Dolar 32,3669
Euro 34,9566
Altın 2.325,55
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 21°C
Parçalı Bulutlu
Kilis
21°C
Parçalı Bulutlu
Per 21°C
Cum 25°C
Cts 26°C
Paz 25°C

Sevda Şarkıları

Sevda Şarkıları
A+
A-
18.02.2020
396
ABONE OL

Mahmut İhsan KANMAZ

 

Bu son şarkımda sen varsın
İlk şarkımda yine sen vardın
Bana yıllarca ruh verdin
İlhamınla beni yaşattın
Sendin gönlümün varlığı
Her nefeste yine sen vardın
Geçti seninle bu hayat
Son şarkımda yine sen varsın…

 

Selam, sevgi ve saygılarımla birlikte, bir yazıma daha başladım bile sevgili arkadaşlarım.
Malumlarınız olduğu üzere, bir önceki yazımda “Sevda Türküleri”ni ele almış ve çeşitli örnekler sunmuştum sizlere.
Mevzu o kadar geniş ve kapsamlı ki, bunu tek yazıyla sona erdirmeye, inanın elim varmadı. Kıyamadım geçiştirmeye.
Zira türküler, halk şiirleri ve ağıtlar kadar, Klasik Türk Sanat Müziğinin birçok özgün örnekleri de, anlatılmaya değerdir.
Sözgelimi, az önce anlam içeriğini arzettiğim eserde olduğu gibi. Yani, büyük ve ölümsüz bestekarlarımızdan, Muzaffer İlkar’ın mahur şarkısındaki gibi…

Sevda üzerine söylenen o kadar çok şarkı vardır ki, inanırmısınız hepsinde de ortak nokta aynıdır. İnsanımızın duyguları, yüreklerinde taşıdıkları sevgileri ve içten anlatımları… O kadar çok benzer ki, birbirlerine. Öyle süslü, cinaslı ve cafcaflı benzetmelere hiç itibar edilmez. Neyse odur. Ne hissediliyorsa o yansıtılır.
İşte, bestesi Refik Fersan’a, güftesi C. Muhittin Kozanoğlu’na ait bir eserdeki gibi her şey…

 

Rüzgar uyumuş, ay dalıyor, her taraf ıssız
Ölgün bakıyor, varsa uzak, bir iki yıldız
Gel, çıt bile yok korkma, benim bahçede yalnız
Ey gözlerinin rengi kadar, kalbi güzel kız.

 

Meftunun olan gözlerim,endamın görsün.
Kumral saçının üstüne,busem de taç örsün.
Hüsnün ezeli,saltanatından da büyüksün.
Ey gözlerinin rengi kadar,kalbi güzel kız.

 

Türkülerde olduğu gibi, sanat müziği eserlerinde de betimlemeler çok önemlidir sevgili arkadaşlarım. Bakınız, Dede Efendi’nin bayati makamındaki bir bestesinde, gönüllerden kopup geliveren ifadeler, ne kadar da güzel ve içten anlatılıyor:
Karşıdan yar güle güle
Yârim geldi, canım geldi
Servi gibi salınarak
Yârim geldi, canım geldi
Bir tanem geldi, cananım geldi.

 

Elindeki deste güle
Bakıyordu güle güle
Müjdeler olsun bülbüle
Yârim geldi, canım geldi
Bir tanem geldi, cananım geldi.

 

Sözler Necati Tokyay, beste Zeki Arif Ataergin ve Şehnaz makamında bir şarkı:

 

Beni ateşlere salan, o kapkara gözler
Beni çılgın gibi yakan, o tatlı sözler, güler yüzler…
Hayatımda sana kanmak nasip olmaz ise eğer
Kapansın perde çekilsin cihan, sensiz hiçe değer…

 

Evet, böyle diyor şarkı. Bir sevdanın, insanı ne hale koyduğunun resmi gibi sanki…O varsa bu dünya var, eğer ki yoksa o cihanın hiç bir hükmünün olmayacağına inanıyor sevdalı insanımız…
Sanırım, “Kara sevda” denilen şey de bu olmalı. Her şey gibi, bunun da fazlası iyi değil. Niye, normal sevdalara n’oldu kine! Öyle değil mi ama yani.
Ancak şaka bir yana, kınamamak lazım hiç bir şeyi. Bazen elde olmaz yaşanan şeyler. İrticalen gelişir de farkında bile olmaz insan. Hep denir ya, “Herşeyin hayırlısı” diye. Aynen öyle…

Oralı olmakla gurur duyduğum Kilis’in yetiştirdiği, büyük müzik insanı Alâeddin Yavaşca’ya ait, bir ağır semainin anlam zenginliği var şimdi sırada. Sözler Ahmet Uzel’e ait… Mevzu yine sevda tabi.

 

Gel aşıka göster ey yar ruy-i mahını
Duy aşıkın arşa çıkan dilde ahını
Her n’eylese kar eylemez bilirim aşık
Açsa dahi sana, hatta ciğer-gahını…

 

Aşkın ve sevdanın tek yanlı halini tasavvur eden bu güzel eserde diyor ki aşık, “Ne olur bana bir kez olsun o gül yüzünü göster ve benim ta arşa çıkan feryadıma kulak ver ey sevgili. Ama bilirim ki, bunun senin tarafından duyulması zor gibidir.Ben sana ne yapsam, kendimi nasıl anlatsam, nafile… Çünkü sen benim ne çektiğimi bilmiyor ve görmüyorsun.”
İşte karşılıksız sevda, hem de onun karası böyle bir şeydir. Allah korusun.

Aşkın karası dedik, karşılıksız olanı dedik. Bir de bunun eza veren, cefa çektiren hali mevcuttur. İçinde kıskançlık desen var, gurur desen fazlasıyla hem de.
Hele bir de iştiyak yani özlem, hasret ve firkat, yani ayrılık da varsa sevdanın içinde, hicran ve acılar, kaçınılmaz olur.
Yine bir Alâaddin Yavaşça bestesi ve makam nihavent… Güfte de, M.Müeyyed Bekman’ın.

 

Ne bildim kıymetin, ne bildin kıymetim.
Reva mı şiddetin, reva mı hiddetin
Zulmeden sen misin, bilmem ki ben miyim?
Kader mi, tali mi, ağyar mı, acepkim?
Kıskançlık alevi kalplere gireli
Sen deli, ben deli, aşk deli, ruh deli
Severken sen beni, severken ben seni
Bir gurur mahvetti, hem seni hem beni.

 

Ne sensiz bir mekan, ne sensizheyecan.
Vermiyor teselli ne ümid, ne decan…
Sararken gönülü iştiyak, an be an
Değer mi bu hasret, bu firkat, bu hicran…

 

Sevda demek, güzelliklere yelken açmaktır. Umutlara anlam yüklemektir. Hayallere, kanat takmaktır.
Ama bazen de, acı ve ızdırap demektir aşk ve sevda. Bir bakıma, aşk acısı çekenin feryadı olur, yürek sesi olur sevdalar. O kadar da mı derseniz, evet tam da o kadardır derim size…
İşte bu sözümüzün karşılığı ve ispatı. Tanburi Ali Efendi’nin Segah şarkısı.Şöyle diyor şarkının sözleri:

 

Dil harabı aşkınım, sensin sebep berbadıma.
Bir teselli ver gelip bari, dil-i naşadıma.
Taş mıdır bağrın ki, gelmezsin benimimdadıma
Dini ayrı kafir olsa, rahmeder feryadıma.

 

Gerçi tercümeye gerek olmayacak kadar anlaşılır ama ben yine de özetlemek isterim kendimce.
Deniyor ki, aşkınla harabeye dönmüş berbat halimin nedeni sensin ey yar. Hiç olmazsa, bari bir teselli versen üzgün ve kederli durumuma.Ne olurdu ki?Ancak senin taş gibi yüreğin olduğu için, gelmezsin benim yanıma. Benim, aşkın elinden çektiğim bu çilelere ve acılara, başka birileri, hatta inanmayanlar bile kulak verirler ve bana acırlarken, sen bir türlü bana merhamet etmezsin…Neden?

Keşke her sevda ve sevgi, mutlu bir sonla taçlansa…Ya da her seven sevdiğine kavuşsa… Tabi yok öyle bir dünya…
Tahmin ederim ki, yeryüzünde yaşanan sevdaların çoğu ayrılmalarla ve kavuşamamalarla sona ermekte. Yazık!
Oysa bilinir ki, dayanılması en zor acı, aşk acısıdır. Bu yalnızca benim bir öngörüm veya sadece tahminden ibaret bir çıkarım değil. Bu, bir bilimsel araştırmanın sonucu. Yani istatistiki bir veri… Bir dergide rastlamıştım böylesi bir bilgiye. Mutlu sonla biten sevdalardan daha çok, işte o sözünü ettiğimiz, firkat halleri, daha anlaşılır şekliyle, ayrılık durumları daha çok yaşanmaktaymış.
Bakın Gültekin Çeki’nin bir Segah şarkısı, sanki bunun doğruluğunu kanıtlar gibidir değerli dostlarım.

 

Gece sessiz ve karanlık,yine her şey uyumuş.
Bilirim susmayacak, kalbi viranımdaki kuş.
O yeşil bahçelerin gülleri solmuş, kurumuş.
Bilirim susmayacak, kalbi viranımdaki kuş…

 

Sevdaların en olumsuz yanı da daha önce değindiğimiz gibi, ayrılıklardır, özlemlerdir ve o yârin, bir başkasına verilmesi halidir. Ne kötü bir şeydir bu…
Dilerim hiç kimseler yaşamaz bunu…
Çünkü tahammülü zor bir olaydır, bu söylediğimiz.
Hele köylük yerlerinde çok olur böylesi durumlar. Söz gelimi kız gönlünü kaptırır bir yiğide. Yiğit desen, o dünden razı zati… Hoş, hangi genç kalbini açmaz ki sevdalara. Ya da hangi kızımız, uzak durur ki yürek çarpıntılarından. Dünyanın düzeni böyle değil midir?
Ama gelin görün ki, yolunda giden her şeyde olduğu gibi, bunda da bazı engeller çıkıverir ortaya… Mesela, kızın babası bir başkasına verir onu. Ya da, bir başkası, sadece ekonomik gücüne güvenerek, ister kızı ailesinden.Alırlar da çoğu zaman.

Acılar çöker omuzlara bu sefer. Kimin omuzuna… Tabi ki sadece yüreğinin sesini dinleyen gencin omuzuna. Artık dillerde şu türkü söylenir olur.
“Sana sevdanın gülleri, bana da ayrılığın yolları.” Gerçektende zor çekilir bir derttir ayrılık. Başına gelen bilir ancak.
Hem de çok severken, gece gündüz adını hecelerken ve düşler kurarken…
Yapacak bir şey yoktur artık. Sevdiği, yad ellere gelin olmuştur. Gözler yaşlı, gönüller buruktur. Hayaller yıkılmıştır.
İnanın çoktur böylesi haller… Hem de o kadar çoktur ki, mutlu olanlardan daha az değildir sayıları…
İşte, Hüseyni türkü formundaki bir şarkının söz içeriği de, aynen böyledir:

 

Menekşe kokulu yârim
Kime arzedeyim halim
Elimden aldılar yârim
Yârim al beni al beni
Al da sinene sar beni…

 

Menekşesi biçim biçim
Ölüyorum senin için
Bir buse ver başın için

Yârim al beni al beni
Al da sinene sar beni…

 

Menekşesi tutam tutam
Arasına güller katam

Ya ben nasıl yalnız kalam
Yârim al beni al beni
Al da sinene sar beni…

 

Bazen de içiçe girmiş karmaşık duyguları aynı anda yaşar sevdalı insan.
Yani bir yandan severken, diğer yandan da acılara ve engellere karşı bir direnç gösterme yoluna gider. Tıpkı Vecihe Daryal’ın Nişabürek bir eserinde olduğu gibidir hal ve vaziyet…

 

Gül yüzün soldukça, ömrümden silerher neşeyi.
Yıldıran hırçın felaket istiyor bilmemneyi…
Ey kader, kıskanma aşkımıgünahımdır benim
Merhamet bekler gönül, çoktan. unutmuş sevmeyi…

 

Evet, sevdaların şarkı boyutuna, hem de klasik olanlarına yer verdik bugün.
Bugüne kadar da pek ele alınamayan.

Sözlerimizi burada noktalarken, ben de sizlere, gönlünüzce günler temenni ediyorum. Yüreğiniz her daim sevgi dolu olsun. Bedeniniz de sağlıklı…
Hoşça kalın sevgili arkadaşlarım ve kıymetli dostlarım.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.