Yalnız Yaşamak Çok Acı
Metin MERCİMEK
“Ölüm zor değil, yalnız yaşamak çok zor.”
Yalnız yaşayan insanların genelde eşi vefat etmesi üzerine, çocukları tarafından istenmeyen kişiler olduğu görülmektedir. Bu insanları iki yönden ele almak gerekir. Birincisi, çocuklarıyla birlikte yaşamını sürdürürken, eşiyle paylaştığı birçok şeyleri çocuklarıyla (oğlu, kızı, gelini, damadı) paylaşması mümkün değil. İkincisi ise bazı çocuklar, anne ya da babalarını istemeyebiliyor. Bunun üzerine yalnız başına yaşamayı tercih ediyorlar.
İnsanların hayatlarını yalnız başına sürdürmeleri çok zor… Hele bir de yaşlanma dönemine gelmiş olanlar ve eşini kaybedenler için bu yaşam daha da zor bir hal alır. Çünkü Yaradan bizleri birlikte yaşamak için yaratmıştır. Bu beraberlik içinde yine Yaradan, çok kıymet arz eden ‘paylaşım’, ‘yardımlaşma’, ‘birlik beraberlik’ ve ‘sevgi’, ‘ilgi’, ‘şefkat’ gibi kuralları bizlere bahşetmiştir.
Her insan yaşamını devam ettiği sürece sıcak bir kalbe, yumuşak bir ele, içten paylaşılan dostluklara ve şefkate ihtiyaç duyar. Aradığı sıcak bir kalbi ve ilgiyi bulan insanların yaşamına sevgi, dostluk, sevinç, mutluluk egemen olur. Kendilerini güçlü, güvenli ve daha huzurlu hissederler. Ayrıca hayata yaşam bağlılıkları da artar. Yeter ki beraberlik içten bir dostluk duygusuyla paylaşılmış olsun.
Çevremize bir göz attığımız zaman, yalnız yaşamla ilgili olarak eşini kaybeden birçok insanları görmüş oluruz. Yaşlı olup da, yaşamlarını yalnız başına sürdüren bu insanların evli çocukları, ona birlikte yaşamayı önermiş olsalar bile, hiç bir zaman kabul etmezler. Çünkü eşiyle paylaştığı birçok şeyleri çocuklarıyla paylaşmazlar. Birlikte yaşamayı kabul ederlerse, belki de daha mutsuz bir havaya girerler. Bazıları yeniden bir evlilik yapmayı da düşünmez. Hatta bu teklifi yapan çocuklarına kızarlar.
Birçok insanlar hayatlarını yıllarca birlikte sürdürürken, ani bir ölümle yalnız kalmaları halinde, bir başkasının ölen eşinin yerini dolduramayacağını ileri sürmekteler. Böylesine bir ölüm olayı, bu kişilere “can suyu kesilmiş bir bitkiye dönüşmesi” gibi gelmektedir. Bu olaya, Bozkırın Tezenesi diye anılan Neşet Ertaş Üstad’ın bir türküsünde, “Bu Dünyada İki Canı Unutmam. Biri Ana, Diğeri Yardır” dediği gibi, unutamayanlar da olabiliyor.
Ama şunu da aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki, bir atasözümüz de “Ölenle Ölünmez” denilmektedir. Bu sözden yola çıkarak, ömrümüzün sonuna kadar yalnızlık içinde yaşamamız diye bir kayıtta yoktur.
O nedenle gerek ayrılıklar, gerek ölüm nedeniyle yalnız kalan insanların, hiç olmazsa Darülücaze veya sosyal bakım evleri gibi birlikte yaşanabilen yerlerde hayatlarının devam ettirmelerinin daha yarar sağlayacağını düşünüyorum. Ancak bu konuda yakınlarının, yaşlıları ile devamlı temasta olmaları ve onu ziyaret ederek yalnız bırakmamaları gerekir. Ayrıca her ziyarette, ilgi ve şefkatlerini eksik etmemeleri ve bağlılıklarını göstermeleri şarttır.
Her ne şekilde olursa olsun, yaşlılarımıza sahip çıkalım, hiç bir zaman onu yalnız bırakmayalım, hatta devamlı ilgi ve şefkat duygularımızı gösterelim. Çünkü onun en önemli gıdası budur. Unutmamamız gerekir ki, bilge insanların belirtmiş olduğu gibi; “Ölüm Zor Değil, Yalnız Yaşamak Çok Zordur.”