Dolar 32,5209
Euro 34,7484
Altın 2.495,06
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 24°C
Parçalı Bulutlu
Kilis
24°C
Parçalı Bulutlu
Cum 24°C
Cts 22°C
Paz 24°C
Pts 28°C

Ya Hani Bizim Ekşili Yahninin Simidi?

Ya Hani Bizim Ekşili Yahninin Simidi?
A+
A-
23.09.2020
372
ABONE OL

Adviye ERTEKİN YÜKSEL

 

Okul tatil oldu. Kilis yolcuları hazırlandı. Mardin’den trene biner Gaziantep İstasyonunda inerdik. Bizim için yorgunluktan çok eğlence idi tren yolculuğu. Bir gece bir gündüz uzun bir yolculuk da olsa çocukluk işte biz trende yer içer uyurduk. Uyanınca kaçışan evler, ağaçlar, insanlar bizi güldürürdü.

Annem yollukları dayanma süresine göre bize yedirirdi. Kuru yiyecekleri daha sonraya bırakarak, bizleri doyururdu. Termosta su bitmişse durulan istasyonlardan doldururdu babam. Gaziantep’te trenden inince, babam hemen taksiye el eder. Eşyalarımızı bağaca yerleştirince ver elini Kilis.

Yolda su içmek için bir karakolu olan küçük bir su kenarındaki Kertil’de dururduk. Uzaktan Kilis görününce ayağa kalkarak, “Aha geldik yaşasın!” diye sevinirdik. O zamanlar telefon evlerde yok. Fakat biz geleceğimizi mektupla bildirdiğimiz için, önceden hazırlıklı bizi beklerlerdi.

Sevinç çığlıkları ile kapıyı açar ve koşarak dehlizi geçerdik. Teyzemi, dayımı kucaklarcasına sarardık. Ninem, teyzem, dayılarım bizleri özlediğinden sarılır, öperlerdi. Bizlerin sevinmemiz komşu kızları ve oğlanları gelince daha da artardı.

İki gün kadar trenin sesi ve kömür kokusu sanki trende imiş gibi olurdu bizde. Annem, “El yüz yıkansın ve yatılsın!” komutunu verince ben ve diğerlerimiz yatağa geçerdik hemen. Ertesi günün sokakta oynanacak oyunların hayali ile uyurduk.

Sabah olunca Mistiklerin, Hopurların, Mırtışların, Hıragilin çocukları gelirdi; Şıpşıpı Kasteli’nin oradaki boş alanda oyun oynardık. Ben ve ağabeyim oyuna katılırdık. Diğer kardeşlerim küçük olduklarından onlar sokağa çıkamazdı. Acıktığımızda evlere bir koşu gidilir, salçalı ekmek veya peynir-ekmek getirilir, birlikte yerdik. Annem rahmetli, “Ellerinizi yıkayın kastelde!” diye bağırırdı. Elinde bir kirtik sabunu ile gelir, “De bakım yuyun şu sabınla ellerinizi” derdi.

Günler günleri kovalar, bağa çıkma heyecanı başlardı bizde. Tabii, “O güne daha çok var” derdi ninem. Küçük kız kardeşim, “Aha üzümler olmuş ya!” derdi. Ninem de “Daha yeni yeni oluyor. Bağa çıkmaya ve şire yapmaya çok var daha” derdi.

Bir öğle yemeğinde teyzemin yanı turşulu miceddere pişirdiğine sevinirken kapı çaldı. Kapıya dayım bakmaya gitti. İçeri gelince, “Anne Antepli Zekiye Teyze geldi” dedi.

İçeri oturdu; annem, ninem, teyzem biz de havuştan içeri odaya geçtik. Hoş beşten sonra Zekiye Teyze:

– Acı sizden çanaklarınızı istemeye geldim Şükrü’ye yavrum.

Anneme, çini çanak türü fazlalıklarını (çeyizlerini) ninemlere bıraktığını kastederek:

– Kızı verdik şu bahçacıların oğluna. Şirincelik yenici. Çini çanak yok, seninkilerini verirsen, ele güne karşı yüzümüzü ağardak.

Annem:

– Vereyim Zekiye Teyze, dedi.

Biz de seviniyoruz. “Nişan da olursa biz de bakarız” diye.

Neyse üzümler daha da şirinleşti. Ninemin bağdan gelen üzümleri ben ve ağabeyime dağıtmak kalıyordu. Ninem küçük sepetlere üzümleri yerleştirir, onu üstüne de bir çiçek koyardı. “Nişan var!” diye bizi davete geldiler iki dünür.

– Hedice bacı sep günü nişan olucu. Bizim havışta acı gelin.

– Kim çalıcı Fatma, diye sordu ninem.

– İyice güzel bir temizlik ister, dedi kadın.

– Kör Elif çalacak, dediler.

Bizim mahalledeki arkadaşlarla nişan olacak eve gittik. Bir sıra dizilmiş genç kızlar. Çibikçi olmuşlardı. O gün çok eğlenmiştik çok.

Sanırım birkaç gün sonra annemin çanaklarını getirdi Zekiye teyze.

– Kele Hatice bacı, acı oğlan evi içime heç sinmor, dedi.

Ninem;

– Hayır ola Zekiye niye kele?

– Nebilim acı bene mıkrıs kimi gelorlar. Kılı kırk yarorlar sanki.

Ninem:

– Ne bilim Zekiye hiç bilmem ki!…

Günler geçti. O arada hedik kaynattık. Damlarda şallara serildi. Ninem bir torbanın içine nohut doldurdu. Ağzını bağlayarak hallenin ortasına gömdü. Hedik pişince, komşulara dağıtırken üzerine nohut ve renkli şekerler konuldu. Biz de öyle yedik. Hatta ceviz de konuldu üzerine. “Bağa çıkmak için daha zaman var” diyordu Ninem.

– Domates salçamızı da yapalım. Sonra gider üzümleri sereriz. Sonra da şire yaparız, deniyordu.

Bir öğleden sonra Ayyüş teyze geldi:

– Kele duydunuz mu? Antepli Zekiye kızı nişandan dönmüş.

Ninem:

– Duymadık iş güç çok Ayyüş.

– Amman kele bir Şıpşıpı çalkalanor.

– Dönme sırasında muhtarı çağırmışlar. Mistik Ammi aralarını bulmak istemiş, olmamış. Neyse kız tarafı, “Zerar ziyan ne ise ödeyelim” demiş. Muhtar, ne istendi ne masraf edildiyse yazmış. Ödemeler yapılıp tam iş bitti derken oğlanın anası:

– Muhtar muhtar! Hani ya bizim eşkili yahniye yoğurduğum iki kilo simit?! Onu kim ödeyecek?

Muhtar da oradakiler de çok şaşırmışlar. Ben o zamanki çocuk aklımla bile çok gülmüştüm. Allah cimrileri sevmezmiş ya, ben her bir harcama sırasında bu çocukluk anımı aklımda tutardım. Esenlikler.

yahni

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.