Dolar
Euro
Altın
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis °C
Kilis
°C
°C
°C
°C
°C

Tesadüf-Tevafuk

Tesadüf-Tevafuk
A+
A-
24.09.2019
1.094
ABONE OL

Mahmut İhsan KANMAZ

“Ne sen beni gördün, ne de ben seni
O büyük tesadüf olmadı farz et
Tanışmamış gibi olalım senle
O sevda gönlüme dolmadı farz et…

Artık seni anmam, seni düşünmem
Sevgilimsin diye koşmam peşinden
Uçan bir kuş gibi geçtim başından
Ellerim elini tutmadı farz et…
Farz et, bir rüyaydı uyandım bitti
Farz et, bir hayaldi kayboldu gitti
Farz et ki, gözlerim bir oyun etti
İki gözüm seni, görmedi farz et…”

 

Tekrar birlikte olmaktan son derece mutlu ve huzurluyum sevgili arkadaşlarım.
Sözlerime, güftesi Sayın Ali Tekintüre, bestesi de rahmetli Necdet Tokatlıoğlu’na ait, Acem kürdi makamında ki bir şarkının anlam ve söz zenginliğiyle başlamış oldum… Hepinize yürekten bir merhaba…
Çok önceleri, Trabzon’da görev yaparken, kendisiyle tanışma ve sohbet etme imkanı bulduğum Necdet Bey’in bu muhteşem eserinde de belli olduğu üzere şarkıda, tesadüfen bir araya gelip tanışan ve sonunda da, çeşitli nedenlerle yollarını ayırmak zorunda kalan bir tarafın, diğer tarafa belki de içinde kırgınlık, pişmanlık ve sitem dolu ifadelerin olduğu serzenişler dile gelmektedir.
Sn. Tekintüre’ye teşekkür ederken, Sn. Necdet Tokatlıoğlu’na da rahmetler diliyorum Allah’tan. Nurlarda yatsın…

Başlığımızdan da anlaşılacağı üzere, bugünkü yazımızın konusu, “Tesadüf ve Tevafuk” hakkında olacak…
Öncelikle tesadüf nedir, tevafuk ne anlama geliyor ona bir bakalım dilerseniz.

Tesadüfü, elimizde olmayan şeyler ve kendiliğinden oluşan rastlantılar, şeklinde açıklayabiliriz özet olarak…
Tevafuk da öyle ama önemli bir farkla… Tamam, oluşumunda, bizim bir dahlimiz veya irademiz söz konusu değildir, tıpkı tesadüfte olduğu gibi, ancak kişiye uygunluk hali, bir şeye uygun olma ve denk düşme hali mevcuttur tevafukta…
Yani, yüce yaratıcının takdiri ve emri vardır burada. Belki buna kader ve yazgı da denilebilir. Her şeyin oluş nedeninin, bir yüce iradeye bağlı olduğu inancı hâkimdir. O yüce irade de, Cenab-ı Allah’tır tabi ki…

“Tesadüf diye bir şey yoktur. Kader konuşunca, herkes susar” demiş birileri.
Doğrudur, ben de katılırım buna.
Bir başka bilge insan da şöyle buyurur: “Hayatımızda hiç kimse tesadüfen çıkmaz karşımıza… Karşımıza çıkan ve etrafımızda olan herkesin bir görevi vardır. Ya bizi bir yerlere götürürler, ya da bize bir şeyler öğretirler.” O kadar.
Benzer bir kelamda da hemen hemen aynı duygular anlatılır.
“Tevafuk diye bir şey vardır. Eğer Allah birini seninle buluşturmuşsa, bunun mutlaka bir nedeni vardır.” Değil mi?
Uzaya giden astronotlar vardır biliriz.
Bu insanlardan biri olan John Gleen, bakın neler diyor bir uzay macerasının ertesinde.

“O muhteşem fezayı gördükten sonra, her şey bir tesadüfle yaratıldı sözünü ağzıma almaktan utanıyorum.”
Paul Valery adlı bir uzman kişi de, konu hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklar: “Her şey tesadüftür demek, hiçbir şey demek değildir aslında.”

Bir de tesadüf veya rastlantının sevda boyutu vardır sevgili arkadaşlarım.
Birçoğumuz tanıştığımız ve sonradan evlendiğimiz kişiyle alakalı hep, “canım ben tesadüfen gördüm onu, işte filan yerde karşıma çıktı ve göz göze geldik, ondan sonra da olan oldu zaten” diye yakıştırmalarda bulunuruz. Kimileri buna tesadüf diyebilir, kimileri de kader ve tevafuk açısından bakar olaya…
Yani, bunun aslında cüz-i değil de külli kader denilen ilahi bir yönünün olduğunu unuturuz çoğu kez. Hayır biliriz de, o an için bunun derinlerine inmeyiz pek…
Yoksa inanç noktasında, herkesin bu dediklerimi onaylayacak durumda olduğunu çok iyi biliyorum.. Sadece ifade sorunu diyelim adına… Yazımın bundan sonraki bölümünde de, lütfen bu gerçeği göz önünde bulunduralım… Tesadüf diye adlandırılan ifadelerin, tevafukla eş manada kullanılmak istendiğini, ya da maksadın o olabileceğini düşünelim lütfen.
Ne demiştik biraz önce? Tesadüfün sevdasal yönüne atıfta bulunarak, mevzuya farklı bir pencere açmaya gayret etmiştik.
Gerçekten de rastlantı, tevafuk ve tesadüfle ilgili kelamların birçoğunda bunu görürüz. İşte böyle biri var sırada, denir ki, “Tesadüfen tanıştığın biri, gün gelir belki de hayatının tam merkezine oturur.”
Aynen de öyle olur bazen. Masum bir karşılaşma, insanın kaderi haline gelir.
Hep öyle olmaz mı sanki özellikle Türk filmlerinde. Oğlanla kız, ya çarpışırlar koca sokakta, ya da aynı otobüste yolları kesişir tesadüf eseri… Ondan sonrası bir dram olur artık… Ya garip garip olayların içinde bulurlar kendilerini, ya da bir nikâh veya düğün salonunda imzalarken defteri…

Bob Marley demiştir ki: “Her tesadüf bir başlangıçtır. Finali sen oynarsın, perdeyi kader kapatır.”
Bir başkası da, “Her insan kendine yakışanı yapar. Çünkü kalite asla tesadüf değildir” diye buyurur.
“Gittiği yolun farkında olmayanlar, tesadüflerin yolcusudur” der bir bilge insan.
Hani, tevafuk için uygun olma, denk gelme hali demiştik ya, işte ona istinaden bir kelam şöyle edilmiş birilerince: “Göz, gönlün aradığına denk gelir hep. Buna da tesadüf diyenler vardır.”
Çoğu zaman da denk gelme olayından daha ziyade, rastlantı olayına takılır insan. O zaman da der ki birileri: “Bazen hayatta başköşeye koydukların değil de bir tesadüf sonucu rastladıkların çok mutlu eder insanı…”

Tesadüf veya tevafuk dediğimiz şey, genelde hep gönül işlerinde kendilerini gösterirler. Düşünsenize, bir ortamda biriyle çizgileriniz kesişiyor, kaçamak bakışlarınız birleşiyor, iki yürek, aynı şey için çarpar hale geliyor. Bu bana göre bir kader, ya da tevafuktur. Genelde mutlu izdivaçlar hep böyle başlarlar. Bunun kader veya yazgı olduğunu bildiğimiz halde, birçoğunu tesadüf ve rastlantı diye geçiştirmeye çalışırız.

Böylesi hallerde hep kendimden örnek veririm ki, mevzu biraz daha iyi anlaşılmış olsun…

Yıl 1977, Nisan 11… Ben o zamanlar Ankara’da Bağ-Kur Genel Müdürlüğünde çalışıyorum. Henüz 9-10 aylık genç bir memurum. Kurum yeni yapılandığı için, her gün yeni yeni genç elemanlar alınıyor.
İşte o dediğim tarihte, bir ara baktım servis şefimizin önünde genç bir kız oturmakta. Üzerinde beyaz bir gömlek, taba renkli bir pantolonla, uzun kumral dalgalı saçları ve yüreğime dokunan tatlı tebessümlü haliyle, adeta bir peri kızı gibi…
Bir-iki göz göze geldik ve daha o ilk anda, inanır mısınız içimde o zamana dek, pek adlandıramadığım farklı bir heyecan duyduğumu hissettim… Hani kader ağlarını örüyor derler ya, aynen o hesap, şefimiz onu bana emanet etmez mi?

– Mahmut Bey, Gönül Hanım size emanet, lütfen ona yapılacak işleri anlatın, dedi ve masamız da önlü arkalı oluverdi ilk günde. İyi mi? O şekilde başlayan bir tanışma olayı, sonu nerelere uzandı artık tahmin edersiniz… Biz sadece, 8 ay sonra nişanlanmıştık bile… Ondan 4 ay sonra da evlilik gerçekleşmişti…

Bunları ne için anlatıyorum, işte adına tevafuk veya yazgı dediğimiz, yüce Yaradan’ın, sevgili Rabbimizin ikimizi birbirimize denk getirmesi, bizlerin o şeyleri yaşamamızı sağlaması, hepsi aynı bir mukadderat alanı içindedir. Şimdi bunları hafifletip te, biz tesadüfen tanıştık diyebilir miyiz? Hayır, bana göre her şey, Allah’ın biz kullarına yaşamaları için bahşettiği, denk gördüğü, uygun bulduğu bir süreçtir… Yaşadığımız her olay, aldığımız her sayılı nefesin bir hesabı vardır Rabbin yanında. Sadece bizim değil sizlerin de, kaderinizdeki her olayın bir sebebi hikmeti vardır mutlaka… Herkes kendi kaderini yaşar iyi kötü, burası bir imtihan alanı ve umulur ki, bu sınavdan herkes alnının akıyla, başarıyla çıkabilsin… İnşallah da öyle olur hepimiz için…

“Kader, sevdiğin kişi için, tesadüflerden oluşan bir köprü inşa etmeye benzer” demiş bir bilge insan.
Bir başkası, “Aşık olmak tesadüf, arkadaşlık seçim, izdivaç ise kaderdir” diye buyurmuş. Bence hepsinin de bir potada erimesi, tevafuk denilen yazgıyı meydana getirmekte…
Büyük filozof Sokrates de asırlar öncesinden seslenmiş ve şöyle bir kelam etmiştir: “Kâinatta, tesadüfe tesadüf etmek imkânsızdır.” Bence son nokta…
Bunun üzerine bir şey söylemek ve laf üretmek, inanın fazla olur.

Umarım bu yazımla, tesadüf, rastlantı, kader, yazgı ve hepsini de içine alan genel kapsayıcı yönüyle, tevafuk kavramlarına anlaşılır bir açıklama getirebilmişimdir. Öyle olursa kendimi bahtiyar addederim. Eğer yanlışlarım olduysa da affınızı rica ederim pek tabi.

Bir başka konuda yeniden birlikte oluncaya kadar, gönlünüzden yaşama arzu ve isteği, bünyenizden sağlık ve afiyet ile yüreğinizden sevgi ve merhamet duyguları hiç eksik olmasın inşallah.
Hoşça kalın sevgili arkadaşlarım ve değerli dostlarım.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.