Dersim’i Doğru Anlamak
Bir devlet düşünün, sonra o devletin başkentinde bir kongre ve salonda bir parlamenter hayal edin.
Tahayülenizin sınırlarını biraz daha zorlamayı deneyin.
O parlamenter kürsüye çıktığında söz konusu devleti lanetlemiş olsun.
Sonra kendinize sorun.
Mensup olduğu devletin parlamenteri kendi devletini lanetleme hakkını ve cesaretini kendinde nasıl bulabilir?
Evet, bey bellisiz, meydan da ıssız olunca…
Ayaklar baş, başlar da ayakların yerini alınca her şey olur.
Burası Türkiye, hükümetlerin mazlumlara hükmettiği, Cumhuriyet ve aidiyet düşmanlarıyla birlikte rejimin anasını bellediği müstesna bir ülke…
Hükümet memleketin dâhilinde bulunan bu tür paraziter cızırtılara hükmetme yolunu tercihinde tutmazsa, olmaz denilenler pekala olur.
Rejimle, Cumhuriyetle, devletle, Türklükle ve ait olduğumuz kültürle sorunu olanlar, kin tutma, öç alma, küfür ve aşağılama seanslarını otomatiğe bağlarlar.
Mezhep milliyetçilerinin, ırkçı ve bölücü faşizmin bir düttürüsü haline getirilen Dersimde neler olur bitmiştir?
Toplumu germek, ayrıştırmak ve kutuplaştırma amaçlı bu propagandist konuşmalarla neler hedefleniyor, nereye varılmak isteniyor?
Kaşıyarak, kazıyarak, kangren ettiğiniz Dersimin getirisi ne olacak?
Onur Öymen’in ifade ettiği gibi Dersimde de analar ağladı.
Görünüş o ki, bu çağdışı feodal anlayışla, şiddeti ve Vandallığı yedeğinde tutan, günü birlik devleti tehdit eden bu ırkçı-Kürtçü çıkışlarla analar ağlamaya devam edecek.
Çünkü emperyalizmin günümüz Türkiye’sinde oluşturduğu koşullarla sahnelediği oyun, 1937 koşullarıyla ve sahnelenen oyunla birebir örtüşüyor.
Dersim’de Seyit Rıza’yı, Diyarbakır’da Şeyh Sait’i Türk devletinin karşısına diken batı emperyalizmidir.
İsyanların ana karakteristiği henüz kurulmuş olan laik Cumhuriyete, temsil edilen devlete ve devrimlere kökten muhalefettir.
Zira isyanlar gericiliği ve çağdışı feodaliteyi temsil etmektedir. Bu manada Dersim, karanlıkla aydınlığın çarpışmasıdır.
Dersim, derebeyliğin ve başına buyrukluğun, devletle, kural ve kaide esaslı yönetim biçimiyle bir hesaplaşmasıdır.
Dersim, Seyit Rıza’ya bağlı kullar mekanizmasıyla sınırsız toprakların sömürülmesi esasına dayanan mezhepçi loncanın yıkılması demektir.
Ankara hükümetinin ve Türk devletinin bugün olduğu gibi 1937 koşullarında da yurttaşlarının mezhebi itikadıyla ya da etnik kökenleriyle bir sorunu yoktu.
Yani mesele, Kürtlük ve Alevilik gibi yanlış ve dar bir perspektifle yönlendirilemeyecek kadar derin ve karmaşık, bir o kadar da açıktır.
Dün olduğu gibi bugünde kendini Kürtlerin ve Alevilerin temsilcisi gibi görenlerin Kürtlere ve Alevilere verdiği zararı kimse vermemiştir.
Seyit Rıza isyana önce Kürt ve Alevi aşiretlerine saldırarak başlamıştır.
Kendine katılmayan, kurduğu despotik düzeni tanımayan Kürt ve Alevi aşiretleri gericilerin hışmına uğramıştır.
Köyleri basılarak sindirilmeye çalışılanlar, sonrasında ise Cumhuriyet güçlerine karşı savaşa zorlananlarda Kürtler ve Alevilerdir.
Peki, bu koşullarda Seyit Rızanın ve bu vahşi cinayetlere ortak olan Kürt çetelerin Alevileri ve Kürtleri temsil ettiği söylenebilir mi?
Mesele, Seyit Rızanın taht, post ve çıkar kavgasıdır.
Alevilik ve Kürtlük, bu dumanlı havada çakalların müracaat ettiği ve her koşulda prim yapan, sömürülmeye müsait getirisi olan bir dolgu malzemesidir.
Kaldı ki, ilk saldırı Seyit Rıza kuvvetleri tarafından yapılmıştır.
Karakollar basılmış, askerler dahralarla parçalanarak en vahşi yöntemlerle katledilmiştir.
Dersim, devrimci Cumhuriyet devletinin taarruzu değil, savunmayı esas aldığı bir vakadır.
Devlet, sabır ve telkinle olayları soğutmayı denemiş, diploması kanallarını sonuna kadar açık tutmuştur.
Ancak, gemiyi azıya alan feodal gericilik kendi karanlığını cumhuriyet devletine dayatmakta ısrarlı davranmış, sonunda devrimlerin aydınlığına çarparak parçalanmıştır.
Şimdi düşünüyorum da.
Acaba Dersim, Atatürk’ün devrimleriyle tanışmasaydı, şeyh, ağa ve feodalite kıskacında inim inim inleyen o toprakların kaderi nice olurdu?
Ankara’da Cumhuriyet devletine küfreden vekilin karnındaki sıpasından, sırtındaki sopasından başka sermayesi olur muydu?
Dersim’i iyi okumak ve iyi tahlil etmek şart.
Dersimin karanlığı ve feodaliteyi, Tunceli’nin ise, aydınlığı ve Cumhuriyeti temsil etmesi işte bu açıdan önemli…
Atalarımızı lanetleyen cenabet suratlı lâinleri, lanetleme hakkımızı saklı tutuyoruz…