Badeli Nahsen-3

Hindo baktı ki, Ahmet Bey ve jandarmalar fırsatı elinden alıp, Nahsen’i kendileri öldürecekler, belki Nahsen’den sonra kendisini de temizleyecekler. İşte o zaman korkmaya başladı, elini çabuk tutmak mecburiyetinde hissetti, mavzerini uyumakta olan arkadaşının kafasına çevirdi, titreyen parmakları ile tetiğe dokundu. Her şey bir anda oldu, silah sesleri sessizliği, mavzerden çıkan alevler son karanlık kalıntıları yırttılar.
Badeli Nahsen, arkadaşı Hindo’nun kurşunları ile kurşuna belendi, kafası parçalandı, kanı ile karışarak beyni aktı oralara…
SONRA NELER OLDU?
Badeli Nahsen uyandı mı, kendisini kimin vurduğunu gördü, arkadaş kurşunlarının acısını duydu mu? Bilinmez… Yalnız o sabah İçeribahçe’ye doğan Kilis güneşi, Badeli Nahsen’in kanını biraz daha kızıllaştırdı ve birkaç karasinek kızıl kanlar üzerinde vızıldaştı, hepsi o kadar.
Badeli Nahsen kaderini görmüş, alın yazısını yaşamıştı. Küller Hindo’nun başına idi. Anadolu ozanları dururlar mı? Onlar yiğit bildiklerine, sevdiklerine türküler yakmadan edebilirler mi? Nitekim yine edemediler, yine duramadılar ve Badeli Nahsen için de türküler yaktılar, ağıtlar söylediler; işte onlardan birkaç kıta:
Suriye’den çıktım, beni gördüler
Düşmanlara hemen haber verdiler
İçeribahçe’de pusu kurdular
Vurma zalim Hindo vurma
Ben Badeli Nahsenim
Zincirlere bağlı duran aslanım
Suriye’den çıktım nedir telaşım
İçerbahçe’de kaldı üleşim
İmdat sizden, yavrularım ulaşın
Vurma zalim Hindo vurma kıyma canıma
Acımaz mısın hiç iki yavruma
Suriye’den çıktım geldim bağlara
Yönümü çevirdim kara dağlara
Benden selam söyleyin beylere
Vurma zalim Hindo vurma kıyma canıma
Acımaz mısın hiç iki yavruma
Suriye’den çıktım üç gün vadeli
Aslımı sorarsan Nahsen Badeli
Dostum Hindo’nun da şadı bayramı
Vurma zalim Hindo vurma kıyma canıma
Acımaz mısın hiç iki yavruma
Suriye’den çıktım geldim buraya
Jandarmalar aldı beni araya
Bir haber edin de oğlum Kara’ya
Vurma zalim Hindo vurma kıyma canıma
Acımaz mısın hiç iki yavruma
Atımı getirin binem üstüne
Beşli mavzerimi alam destime
Uyumasaydım gelemezdin üstüme
Vurma zalim Hindo vurma kıyma canıma
Acımaz mısın hiç iki yavruma
N’olucak da Hindo sonun n’olacak
Sanki bu dünya sana kalacak
Bizim Köylü Abdulla öcüm alacak
Vurma zalim Hindo vurma
Ben Badeli Nahsenim
Zincirlere bağlı duran aslanım
KÖYLÜ ABDULLAH
Badeli Nahsen’in vurulduğu haberi Kilis ve çevresinde bomba gibi patladı. Herkes bu işin nasıl olduğunu konuşuyor. Hindo’nun kalleşliğinden bahsediyor ve Nahsen üzerine yakılan türküleri mırıldanıyordu.
Türküde adı geçen Köylü Abdullah ise büsbütün merak konusu olmuştu. Nahsen’in bu arkadaşı, acaba gerçekten bir şeyler yapacak, Hindo’dan onun öcünü alacak mıydı? Tıpkı, Badeli Nahsen’in dağa çıkmazdan önceki hali gibi yaşayan, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan Köylü Abdulla’h böyle bir şey yapar, Hindo’yu öldürür müydü acaba?
Badeli Nahsen ölmüş, Hindo teslim olmuştu. Her seferinde sıkı emniyet tedbirleri ile getirilip götürülen Hindo, Kilis Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanıyor, bütün bildiklerini anlatıyor, kendini temize çıkarmak için bütün suçları Badeli Nahsen’in üzerine atıyordu. Sanki, yumurtada leke vardı da Hindo da yoktu.
HİNDO’NUN SONU
Hindo, yalan yanlış ifadelerle bütün suçları Badeli Nahsen’e yüklkemeğe çalıştığı celselerden birindeydi. Hido gayet rahat konuşuyor, kendini temize çıkarmak, hiç olmazsa az bir ceza ile yakayı kurtarmak ne lazımsa onu söylüyordu. Sanki cinayet işleyerek dağa çıkmış ve Badeli Nahsen’e sığınmış, onunla yıllar yılı şakilik yapmış olan kendisi değildi de bir başkasıydı. Nasıl olsa Badeli Nahsen dünyasını değiştirmişti. Onu savunacak bir şahidi bile yoktu mahkemede. Ona bir avukat tutan bile olmamıştı. Gün Hindo’nun günüydü.
İşte tam o sırada mahkeme salonuna bir genç girdi. Sırtında meşlah, başında poşu ve poşu üzerinde “kefiye” bulunan bir Arap’tı bu. Bütün sıkı emniyet tedbirlerine rağmen girmişti salona. Belki bu duruşmayı merak edip gelenlerden biriydi. Fakat hayır, bu Arap kılıklı genç, salona girip oturacağı yerde, Hindo’nun yanına doğru yaklaşıyordu. Değil Hindo, korumakla görevli jandarmalar, hatta hâkimler bile farkında değildi işin. Her şey o kadar seri oluyordu ki, kimsenin farkına varamıyordu.
Bu Badeli Nahsen’in arkadaşı Köylü Abdullah’tı. Dikkati çekmemek için Arap kıyafetine bürünmüştü. Kilis’te olağan şeylerden biriydi bu, oraya Araplar çok gelip giderdi. Ve bu Köylü Abdullah, meşlahın altında çifte tabanca taşıyordu. Bir anda Hindo’nun yanına geldi ve sordu:
– Hindo sen misin?
Nahsen’in katili “Evet” demek için ağzını açarken, Köylü Abdullah tabancasının ikisini birden çekti ve birinin namlusunu Hindo’nun ağzına sokarak tetiğe dokundu. Birbiri, ardından dokuz tane sıktı…
Mahkeme salonunda herkes neye uğradığını şaşırmıştı. Bu şaşkınlıktan istifade eden Köylü Abdullah hâkime dönerek “Allah’a ısmarladık hâkim bey, kusur işledim, beni affet diyerek, dışarıya çıktı ve kayboldu. Jandarmalar peşinden koştularsa da onu bulamadılar. Göz açıp kapayacak kadar zamanda sır olmuştu Köylü Abdullah. Yere mi girmişti, yoksa göğe mi çıkmıştı, kimse anlayamadı…
(Devam edecek)