Dolar 32,4772
Euro 34,7965
Altın 2.466,92
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 28°C
Açık
Kilis
28°C
Açık
Per 24°C
Cum 24°C
Cts 23°C
Paz 24°C

Sanat…

Sanat…
A+
A-
14.09.2018
367
ABONE OL

Mahmut KANMAZ

Hepinize GÖNÜL dolusu selam ve sevgiler sunarak, bugünkü yazımıza “yallah ya bismillah” diyerek başlıyoruz, sevgili arkadaşlarım…
Konumuz sanat olacak. Ancak bu sanatın, icracısından yola çıkarak, yazımızın ana omurgasını oluşturmaya çalışacağım.
Belki hatırlayanlarınız olabilir, rahmetli eşim Gönül’den söz ederken, onun güzel sanatlara eğiliminden ve kısa yaşamı boyunca, sanatın özellikle, karikatür, yağlı boya, el sanatları ve soyut resim türlerine olan yatkınlığından da bahsetmiştim. Yalnız, özür dileyerek onun eserlerinin tümü yanımda değil. Büyük bir bölümü Kadirli’deki evimizde bulunuyor. Yazımın sonunda paylaşacağım görsel sunumlar, bu eserlerin ancak küçük ve kısmi bir bölümünü oluşturuyor, hoşgörünüze sığınıyorum.
Gönül’ün güzel sanatlara ilgisi ve merakı, bir hayli eskilere dayanıyormuş. Dayanıyormuş diyorum, zira ta Ankara Cebeci Ortaokulu ve Anafartalar Lisesine kadar uzanan bu süreci, ben haliyle bilemiyorum
Bana anlattıklarıyla sınırlı bilgim. Hatta liseyi bitirdiği yıl, puanı, o zamanki adıyla “Tatbiki Güzel Sanatlar Akademi”sini tutmasına ve ön kayıt sonrası, mülakata çağrılmasına rağmen, ailesi tarafından, “Kızım biz seni nasıl tek başına İstanbullara yollarız, biz de gidemeyiz ki oralara, hem zaten burada doktor kontrolü altındasın” denerek, bu hayallerine veda etmek zorunda bırakılıyor. Bunu bana evliliğimiz boyunca sık sık dile getirerek, hayıflanır dururdu.
Evliliğimiz boyunca da sanattan asla kopmadı. Kendi çapında kurslara katıldı, harika resimler yaptı, birçok sergiye katıldı ve üretme azmini hiçbir zaman yitirmedi.
Trabzon’da iken, ünlü ressam, “Abit Güner”den ders alıp, onun atölyesine dâhil oldu. Yine Trabzon’da karikatür kurslarına katıldı. Sevgili Adnan Taç, Muammer Kotbaş, Tamer Küçük, Bülent ve Hakan Sümer gibi ustalardan ders aldı. Sevgili Hikmet Aksoy Abinin yönettiği Karadeniz Gazetesi Taka sayfasında, çok sayıda karikatürleri yayınlandı. Yerel radyo ve televizyonlarda programlara katılıp röportajlar yapıldı. Karikatürist Harun Yavruoğlu’ndan mesleki bilgiler edindi. Benim de çok yakından tanıdığım
bu değerli sanatçıların hepsine selam ve sevgiler olsun. Bilsinler ki, eşim Gönül de onları çok sevdi ve onlardan çok şeyler öğrendi. Teşekkürlerimizi sunarım eşim adına kendilerine. Zaten sanat, öz de bir yetenek işi olsa da meslek büyüklerince alınan derslerle de bu işler bir nevi, usta-çırak ilişkisine dayanır diye düşünüyorum.
Bundan birkaç ay önce, güzel eşimin hem mezarını yaptırmak ve hem de oralarda adet olduğu üzere, seneyi devriyesi dolayısıyla, bütün köy halkına yönelik, yemek hayratı için Isparta’ya gitmiştim. İşte mezar yapılırken, bir şeyler yazılır ya. Ben de onun resim ve karikatüre olan aşırı sevgi ve uğraşından dolayı, “Ressam-Karikatürist” diye yazdırdım mezar taşına. Tahmin ederim ki, o belki de istemezdi. İstememesi, arzu etmediğinden değil, alçak gönüllüğünden ve tevazuundan dolayıdır. Mahcubiyetindendir. Ama ben hem ona olan sevgi ve saygımdan, hem de ömrünü bu işlere adadığından dolayı, fazlasıyla hakkı olduğunu düşündüm…
Hani bir söz vardır bilirsiniz, “Fazla tevazu gösterme, sonra gerçek sanırlar” diye.
Yoksa ben de bilmez miyim, oraya ne yazarsan yaz, hiçbir kıymeti harbiyesi yok…
Önemli olan, altında ne olduğu… Allah hepimize, hayırlı sonlar nasip etsin.
Kurs falan dedik, size bununla ilgili bir trajikomik anımı anlatayım dilerseniz…
Eşimin kaybından yaklaşık 45 gün önce, ilerleyen hastalığı dolayısıyla ve tavsiye üzerine Antalya’da bir profesör kardiyoloğa gitmiştik. O da gerekli incelemeleri yaptıktan sonra bize açıklamalarda bulunuyor ve hemen bağlı olduğu Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine yatmamızın
lüzumunu anlatıyordu ki, Gönül söze girdi hemen, “İyi ama ben Asmek’e (Antalya Büyükşehir Belediyesi, Mesleki Edindirme Kursları) yeni kayıt yaptırdım, o zaman kurslarım aksayacak” deyince, doktor gülerek, “Hele önce sizi bir sağlığınıza kavuşturalım, ondan sonra düşünürüz kurs işini…”
Yani demem o ki değerli dostlarım, o denli yaşama isteği ve arzusuyla doluydu ki, her şeyden önce o vardı aklında… Şimdi, neden mezar taşına, “Ressam-Karikatürist” yazdırdım, umarım bana hak verdiniz.
Tabi, o çok istediği kurslara hiçbir zaman katılamadı, tabir caizse, elimizden kayıp gitti, bir kuş misali kanatlanıp uçtu gitti yeni yuvasına doğru. Şu an bu satırları yazmak için, öylesine zorlanıyorum ki, bazen masadaki telefonu, sanki bulutlar içindeymiş gibi flu olarak görüyorum… Zira gözlerim buna ancak bu kadar izin veriyor. Onu daha dün yitirmişim gibi hissediyorum kendimi…

gonul

Neyse, bugün yine üzdüm sizleri. Aslında söz vermiştim kendi kendime, bu gibi şeyleri sakın yazmayasın, diye ama inanın, parmaklarım bu yasakları hiç dinlemiyor. Onun için lütfen hakkınızı helal edin. Bunu bir dertleşme, bir hasbihal olarak kabul edin… O, 45 günlük hastane sürecini anlatmaya henüz hazır değilim daha… Yürüyerek ve sapasağlam girip de o hastaneye, hangi ara ben kendimi 45 gün sonra morgda, onun saçlarını okşayıp son kez vedalaşırken buldum… Bir türlü anlayamıyorum. O 45 günlük süreç, hâlâ bir rüya gibi geliyor bana… Hem kendimi ve hem de sizleri daha fazla üzmeden, sizlere bir şarkının ilk dörtlüğüyle veda edelim istiyorum… Sözüm ona, bugün sanattan, eşimin sanatsal faaliyetlerinden bahsedecektik. Kısmet bu kadar yazabilmekmiş. Lütfen sizler de sağlığınızda, yanınızdakilerin ve sevdiklerinizin kıymetini bilin… Çünkü bu
yolun dönüşü yok, her şey çok geç olmadan. Nedensiz bir gidişe maruz kalmadan.

“Sevgilim sen gideli
Dinmez gözümün seli
Deli ediyor beni
Bu sebepsiz ayrılık…”
Tekrar birlikte oluncaya kadar, gönlünüzden yaşama sevinci ve yüreğinizden her türlü sevgi eksik olmasın sevgili dostlarım.

Hoşça kalın.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.