Dolar 32,5249
Euro 34,7448
Altın 2.491,43
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kilis 24°C
Az Bulutlu
Kilis
24°C
Az Bulutlu
Cum 24°C
Cts 22°C
Paz 24°C
Pts 28°C

Zikir Nedir?

Zikir Nedir?
A+
A-
23.11.2020
535
ABONE OL

Uğur KEPEKÇİ

 

Bir önceki makalemizde zikir fikir şükür bütünlüğüne değindik. Elbette söz zikirden açılınca çok ama çok söylenecek söz çok yazılacak şey vardır. Bu konuda da elbette başvurulabilecek şaheserler çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın eserleri olacaktır.

Biz zikrin anlamını, nasıl yapılacağını, sır ve hikmetlerini ondan öğrendik. Sayesinde hayatımızın merkezini “zikir” oluşturdu.

Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın “Dua ve Zikir” eserinden bilgiler aktaralım:

“Zikir; lügatte anmak, hatırlamak, düşünmek, adı geçmek, hatırdan çıkarmamak, hatırlayıp icra etmek, manalarına gelmektedir.  Istılahta ise; insanı Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve azametini düşünmeye, düşündürmeye sevk etmek manalarını taşıdığı gibi, birçok yerde Kur’an-ı Kerim, namaz, oruç, hatta peygamber anlamına da gelir.

En yaygın olarak zikir, tekbir, tehlil, tesbih, salavât ve vird gibi, dil ile Hakkı anmak olarak hususî mânâda kullanılmaktadır.

Bütün bu mânâlar tahlil edildiğinde, zikirde iki türlü mânânın ağırlık kazandığı görülür:

1- Unutulan şeyi hatırlamak,

2- Unutmamak için sürekli akılda tutmak.

Zikirde ulaşılmak istenen birinci mânâ olup, ikincisi yardımcı unsurdur.  Unutulmuş olup da hatırlanmak istene nedir?

Cenâb-ı Hakk ile kullar arasında, ruhlar yaratıldıkları zaman, Elest Meclisi’nde bir ahidleşme olmuştu. Bir misak gerçekleşmişti. Bu ahidleşme Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:

“Kıyamet Günü’nde biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabb’in Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (Onlar da), ‘Evet (buna) şâhit olduk’ dediler. (A’raf/172)

Ruh, dünya sahnesine geldiğinde, beden içerisine hapsolup birçok perde ile perdelenince; insan, ruhunun ilk hâlini hatırlamaz olmuştur.  Kur’an-ı Kerim, misakta verilen söze ters düşmeyi, ahdi bozmak olarak ifade etmektedir:

“Onlar öyle (fâsıklar) ki, Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler… İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.” (Bakara/27)

Bu yüzden insanlık, çeşitli vesilelerle Elest’i, yani asıl benliklerini hatırlamaya, gerçeği zikir yoluyla kavramaya davet edilir:

“And olsun, ilk yaratılışı bildiniz.  O hâlde tezekkür etmeyecek misiniz?” (Vakıa/62)

“Sen yine de hatırlat, öğüt ver. C nedeniyle hatırlatma müminlere fayda verir.” (Zariyat/55)

Zikirden gaye olan hatırlama gerçekleşince, insan aslî varlığı ile bütünleşir.  Artık Allah ile kul arasındaki perdeler kalkmıştır. Bütün ibadetlerin özü olan zikrin meyvelerinin olgunlaştığını ifade eden bu sefer insan, tüm mâsiva engelini aşmış, hatta cümle mahlûkata hükmeder duruma gelmiştir. İmam Cafer Sâdık Hazretleri, “Yıldırım, Allah Azze ve Celle’yi zikredene isabet etmez” sözüyle bunu ifade etmiştir. (Prof. Dr. Haydar Baş /Dua ve Zikir/ Sayfa 23-25)

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.