Sabırla Çizilen Sanat: Çini Sanatı
“ÇİNİ SANATI, KİŞİNİN KENDİSİYLE YENİDEN TANIŞMASINI; ÇİZGİLERLE, DESENLERLE, RENKLERLE ÇIKILMIŞ BİR İÇ YOLCULUKTA TOPRAĞIN SIRLARIYLA BİRLİKTE PAYLAŞMASINI SAĞLAYAN BİR SANAT ÇEŞİDİDİR.”
Çini, yüzyıllar öncesinden günümüze, hâlâ güzelliğini ve cazibesini yitirmemiş eski bir Türk el sanatıdır. Özellikle 15. yüzyıldan sonra Osmanlı sanatının parıldayan çehresini oluşturan çini, gerek varoluş macerasıyla, gerekse insanları büyüleyen görünümüyle hep dikkat çekmiştir.
Büyük Düşünür Hazreti Mevlana’nın insana ve onun bu dünyadaki kemal yolculuğuna işaret ettiği “HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM” deyişi gibidir çini. Yani çini de insan gibi toprak olarak başlar yolculuğuna. Süzgeçlerden geçer arınmak için, sabırla bekler, badireler atlatır, çileler çeker, defalarca yanar. Yolculuğunu tamamlayan çini de üzerine nakledilen güzelliklerle gönlü açık insanların kalbine akar, sonsuza bir kapı aralar.
Bilindiği gibi çini sanatı üç temel figür üzerinde çalışır: Vazolar, tabaklar ve duvar panoları. Hazırlanan çini hamurundan parçalar şekillendirildikten sonra kurumaya bırakılırlar. Hamur kıvamından deri sertliğine ulaşan parçalar üzerinde astarlama yapılır. Bu işlem sayesinde, kuruyan parça gözün beyazı gibi saf bir görünüm kazanır.
Çini işleminin ikinci safhası, pişirilmesidir. Yaklaşık 900 derecede “bisküvi” adı verilen ilk pişirmeyle, bir güne yakın bir süre boyunca yavaş yavaş pişirilirler. Fırınlaması yapılan parçaların yüzeyindeki pürüzler ince bir zımparayla giderilir. Bu parça, önce kara kalemle çizilmiş olan bir kâğıtla kaplanır. Kâğıt üzerindeki bu desen sayısız küçük iğne delikleriyle belirlenir ve kömür tozuyla bisküvi üzerine aktarılır. Bu konuda uzman mertebesinde olanlar, “ÇİNİDE HER DESENİN AYRI BİR MANASI VARDIR. LALE DE İLAHİ AŞKI, SONSUZLUĞU, TEVAZUU BULUR GÖNÜLLER. GÜLLE PEYGAMBERİ ANMAKTA, NARİN YAPRAKLARLA DA CENNETE YELKEN AÇMAKTADIR” diye yorumlarlar. Desenler, turkuaz, mavi, kırmızı, yeşil olarak renklenir.
Şimdi sıra geldi çininin SIR’lanma işlemine. Çininin fırınlamadan önce bulandığı maddeye sır adı verilir. Yine çini yapımdaki uzmanlar, “SIR, İNSANIN KENDİNDE KALDIĞI, DİLE DÜŞÜRÜLMEDİĞİ MÜDDETÇE İNSANA ÇİNİDEKİ GİBİ PARLAKLIK VERİR” diye sırrı insana benzeterek tarif ederler. Çini, artık fırına girip ateşle pişmeye hazırdır. Çok yüksek sıcaklıkta tam 24 saat kalır. Bu süre içinde bütün renkleri en güzel ve parlak hallerine bürünür. Desenleri artık silinmemek üzere bütün güzellikleriyle adeta özüne yerleşir. Böylece ateşin hararetine dayanan çini parçaları, göz kamaştırarak ortaya çıkar.
Türk çinicilik sanatı, eski gücünden çok şey kaybetmiş olmasına rağmen, bugün de hayatiyetini sürdürme eğilimindedir. Ata sanatımız olan çini eserlerin daha da genişleyerek evimizi süslemiş olmasını hangimiz istemeyiz. Çünkü onun muhteşem görünümü, ruhumuzun derinliklerine inerek bizleri manevi bir rahatlığa götürmektedir. Tıpkı güllerle donanmış bir çiçek bahçesini seyreder gibi.
Hoşça kalın.