Reyhanlı’dan Suruç’a, Ya Daha Sonra?!…
Sabahattin YARAR
Son günlerin güncel haberlerinden birisi de, 8-10 İŞİD canlı bomba militanının Türkiye’de eylemlerde bulunmak üzere sınırda hazır bulunduğu yönündeydi.
Bu istihbarat ve söylentiler, Kilis, Urfa, Antep, Hatay Reyhanlı gibi sınır yerleşim yerleri ile Adana, Mersin, Antalya, Ankara, İstanbul gibi büyük kentlerde ses getirecek eylemler yapılacağı yolunda idi. Bu duyumlar, gazete haberleri, Ramazan ayında oruç ibadetini yerine getiren beni, BAYRAM NAMAZI’nı kılmaya gitmek istememe durumuna getirdi. Sınıra en yakın bölgelerden birinde yaşamam, daha önce 53 kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamaları görmem, yaşantım boyunca hiç terk etmediğim Bayram Namazını nerdeyse terk ettiriyordu. Ama manevi duyguların ağır basması ile Tanrı’ya sığınıp camiye gittim…
Bu yaşadığım tedirginliği, birçok insanın da paylaştığını ve bazılarının da Bayram namazına gelmediğini gözlemledim. SURUÇ KATLİAMI kaygılarımda hiç de haksız olmadığımı kanıtladı adeta. Keşke kanıtlamasa, yanılmış olsaydım hislerimde…
Gerçeklerden kaçmanın olasılık dışı olduğunu, bir katliamın göz göre göre gelmesi ortaya koymuştur. Sınır kentlerimizin güvenlikli yaşama olanakları yok denecek noktalara varmış, mülteci yoğunluğu, geçen zamanla, azınlık durumuna düşen bizleri kuşkulu bir yaşam biçimine itmeye başlamıştır. Kampların dışındaki insanların hiçbirinin istihbarat bilgileri elde edilmiş, kimlikleri gereğince değerlendirilememiştir. Sınırlar süzek görünümünde, kaçakçılık ve hırsızlık olayları başını alıp gitmiştir. Dilencilik gözde meslekler arasına girmiş, sokaklar sakallı genç Suriyeliler, uzun elbiseli beyler, kim oldukları belli olmayan siyah örtülü kişilerle dolmuştur. Kentlerimizin, her devletin ve örgütlerin ajanlarınca rahatlıkla kullanıldığı, toplantılar yaptıkları, taraftar sağladıkları söylemleri ayyuka çıkmıştır adeta…
Bunları uzaktan izleyerek yorumda bulunmak, misafirlerimizi çok iyi ağırlıyoruz diye böbürlenmek boş gösterişlerdir. Gelin buralarda siz de yaşayın gerçekleri de ondan sonra yorumlarda bulunun baylar…
Bu ortamda, SURUÇ katliamının içimizi kan gölüne çeviren, gencecik insanlarımızın yok edilmesine yol açan oluşumundaki istihbarat ve güvenlik açığı çok tartışılır bir duruma gelmiştir. Büyüklerimizin yaptıkları mitinglerde, açılış törenlerinde, iftar yemeklerinde, camideki ibadetlerinde alınan önlem ve istihbarat çalışmaları göz kamaştırıcı doğrusu… Binlerce kişi tek tek aranarak alanlara alınırken, en tehlikeli ve kritik bölgelerde bu önlemlere hiç yer verilmediği gerçeği SURUÇ’ta ortaya çıkmıştır.
Yukarıda belirtmeye çalıştığımız ortamlar dikkate alınmayıp, çok ciddi sınır önlemleri ve istihbarat çalışmaları yapılmadığı takdirde, Türkiye’nin terör örgütlerinin eylem alanına dönüşmesi an meselesidir. Yanlış dış politika üretenlerin neden olduğu bu çapraşık ve tehlikeli durumun hızla düzeltmesi, gerekli önlemlerin alması gerekli değil, ŞARTTIR… Yoksa bundan sonrası da var haberiniz olsun…
Reyhanlı’yı henüz unutmamışken, SURUÇ’ta verdiğimiz 32 gencecik canın bedelini ve hesabını kimlerin vermesi gerektiğini kimler sorgulayacak acaba? Yoksa laf kalabalığı arasında unutulup gidecek mi önceleri olduğu gibi…
SURUÇ’ta yitirdiğimiz canlara Tanrı’dan rahmet dilerken, acılı ailelerine sabır ve başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Bunu şöyle bağlamanın daha da uygun olacağını düşünerek yazıyorum: Tüm ulusumuzun başı sağ olsun… Kahrolsun terör ve yaratanlar…
Yeniden buluşalım…