Dolar 34,2398
Euro 37,6309
Altın 2.920,13
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 32°C
Açık
Kilis
32°C
Açık
Paz 32°C
Pts 32°C
Sal 32°C
Çar 30°C

Yaşıyorken-3

Yaşıyorken-3
A+
A-
21.04.2024
73
ABONE OL

Zerrin BOZKAYA

Kendimi kurtulmak için bilinmedik yerlere götürülüp bırakılan bir kediymişim gibi hissettim.

Çok tuhaf her şeye ağlayan ben hiç ağlamadım.

Akşam yemeğinde büyük bir salonda çok büyük bir masada toplanıp sadece haşlanmış havuç ve patatesten oluşan akşam yemeğimizi yedik yemekten sonra yine çok hoş kokulu yatıştırıcı özelliği olan bitki çayını fincanlarda içtik, ve hemen hemen hiç konuşma olmadı ama orada bulunan herkesin yüzünde mutlu bir ifade vardı bu da bana ilginç gizemli geliyor ve kendimi huzurlu hissetmeme yetiyordu.

Günler hızla geçiyordu. Sabah hep birlikte yoga yapıyor yoganın her hareketine bir numara verip ayin diye adlandırıyorlardı.

Birinci ayin ikinci ayin diye. Daha sonra bahçede ellerimizle toprak kazıyor, sebze meyve topluyor, mümkün olduğu kadar toprakla uğraşıyorduk. Burada kimsenin ayrıcalığı yoktu herkese eşit davranılıyor ortada yapılacak bir iş varsa hep beraber yapılıyordu. Ben bu işleri hiç yadırgamadan yapıyordum.

Rahibeler, bahçe işleri bitince manastırın içindeki işleri yapıyor tek çeşit ve az olan yemeği pişiriyor, yemekten sonra da dinlenmek için el işleri, nakış dikişle uğraşıyorlardı.Ben nakış dikiş bilmediğim için katlanacak ütülenecek ne varsa onları yapıyordum.. Okumak için ana dilimde kitap yoktu ama yerel dillerini de öğreniyor bana söyleneni anlıyordum. Bir gün dayımdan mektup geldi. Eğer istersem hemen beni almaya geleceğini yazıyordu hiç cevap yazmadım. Hem kırgındım hem de buradan gitmeyi istemiyordum.

Bir gün yürüyüş sırasında benimle en çok ilgilenen Rahibeye neden tek çeşit yemek yaptıklarını malzemeler bol olduğu halde tek çeşit ve az yemek yaptıklarını merak ettiğimi söyledim. Kümelerde onlarca tavuk horoz vardı bir tane kesip etini yemiyorlardı, sadece yumurtaları haşlayıp sarısını alıyor beyazını tavuklara veriyorlardı.

Gülümseyerek yüzüme baktı “Biz burada modern dünyadan uzaktayız ve sağlık içinde huzurla yaşamayı seçtiğimiz için buradayız, insan doğası çok çeşitli yemek yemekten haz duyar ama nişastalı yiyecekle protein midede patlama yapar et yemek insan bünyesine uymaz, insan doğası sebze ve meyve ile beslenmeye programlıdır. Tek çeşit yemek sağlıktır sindirimi kolaydır modern dünya insanı çok çeşitli yiyecek ve içecekler yüzünden hep hasta oluyor yumurta süt ve yağı nişastayla karıştırırsan midede kıyamet kopar gaz yapar şişkinlik yapar hepsinden ye ama birlikte yemek sakıncalıdır” dedi.

Günler geçtikçe ben manastıra daha çok alışıyor kendimi çok iyi hissediyor yaşadığım kötü olayların hiçbirini hatırlamadığım gibi geride bıraktığım Annem Babam dostlarım arkadaşlarım hiç kimseyi de özlemiyorum. Bir gün baş rahibe bana büyük kitaplığın anahtarını verdi “belki orada sana uygun bir kitap bulursun” diyerek.

Kitaplığa girdiğimde kocaman bir boy aynası gözüme çarptı aylardır hiç ayna görmemiştim ürkerek aynanın karşısına gittim gözlerime inanamadım o eski Brillant gitmiş yerine sanki boyu daha dik bir şekilde uzamış dimdik ipince manken gibi bir kadın gelmişti, saçlarım lise yıllarımda olduğu gibi gür parlak ve simsiyahtı. Kendimi bıraktığım günlerde şakaklarım da aklar oluşmuştu şimdi o aklar yok olmuş ben, on beş sene önceki halime dönmüştüm.

 (Devam edecek)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.