Suriye’de İç Savaş Sürerken Gaziantep’in Muştuları veya Kilis’in Umutları-3
BEYRAN İÇMEYE DAVET VAR
İnsana yatırım yapmayan, sürekli taşa toprağa yatırım yapan ülkelerin genel sıkıntısı bunlar. İnsanı konu ettik biraz da. Gökdelenleri, AVM’leri, rezidansları gündeme taşıdık. “Keşke bu dev yapılarda bölgesel özellikler ve kimlik aransa, o da yok! Ayrıca her AVM’de bir kitapçı, bir sanat galerisi mecburiyeti getirilse, bu mekânların kira fiyatları da göstermelik olsa ne kadar güzel olur” dedim.
Oğlu Fatih’i ziyaret için gittiği Singapur’u Mustafa Karakaya anlattı:
– Hanım ile birlikte gittik Singapur’a. Gezdiğimiz AVM’nin üst katını dev bir kütüphane yapmışlar ve gençler sırada bekliyordu.
Eşi Aydan Hanım da dikkat çekti “Havuzdan çıkanlar bile duşunu aldıktan sonra hemen eline bir kitap alıp okumaya başlıyor ve öyle güneşleniyorlar.“
Çorba ve kebapların bol olduğu akşam yemeği geç vakte kadar sürdü. Prof. Dr. Cahit Balcı vaktin geçtiğini ve saatin 24’e geldiğini hatırlatarak yarın sabah erkenden bizi “Beyran” içmeye davet etti. Beyran; Gaziantep’te sabahları kahvaltıda içilen kuzu gerdan veya incik, pirinç, tereyağı, biber salçası, kırmızı pul biber, bolca sarımsak, tuz ve karabiber oluşumundan ortaya çıkan bir çorba çeşidi. Ama daha sonraya erteledik bu daveti. Çünkü yarın Kilis programımız var. Otele geldiğimizde saat 01.00 olmuştu. Ancak coşkulu bir kalabalık vardı. Çünkü bir düğün organize edilmişti. Genç evlileri görmedik ama şık hanım ve beyler hala lobide sohbet ediyorlardı. Eğlenceye doymamış olanlar dudaklarından melodi çıkarıyorlardı kendi duyacakları bir sesle. Uyumayan çocuklar ise koşturup duruyordu annelerinin ikazlarını dinlemeden “Koşma artık yeter, düşeceksin.” Bir başkası ise “Bunlar bizi uyutur da kendileri uyamaz vallahi” diyordu.
Gaziantep’te ikinci günümüz güneşin odamıza girmesi ile başladı. Her taraf erkenden aydınlanmıştı. Hayvanat Bahçesinden hangisi olduğunu bilmediğimiz bazı hayvanlarının sesini duyabiliyorduk. Hava ısınmıştı sanki. Kahvaltıya gömlek ve tişörtlü olarak inmişti herkes. Alışılmışın dışında kahvaltıda Antep peyniri en tercih edileni oldu. Bir de tatlı tuzlu kâhke çeşitleri. Kaşarı, reçeli, balı, yumurtayı, sütü, zeytin çeşitlerini, domates ve hıyarı her otel sofrasında bulmak mümkündü.
KERTİL YOLUN YARISI
Sürücümüz Ramazan vaktinde geldi, bizi kendisini beklerken buldu. Minibüse doluştuk. Gaziantep böyle hızlı büyümesiyle ve Türkiye eski istikrarını yakalarsa çok yakın bir zamanda Kilis ile birleşebilir. Aynı İstanbul-İzmit gibi olabilir. Şahin Bey Anıtına kadar yerleşim genişlemiş. Artık yazlık-kışlık ayırımı da ortadan kalkmış bölgede. Her evde her mevsim yaşamak mümkün… Gaziantep’ten sonra Ulu Mahsere yani havaalanı yol çatına kadar duble yol çalışmalarından bozuk satıhta yol aldık. Bundan sonra kaymak gibi bir yol vardı artık. Aracımız sanki hareket etmiyor, kayıyordu sessiz sedasız. Mart ayında tarlalarda yeşillik artarken ağaçların çiçek açması henüz başlamıştı. Bazı bol çiçekli ağaçlara inat erik gibi; fıstık ağaçları adeta kupkuru olmakla cevap veriyordu. Dallarında ne bir yaprak ve ne de bir filiz vardı. Fıstıklar öyledir. Zamanı gelmedikçe kıpırdamaz damarları. Zeytin ağaçları ise tam tersi her mevsim yemyeşildir. Zeytin ve üzüm bağları başladı yolumuz üzerinde. Alibardak çiçekleri de öyle. Trafik yoğunluğu azalmış gibi. Bir durgunluk hissediliyor. Kertil Karakoluna geldiğimizde anlattım arkadaşlarıma:
– Kertil Kilis Gaziantep yolunun orta yeri olarak bilinir. Jandarma Karakolu çok eskidir. Bir de çeşmesi vardır Kertil’in. Yolcular burada elini yüzünü yıkardı yazın. Köylüler şehre satmak üzere yoğurt külekleri yerleştirirlerdi. Bazen de keçi, koyun ve kuzu alırdı otobüsler araya. 1950’li yıllarda ve altmışlı yılların başlarında otobüsler burayı iki saatte falan kat ederlerdi. Kertil’de araçlar genelde durdurulur ve askerlerce kontrol edilirdi kaçak mal var mı, yok mu diye. Bu araçlarda yaz kış ceket ve palto kaçakçılığı yapılır ve yolculara birileri bedava yolculuk etme imkânıyla kaçak ceket ve pardösü verirdi. Bunlar da Antep’e kazasız belasız gelindiğinde onlardan geri alınarak pazarda satılırdı.
Kazıklı köyüne yaklaştığımızda Kilis il sınıra girmiştik. İlerde de organize sanayi bölgesi görünmeye başladı. Solumuzda ise Seve Barajı mavi mavi bize bakıyordu. Yakınında da Suriyeli mültecilerin çadırları, barikatları, yerleşim birimleri bulunuyordu. Bembeyaz büyük bir örtü gibi göründü gözüme çadırlar.
Ben anlatmamı sürdürdüm. Sanayi bölgemizde en iddialı olan Şekeroğlu Tesisleriydi. Mutfak ürünleri, yiyecek, gıda maddeleri pazarlıyordu.
KİLİS GÖRÜNDÜ
Enez köyü artık Kilis’e geldiğimizin bir işareti oluyordu. Karşısındaki Oylum Köyü ise artık Kilis’inin bir mahallesiydi. Söğütlüdere ise Kilis’in önemli bir piknik alanıydı. Tatil günleri dolup dolup taşardı. Üstelik yeniden dizayn edilmişti. Resmi yemeklerin de çoğu buradaki belediye tesislerinde verilir, ikramlar yapılırdı. O gün de Kilis Katmeri’nin tescili yıl dönümünde etkinlikler yapıyor ve katmer ustaları ile konuklar bir araya gelmişti.
Yolumuzun hem sağı ve hem de solu bir zamanlar zeytin ormanlarının, üzüm bağlarının ve sebze-meyve bahçelerinin en bereketli ürünleri ve örnekleriyle dolu iken artık burası yerleşim alanı olarak konutlara ve işyerlerine açılmıştı!. Dehşet bir şey tabii… Sonra da iklim değişikliği nedeniyle yağmur dualarına çıkılmıştı. Bu acı resim biberli dozunu artırarak hala çerçevesi içinden bize bakıyor. Neden Resul Osman Dağına doğru böyle bir planlama yapmaz yerel yöneticiler? Öyle bir nesil gelecek ki bu idareciler onların beddualarına ortak olacaklar. Bu serzeniş de haram helali bilenler için bittabi.
Yolda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının il temsilcisi Mahmut Kaçarlar karşıladı bizi. Mahmut Kaçarlar bürokratlığının yanında öğreten, üreten, okuyan, düşünen ve paylaşan bir aydınımız. Aile mezarlığımıza gittik hep birlikte. Annem, babam, dedem, babaannem ve amcam orada yatıyor. Beni yalnız bırakmadı arkadaşlarım, dualar ettik, Kur’an okuduk, fatihalar gönderdik. Hatta fotoğrafladık ilahi makinalarla çekilen resimleri hatırlayarak. Çünkü tümü zamanı gelince huzuru mahşerde gösterilecek bizim inancımıza göre. Her Kilis’e gittiğimde hiç ihmal etmediğim bir ziyaret bu. Hem de her girişte. Sonra Kilis Asri Mezarlığı’nda çok sayıda akrabalarım, hısımlarım, yakınlarım, arkadaşlarım, komşularım yatıyor. Kilis Asri Mezarlığı kişiye özel olarak itina ediliyor ama genelde bakımı yetersiz.
KENT’TE AYDINLAR DAYANIŞMASI ve HACI DERVİŞ
Mezarlıktan sonra Kent Gazetesi’ne uğradık nezaket ziyareti için. Kalabalık olunca yeni sandalyeler geldi. Teker teker tanıştırdım heyetimizi. Ahmet Barutçu bölgenin değil, ülkemizin en duayen gazetecilerinden biri. Ömrünü medya yoluyla Kilis’e vakfetmiş bir fikir emekçisi. “Kilis’te insanca yaşamak istiyoruz. Bıktık usandık bu gerilimden” dediğinde içimin cızzz ettiğini hissettim. Yüreğim sızladı. Sosyal medyada da buna benzer açıklamalar bir hayli fazla. Daha önce de Kilis Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Mehtap Okatan’ın aynı bağlamda yaptığı açıklamayı hatırladım. Kahveler içildi, üzerine çaylar geldi, dertler, Kilis’in meseleleri, terör, Suriye’deki iç savaş konuşuldu ama sohbet bitmedi. Kilis’in maruf şair, yazar, araştırmacı ve tarihçilerinden Hasan Şahmaranoğlu (1935 Kilis) geldi elindeki baston ile, selam verdi ve içeri girdi. Hasan Şahmaranoğlu Almıla, Kilisli Büyük Tarihçi Necip Asım Yazıksız, Kilis’in Ünlüleri, Cumhuriyet Dönemi Kilisli Şairler Antolojisi, Şahin Bey ve Gerçekler adlı eserlerin sahibi. Şiirleri de var, yayınlanmış ve sahneye konulmuş tiyatro eseri de. Prof. Dr. Kamil Veli Nerimanoğlu ile daha derin muhabbet ve sohbet peyda ettiler.
Kent’ten ayrıldıktan sonra Büyükkütah Mahallesindeki dikdörtgen planlı taş yapı Hacı Derviş Camii’ne gittik. Abdullahoğlu Hacı Mustafa yaptırmış. Aracımızı Cumhuriyet Caddesi’nde bulduğumuz bir yere park ettik. İçimiz rahat. Biblo gibi bir mescit burası… Tarihi de macerası da alakaya değer Hacı Derviş’in (H-1339-M-1521). Cumhuriyet dönemine kadar sapasağlam gelmiş. Aynı zamanda medrese olarak da hizmet vermiş, Hacı Mehmet Vakıf Efendi ve Kilisli Muallim Rıfat Bilge gibi önlü maruf insanları yetiştirmiş burası. Milli Şef döneminde satılmış. (1947) Karadeniz Ailesi almış. Sadece minaresini bırakmış, diğer mekânlarını yıktırarak ticarethaneye çevirmiş, beyaz eşya satmış yıllarca. Bu tarihi dokunun daha sonra minaresinin de yıkılmasını görerek tamamen kaybolmasına rıza göstermeyen bir grup Kilisli, Hacı Derviş Camii’nin amacı doğrultusunda hizmet vermesi için girişimlerde bulunmuş. Netice alamamış. Bunun üzerine protesto yürüyüşleri yapılmış, kınama beyannameleri yayınlanmış. Emniyet güçleri Nihat Ferah ve Halil Akkaş olmak üzere onlarca kişiyi gözaltına almış, tutuklatmış. Neticede beraat etseler de mağdur ve mazlum olmuş onca insan. Vali Turan Ayvaz (2008-2011) zamanında Mehmet Tatarcık’ın başkan olduğu bir dernek kurulmuş. Kilisli işadamları teberruda bulunarak Hacı Derviş Camii’ni Karadeniz Ailesinden 500 bin TL’ye satın alarak Vakıflar İdaresine bağışlamış. Gaziantep Vakıflar Bölge Müdürlüğü de camiyi restore ederek 76 yıl sonra ibadete açmış.
Öykü herkesi heyecanlandırdı. İkişer rekât namazlar kılındı, dualar edildi. Hemen bitişiğindeki sokağın yanı başındaki vakıf dükkânlarının boşaltılarak ihya çalışmasına başlaması başka bir sevindirici husus oldu. Vakıf mallarının yıllarca hovardaca kullanılması ve satılmasının ardından yeniden gerçek mal sahiplerince sahiplenmesi çok güzel bir gelişme.
(Devam edecek)