşleşirsek özgürlüğümüz, yaşama sevincimiz kaybolur. Mutluluk kaynağı olarak görüp biriktirdiğimiz şeyler mutsuzluk kaynağına dönüşür. Örneğin tefecilik bir mutluluk kaynağı, kazanç yolu gibi görünse de, sonunda kendimizi bir mutsuzluk deryasında bulur, hem de hayatımız alt üst olur.
Unutmayalım ki, bize ait olmadan üzerimize yapıştırdığımız, doğallığımızı bozan tüm şeyler yabancı birer elbise gibi durur. Bu iğreti duruşlar başkaları tarafından fark edildiği zaman, bizlere sonu gelmez bir ızdırap verir. Bunlara ne kadar özdeşleşirsek acılarımız da bir o kadar artar.
Hoşça kalın.