Özgürlüğe İlk Adım, Atatürk ve Kilis
Ahmet BARUTÇU
Sözümüze Genelkurmay Başkanlığı’nın 1. Cihan Harbi Arşivi; Dos. 1, 183 kl, 3722, Dos. 56 F. 34, 34-1 sayılı notundan alınmış, tarihi bir belgeyle başlayalım. Yıldırım Ordular Grubu Erkan-ı Harbiyesi’ne çekilen gizli raporda aynen şöyle deniliyor:
“1) Düşman ve Ordu vaziyetinde mühim bir tebeddül yoktur.
2) Bugün öğleden sonra düşmanın altı zırhlı otomobili Dirülcemal (Dircemal) civarına kadar takarrüp ederek (yaklaşarak) dümdar (artçı) müfrezemizle makineli tüfek ateşi teati etmiştir (karşılıklı ateş yapmıştır). Bir şehidimiz vardır. Bu otomobiller saat bir on beş sonra da avdet etmişlerdir (gitmişlerdir). Saat iki sonra da Mahir Köyü civarında iki düşman süvari takımı gelmiştir.
3) Dünkü raporda Müslümüye’nin sekiz kilometre şarkında (doğusunda) şimali şarkiye (kuzey doğuya) doğru gittikleri arz olunan urbanın (çöl aşiretlerinin) nereye gittikleri anlaşılamamıştır.
4) Ordu’da ittihaz olunan (alınan) yeni tedabir (tedbirler) hakkındaki emrin bir sureti malumat (bilgi olarak) derdesti takdimdir (gönderilmek üzeredir).
5) Ordu Kumandanı Paşa Hazretleri bazı tedabir ittihazıyla (tedbirler alarak) yine bu gece avdet etmek üzere şimdi Kilis’e hareket buyurdular..
6) Öğleden sonra biraz yağmur yağmıştır. Şimdi hava kapalıdır.”
Bu belgenin altında 7. Ordu Erkân-ı Harbiye Reisi (Kurmay Başkanı Kaymakam (Yarbay) Mehmet Hayri’nin imzası bulunmaktadır.
Atatürk’ün Kilis’e geldiği 28 Ekim 1918’de vatanın durumu pek iç açıcı değildir. Düşman, savunma hatlarını hızla yayarak Anadolu’ya doğru hızla ilerlemektedir. Hatta Atatürk’ün Halep’te karargâh haline getirdiği Baron Oteli bile Arap urbanlar tarafından basılmış ve Türk Ordusunun geri çekilmesini istemektedir.
Ulu Önder, Türk Ordusunun sağlam bir Türk toprağına ayak basmadan düşmana mukavemet hattı oluşturmasının sakıncalarını düşünerek kısa süreli bir keşfe çıkmıştır. Atatürk, bu hattın Toros Dağı eteklerinden başlayacağını düşlerken, Kilis’e girişte bir grup kahraman Kilisli tarafından karşılanır:
– Dur, teslim olun, inin aşağıya bakalım.
Otomobilde, Kurtuluş Savaşımızın büyük dehası, meydan muharebelerinin büyük ustası, tarihi yapan ve yazan, muzaffer Başkomutan Kemal Atatürk’ün bulunduğundan Kilisli çeteler habersizdir.
Atatürk’ün yanında bulunan yaveri Cevat Abbas Bey, derhal silahını çekerek, namluyu önlerini kesen gruba doğru çevirir. Ancak, O bir kez daha yanılmamıştır. Cevat Abbas Bey’e silahını yerine koymasını söyleyerek arabadan aşağıya iner. Atatürk’le karşısındaki gencin gözleri birbirini süzmektedir.
Evet, Atatürk’ün karşısındaki genç, O’nun Çanakkale Cephesi’nden tanıdığı, yakın silah arkadaşı Saraç Mehmet Çavuş’tur. Kader, iki silah arkadaşını bu defa başka bir cephede yan yana getirmiştir. Saraç Mehmet, paşasını görünce heyecanlanır, hazır ola geçerek tekmilini verir:
– Burhanoğlu Saraç Mehmet Çavuş. 1311, Kilis, buyurun kumandanım…
Mustafa Kemal Paşa, Mehmet Çavuşu selamlayarak tekmilini alır, çeteleri başına toplar. Burada ne yaptıklarını sorar. Aldığı cevap, O’nun için pek şaşırtıcı değildir. Anadolu’da düşlediği heyecan gerçekleşmeye başlamıştır. Bir ulus kadınıyla, çoluğuyla, çocuğuyla uyanmaktadır. Ve… “Ya istiklal, ya ölüm” parolası ateşlenmiştir.
Atatürk’ün bu sırada heyecanlanarak söylediği şu söylev her Kilisli için bir gurur, bir şeref payesidir:
“İLK AYAK BASTIĞIM TÜRK TOPRAĞINDAKİ BU UYANIKLIĞA CİDDEN HAYRAN KALDIM. VE BİR DAHA İMAN ETTİM Kİ BU MİLLET ASLA ÖLMEYECEKTİR. VAR OLUN AZİZ KİLİSLİLER…”
Yüce kurtarıcı, Kilis dönüşü Ordu mıntıkalarına gönderdiği gizli şifrede şöyle diyordu.
“Vilayeti şarkiye efradını silahlarıyla ve götürebilecekleri cephane ile terhis ediniz…”
Bu emrin anlamı oldukça derin olmalıydı. Özgürlüğün kıvılcımları Kilis’te başlamış ve Anadolu, işgal güçlerini toprağından atmak için yeni bir mücadele başlayacaktı.
Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa 3 Kasım 1918 tarihinde 2. ve 7. Ordulara gönderdiği talimatta şöyle diyecekti:
“KİLİS HAVALİSİNİN TÜRKLERLE MESKÛN OLDUĞU HER VESİLEDE HATIRDA TUTULMALI, HER DAVADA BU ESAS İTTİHAZ EDİLMELİDİR…”